Kral Şelomo ve Susamuru

Sevgili okuyucularım, bu hafta sizlere yine Kral Şelomo’nun ibret dolu bir hikâyesini anlatacağım. Bu hikâye bizlere Tanrı’nın, biz insanlara takdir ettiği bütün yaşamımızı, O’nu sorgulamadan ve isyan etmeden kabullenmemiz gerektiğini anlatan bir olaylar zincirinden bahsediyor…

Sara YANAROCAK Kavram
14 Ocak 2015 Çarşamba

Bir zamanlar su samuru nehrin kenarındaki yuvasında yaşarmış. Günlerden bir gün, balık avına çıkarken, yavrularını yuvada yalnız bırakmak istemediği için, yakın arkadaşı olan geyikten onlara göz kulak olmasını rica etmiş. Bunun karşılığında dönüşünde, ona avladığı balıklardan birkaç tanesini verecekmiş. Geyik bunu kabul edince su samuru, yavrularını ona emanet ederek, avlanmak üzere nehre dalmış.

Aradan saatler geçmiş. Geyik arada bir yuvaya göz atıp, yavruları kontrol ediyormuş. Birdenbire ağaçlardan birinin tepesinden davul sesleri gelmeye başlamış. Ağaçkakan savaş tamtamları çalıyormuş. Nehrin sakinleri arasında, ağaçkakanın görevi, bir tehlike anında savaş tamtamlarını çalmakmış. Geyiğin görevi ise savaş dansını etmekmiş. Tamtamların sesini duyunca geyik görevi gereği, savaş dansını etmeye başlamış. Coşkuyla dans edip, kendinden geçince, su samurunun yuvasına basmış ve içinde uyuyan yavrularını ezerek, onları ölümüne neden olmuş.

Bir süre sonra susamuru geri döndüğünde darmadağın olmuş yuvadaki yavrularının ölüleriyle karşılaşmış. Susamuru:

“Bu nasıl oldu?” diye acıyla haykırmış. Geyik üzüntü ve utançla:

“Savaş tamtamları çalınca, dans etmeye başladım. Yuvanın üzerine kazara basınca, yavrular ezilip öldüler. Gerçekten çok üzgünüm!” diyerek boynunu bükmüş.

“Üzgünmüş!” diyerek yere yığılan susamuru haykırarak ağlamaya başlamış. Acısından katıla katıla ağlıyormuş.

Tam o sırada Kral Şelomo, karılarından birkaç tanesi ve onların çocuklarıyla, yanında saray muhafızları eşliğinde nehrin kenarına piknik yapmaya gelmiş. Susamuru kralın geldiğini görünce, gidip geyiği ona şikâyet etmeye karar vermiş. Gözyaşlarını silerek onun huzuruna gelmiş:

“Haşmetli kralım, size geyiği şikâyet etmek için geldim. Geyik yavrularımın ölümüne neden oldu!” demiş. Şelomo elindeki şarap kadehini yere bırakarak doğrulmuş;

“Bu çok ciddi bir suçlama, o yüzden geyiği de dinlemek istiyorum” demiş. Kral geyiği yanına getirtmiş ve suçlamaların doğru olup olmadığını sormuş. Geyik,

“Evet, doğru ölümlerine neden oldum ama gerçekte kabahatli değilim. Ağaçkakan savaş tamtamlarını çalınca, ben de savaş dansını etmeye başladım. Bu benim görevim. Tam o sırada bu şanssız kaza gerçekleşti” demiş. Şelomo bu kez ağaçkakanı sorgulamış. Ağaçkakan,

“Evet, savaş tamtamlarını çaldım. Çünkü iyi bir sebebim vardı. Tam o sırada kertenkeleyi gördüm, Kılıcını eline almıştı. O yüzden savaş çıktığını sandım” demiş. Kertenkele:

“Gerçekten de kılıcımı çekmiştim. Çünkü su kaplumbağasının silahlarını kuşandığını görmüştüm. Bu yüzden savaş çıktığını sandım” demiş. Sıra su kaplumbağasına gelince o da,

“Çünkü tam o sırada yengeç kıskaçlarını biledi ve hızla suya daldı. Ben de savaş çıktı sandım” demiş. Bu sefer yengece sorulunca,

“Evet, suya atladım çünkü istakoz (kerevit) zıpkınını eline almış avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Ben de savaş çıktı sandım” demiş. Istakoz,

“Çok haklıydım, çünkü su samuru nehre ava çıkmıştı. Yuvama yaklaşıyordu. Yavrularımı yutup, yuvamı mahvedecekti. Ben çocuklarımı korumak için zıpkınımı çektim” diye haykırmış.

