Güreşçi iki kardeşin dramı

Cannes’dan en iyi mizansen ödüllü, Oscar’a beş dalda aday ‘Foxcatcher Takımı’ Amerikan spor tarihinin karanlık bir sayfasını anlatıyor.

Viktor APALAÇİ Sanat
11 Şubat 2015 Çarşamba

Filmde, güreş milli takımının sponsorluğunu üstlenen, şizofren ve paranoyak bir aileden gelen mültimilyarder John du Pont’un Olimpiyat şampiyonu Schultz Kardeşlerin büyüğü, Dave’i öldürmesini izliyoruz. Film bu olay üzerinden, mükemmel bir dönem incelemesi eşliğinde, paranın gücüyle inanların nasıl yozlaşabildiğini, milliyetçilik ve sınıf çatışmalarını, gerilimli bir tekinsizlik atmosferi içinde anlatıyor. Dönemin sınıf farklılıklarını, Amerikan kapitalizminin ne menem bir şey olduğunu, Bennett Miller yoğun, hüzünlü ve mesafeli bir anlatımla gözlere seriyor. Vatanseverlik, kazanma hırsı, zenginlik gibi temaları etkileyici bir psikolojik gerilim formatında işleyen filmde(ağır plastik makyajıyla tanımakta zorlandığımız) Steve Carell harikalar yaratıyor.

 

Olimpiyat şampiyonu Amerikalı grekoromen güreşçi Mark Schultz’un otobiyografik romanına dayanan ‘Foxcatcher Takımı/Foxcatcher’, dünya güreş tarihinin yaşadığı en büyük dramlardan birini anlatıyor.

Filmde güreş milli takımının sponsorluğunu üstlenen, şizofren ve paranoyak bir aileden gelen milyarder sanayici John du Pont’un Mark’ın ağabeyi, Olimpiyat şampiyonu Dave Schultz’u öldürmesini izliyoruz.

Film, iki güreşçi kardeş üzerinden Amerikan spor tarihinin karanlık bir sayfasını, nefes kesen, mükemmel bir dönem incelemesi olarak perdeye yansıtıyor.

Etkileyici bir psikolojik gerilim formatında, yönetmen Bennett Miller yoğun, gergin, hüzünlü ve mesafeli bir anlatımla, şaşırtıcı bir film yapmış.

Yönetmenin, bir önceki spora odaklı, ‘Kazanma Sanatı/Moneyball’ filmini izlemiş olanlar, iki güreşçinin hayatını anlatan ‘Foxcatcher’ı spor filmi kategorisinde sanıp, olaylar geliştikçe aslında çarpıcı bir sistem eleştirisi olduğunu görüp ters köşeye yatıyorlar.

Burjuva bir aile ile geçimini güreşten kazanan alt sınıfa mensup iki kardeşin üzerinden, film dönemin sınıf farklılıklarını gözlere seriyor. Amerikan kapitalizminin ne menem bir şey olduğunu gösteriyor.

Paranın gücüyle insanların nasıl yozlaşabildiğini, sporun milli duyguları harekete geçirmedeki gücü, hayatta radikal bir değişiklik yaşamış olmanın hazmedilmesinin zorluğu, milliyetçilik ve sınıf çatışmaları, filmde işlenen temaların bazıları.

Bu çok farklı, değişik, etkileyici atmosferli, güçlü filmi Bennett Miller, En iyi Film dalında Oscar adayları arasına sokmakla kalmıyor, kendisi de En İyi Yönetmen dalındaki beş adaydan biri oluyor.

Bennett Miller mükemmel bir gerilim ve tekinsizlik atmosferi içinde anlattığı filminde, bir şeylerin ters gittiği hissini izleyicisine sürekli hissettirip, finaldeki dramı inandırıcı kılıyor.

Film, vatanseverlik, kazanma hırsı, alt sınıfın psikolojisi, zenginlik, paranın satın alma gücü gibi temaların da hakkını veriyor.

