Toprak ile ayna

Avram VENTURA Köşe Yazısı
11 Şubat 2015 Çarşamba

Gazete ve dergilerde ayna ile ilgili yayımlanan haber, araştırma ve yazılar her zaman ilgimi çekmiştir. Özellikle güzelleşmek için bu nesnenin karşısında harcanan zaman, ona bakarken duyumsadığımız gülme ya da ağlama isteği, geçmiş ve gelecekle ilgili duyulan kaygılar ayna ile ilgili düşlemlerimi zenginleştirir. Bunlarla ilgili düşüncelerimi de yeri geldiğinde anlatmışımdır.

Milan Kundera, Ölümsüzlük adlı romanını okurken şu sözlerini bir kenara yazmışım:

“Aynaların var olmadığı bir dünyada yaşadığını düşün. Yüzünü hayal edersin, onu içinin bir çeşit dışa yansıması gibi hayal edersin. Sonra varsayalım ki, kırk yaşında sana bir ayna uzattılar. Yaşayacağın dehşeti bir düşün. Baktığında, tümüyle sana yabancı bir yüz görürsün. Ve kabul etmeye yanaşmadığın şeyi net bir şekilde anlarsın: Yüzün, sen değilsin!”

Benim olmayan, daha doğrusu o güne değin bilmediğim, tanımadığım bir yüz!

Biz, insanları öncelikle fiziksel görünüşlerinden, yüz hareketlerinden tanımaya başlıyoruz. Oysa aynasız bir yaşam içerisinde, kendi yüzümüze yabancı kaldığımızda tepkilerimiz nasıl olurdu, kim bilir! Ünlü yazar, kırk yaşında aynayı gören biri için, yüzünün artık o olamayacağını söylüyor.

Varsayımları sürdürelim…

Kundera, aynaların yer almadığı bir dünyayı düşlememizi söylüyor. Olabilir mi?

Neden olmasın! Tarihin eski dönemlerinde, bu nesne duvarlarımızı süsleyinceye değin insanoğlu ne yapıyordu ki?.. Zaten ayna, bir eşya olmanın dışında, geniş anlamda ele alacak olursak bize kendimizi gösteren bir simge. Hangi amaçla istersek bakalım, bu yansımayı bir şekilde görüyor, algılıyoruz. Farkında olmasak da yaşantımızda önemli bir yer alıyor.

Doğrusu, yüzümüzün yansımasını göremeyeceğimiz bir yaşamı düşünemiyorum. Sanırım, yalnızca bir zindanın kör karanlığında, yaşam savaşımı veren bir tutuklu için tüm söylediklerimiz geçerli olabilir. Yoksa doğanın ortasında, bir su birikintisi bile, bize ayna işlevini görecektir.

Bana göre bir aynanın karşısında düşlemlere yer yoktur. Doğaya baktığımızda, her görüntüyü kendimize göre şekillendirir, onu hayallerimizle istediğimiz gibi süsleriz. Oysaki aynalar, tüm gerçekleri en çarpıcı şekilde yüzümüze vurur.

Bir gün söyleşirlerken, toprak aynaya şöyle demiş:

-Sevgili ayna, sana imreniyorum! Çünkü sana kim baksa kendini, bana bakanlar ise yalnızca beni görür!

Ayna, toprağı şöyle yanıtlamış:

-Ey kara toprak, boş yere dertlenmişsin. Bilmez misin ki ben, bana bakanların yalnızca bugününü gösteririm; oysa sen, yarınından haber verirsin....

Bu yanıt toprağın hoşuna gitse de, sorusunu yinelemiş:

-Sözlerinin beni rahatlatmak için olduğunu anlıyorum. Söyler misin, hiç sana bakanlar, bana dönüp bakarlar mı?

Ayna, acı bir gülümseyişle toprağa şunları söylemiş:

-Hiç merak etme, bana bakacak yüzü kalmayanların gözü, hep sana dönecektir!

Dileyelim ki, her zaman gönül rahatlığıyla aynaya bakacak bir yüzümüz olsun!