Foxcatcher’ın bu özelliklerine 2014 Cannes Film Festivali’nin Jane Campion başkanlığındaki jürisi kayıtsız kalmadı, filmi En İyi Mizansen Ödülü’yle şeref listesine aldı.

 

MÜTHİŞ KARAKTER TAHLİLERİ YAPAN OSCAR ADAYI SENARYO

Truman Capote’un hayatını anlatan, Oscar adayı ‘Capote’ ile 2005 yılında ilk uzun metrajlı filmine imza atan Benett Miller, çocukluk arkadaşı Philip Seymour Hoffmann’a Oscar kazandıran, kariyerinin en parlak kompozisyonlarından birini çizmesini sağlamıştı.

Miller, ‘Capote’un gösterime girmesinin ardından, ABD’nin en prestijli ailelerinden birine mensup John du Pont’un eski bir olimpiyat şampiyonunu öldürmesiyle ilgili haberi okur.

Bu cinayet haberinden büyülenen Miller olayın geçtiği Kansas’a giderek, algılamadığı bu cinayetin sebebini araştırır. ‘Foxcatcher’ın önünü açan gazetelerin bu üçüncü sayfa haberi olur.

İki şampiyon güreşçi ile eksantrik ve gizemli bir milyarderi bir araya getiren, güreş sporu ile ilgili konudan, Dan Futterman ve E.Max Frye özgün ve ilginç bir senaryo çıkarmışlar.

 İyi çizilmiş üç karakterin tahlilini ustaca yapan bu senaryo, bu ay dağıtılacak, Oscar’larda En İyi Orijinal Senaryo dalında ödüle aday. Bu senaryo iki yönde ilerliyor:

Birincisi yeni bir Olimpiyat’a hazırlanan iki eski şampiyonun yaşadığı zorluklar, ikincisi ABD güreş milli takımının sponsorluğunu üstlenen şizofren ve paranoyak bir aileden gelen milyarder sanayici John du Pont’un dizginlenemez ihtirası.

Bennett Miller, ABD’nin en zengin ailelerinden biri olan, kimya, plastik ve enerji sektöründe söz sahibi olan, silah tüccarı Du Pont Hanedanı’nın üzerinden Amerikan toplumuna ciddi eleştiriler getiren, toplumsal açıdan cesur bir film yapıyor.

Film, 1884 Los Angeles Olimpiyatları’nda grekoromen güreş dalında Altın  Madalya sahibi Mark ve Dave Schultz kardeşlerin Seul Olimpiyatları’na hazırlanma sürecini anlatıyor.

 İlk sekansta, küçük kardeş Mark’ın (Channing Tatum)güreş antrenörlüğünden kovulmasından sonra antrenmanlarını ağabeyi Dave (Mark Ruffalo)nezaretinde yaptığını görüyoruz.Spora ilgi duyan, filantrop (hayırsever) ama psikolojik sorunlu bir sanayici olan John du Pont (Steve Carell) Mark’tan, Foxcatcher adlı görkemli malikanesine taşınıp güreş hocalığı yapmasını talep eder.

 

ASOSYAL, SEVGİSİZ 2 KİŞİNİN BİRLEŞEN YAZGISI

Teklif edilen ücretle ve yapılan iltifatlarla gururlanan genç sporcunun işe başlamasıyla du Pont ABD güreş milli takımının  ’da Olimpiyatlara hazırlanmasını sağlar. 

Az tahsilli bir genç  olan Mark, bu lüks hayat ortamına uyum sağlayamayınca, patronu dengeli ve kültürlü bir insan olan ağabeyi Dave’in kampa katılmasını ister. Mark’ın sorunları, ağabeyinin gelmesinden sonra artınca du Pont himayesindeki iki kardeşin araları açılır. Du Pont kendisini onaylamayan annesi ve etrafındakilerin saygısını kazanmayı hedefler.

Dengesiz, sevgisiz, katı ve acımasız bir adam olan milyarder sponsor, bir sabah kampı basıp, hiçbir şey söylemeden, Mark ile aralarını açtığı gerekçesiyle, ağabey Dave’i kurşun yağmuruna tutarak öldürür.

Bennett filmin finalinde, soğukkanlılıkla ve kararlılıkla işlenen bir cinayeti, izleyicinin kanını donduran, etkili bir mizansenle çekmiş.

Başarısında eline altın bir tepsi içinde üç karakterin ustalıkla çizilmiş senaryosunun da payı var. Spora adadığı hayatını başarı ile programlamış, ancak özel hayatında asosyal, kırılgan, anne babasız, ağabeyinin gölgesinde büyümüş, çocuksu bir kişiliği olan Mark.

Sağduyunun temsilcisi, sorumlu aile reisi, akıllı, bilge, sosyal ve çevresinde sevilen Dave. Pennsylvania’da saray gibi bir müze evde yaşayan, ülkenin en zengin hanedanı Pont ailesinden, sevgiyi hiç tatmamış, hayatında kadını olmayan, güç ve iktidar tutkunu, annesine karşı rüştünü ispat etme ve saygınlığını kazanma peşindeki John. Ağabeyinin gölgesinden kurtulmayı aklına koyduğu bir dönemde Mark, Karun gibi zengin bir adamdan kendisini paraya ve lükse boğacak bir teklif alınca, muhatabını hiç sahip olamadığı bir baba figürü gibi sanıp, kendini teslim ediyor.

Tuhaf ve tekinsiz bir tip olan John, Mark’a teklifini kabul ettirip malikânesini güreş milli takımının kamp yeri yapınca, davranışları daha da garipleşiyor.

Film Mark ile John arasındaki, eşcinselliği akla getiren garip ilişkiyi üstü kapalı anlatır. Oyuncu kadrosu dört dörtlük.

 Hırslı gayeye ulaşmak için her türlü tavizi vermeye hazır, makyavelist, maço güreşçi Mark rolünde Channing Tatum mükemmel oynuyor. Zayıf karakterli kardeşine baba gibi davranan, fedakâr Dave rolünde inandırıcı bir kompozisyon çizen Mark Ruffalo, bu yıl En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar Ödülü’nün adayları arasında.

Ama asıl sürpriz, komedyen olarak tanıdığımız(ancak ağır makyajı altında tanımakta zorlandığımız), baştan ayağı değişmiş fiziğiyle, çevresini parayla yöneten, değişik kişiliğiyle annesi tarafından bile sevilmeyen, av ve silah meraklısı John du Pont rolündeki Steve Carell’den geliyor. Kendisi en  iyi erkek oyuncu Oscarı’nın kuvvetli adayı.

Yılların eskitemediği karakter aktrisi Vanessa Redgave, otoriter anne du Pont rolünde, Dave Schultz’un sevecen eşi Nancy’de Sienna Miller oyuncu kadrosunun başarısını tamamlıyorlar.

 Müebbet hapse mahkûm edilen John du Pont, 2010 yılının Aralık ayında ölmüştü.

Steve Carell’i ağır plastik bir makyaj ile tanınmaz hale getirenlerin En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı dalında Oscar’a aday gösterilen üç film arasına girmesi şaşırtıcı değil.

Güreş meraklıları için son bir not:

Hürriyet’te iyi film eleştirmenliğinin yanı sıra usta bir spor yazarı olduğunu kanıtlayan Uğur Vardar’ın yazısından öğrendim. Mark Schultz altın madalya kazandığı 1984 Los Angeles Olimpiyatları’nda güreşçimiz Reşit Karabacak’ın kolunu faullü bir hareketle kırmış, intikamını dört yıl sonra, Seul Olimpiyatları’nda Mark’ı çok farklı yenerek eleyen Necmi Gençalp almış.   

 

‘FOXCATCHER’

Yön: Bennett Miller

Sen: Kristin Gore-Max Frye-Dan Futterman

Gör: Greig Fraser

Müz:Rob Simonsen

Oyuncular: Steve Carell- Channing Tatum- Mark Ruffalo- Sienna Miller-Vanessa Redgrave