Şelomo susamuruna dönerek,

“Görüyorsun işte, sen kendin, bütün bu felaketlere sebep oldun. Olaylar zincirini sen başlattın. Bence geyik suçlu değil” demiş. Susamuru Şelomo’ya hayretle bakarak,

“Sen, çocuklarımı yalnız bıraktığım için beni mi suçluyorsun?” diye sormuş. Şelomo,

“Öyle de denilebilir. Üstelik ıstakozun yavrularını da öldürecektin” demiş. Susamuru yırtınıyormuş,

“Avlanmak benim doğamda var. Başka türlü çocuklarımın ve de benim karnım nasıl doyacak? Aksi halde ne yapabilirim? Ben balıkla beslenirim. Tabiatıma aykırı davranmamı nasıl isteyebilirsin?”diye haykırmış. Şelomo çaresizdi, el kol hareketleri yaparak susamurunu sakinleştirmeye çalışıyordu:

“Söylediğin her şeyde haklısın” demiş çaresizlikle. Susamuru inleyerek,

“Tanrı neden tabiatı kendi istediği gibi yarattı?” diye sormuş. Sessizce ağlıyormuş.

Şelomo az ilerisinde zıplayıp hoplayan kendi çocuklarına bakmış. Çocuklar çimenlerin üzerinde toplarını havaya fırlatıp oynarken neşeli çığlıklar atıyorlarmış. Başlarında dev gibi bir muhafız duruyor, onlara göz kulak oluyormuş. Şelomo başını önüne eğmiş ve susamuruna hiçbir cevap verememiş.

Sevgili okuyucularım, bence bu öyküden alınacak olan ibret şudur:

Hiç kimse ve hiçbir şey, Tanrı’nın onlara çizdiği ilahı planın dışına çıkamaz. Ne kadar kaçınmaya çalışılsa da, yaşanacak olanlardan kaçınamaz. Herkes Tanrı’nın onlar için takdir ettiği yaşamı sürdürmek durumundadır.

Susamuru hikâyesi, din filozoflarını düşündürmüş, buna “şeytan meselesi” deyip, İyov’un hikâyesi ile koşutluklar kurmuşlardır. Tanrı, felaketlerin oluşmasına neden izin vermektedir? Kral Şelomo gibi dünyanın en bilge ve akıllı insanı bu sorulara cevap verememiştir?

Bu hikâyedeki gibi bir felaket ve daha fazlası, Tevrat’ın bir bölümü olan İyov (Eyub) kitabında karşımıza çıkmakta.

İyov, hayatı tamamen mahvolmuş bir şekilde sersefil ve paçavralar içinde yerde oturmaktadır. Tüm vücudu çıbanlarla kaplı iken, ağlayarak lanet eder ve hiç doğmamış olmayı diler. Onu teselliye gelen arkadaşları kendini toplaması ve Tanrı’ya karşı gelmemesi için onu ikaz ederler. Geçmişteki bir günahının kefaretini ödemektedir belki de… İyov söylenen hiçbir şeyi kabul etmez, fikrinde ısrar eder. Israrla Tanrı’yı suçlamaya devam etmektedir. Kendisini talihsiz, Tanrı’yı ise adaletsizlikle suçlar.

Bir din bilgini, Tanrı’yı “Tüm insanlardan ve diğer varlıklardan daha ulu ve kimseye hesap vermek zorunda olmayan bir kuvvet” olarak tanımlar. Hâlbuki İyov fikrinde inatla durmaktadır. Birdenbire Tanrı bir kasırga hortumu içinden İyov’a seslenir. İyov’u kendisini sorgulamakla ve dünyadaki adaletini yargılamakla suçlar. Onu şiddetle azarlar:

“Bilgisizce sözlerle, takdirimi karartan bu adam kim? Ben bu dünyanın temellerini atarken, sen neredeydin? Denizin derinliklerinde neler olduğunu biliyor musun? Ölüm kapılarının ardında nelerin gizli olduğunu biliyor musun? Sen ey ölümlü ne bilirsin ki?” diye sorarak, daha sonra kendisinin nelere kadir olduğunu anlatır.

Tanrı’nın mesajı neydi?

Tanrı tüm yaptıklarını bilerek ve isteyerek yapar. Onun ilahi planı tam ve mükemmeldir. Onun bilgeliğinin altında şaheser bir anlayış vardır. Bizler sadece basit ve alçakgönüllü bir şekilde onun takdirini kabullenmeli ve onun yüceliğinin karşısında boyun eğmeliyiz.

İyov da hikayenin sonunda hatasının farkına vardı ve Tanrı karşısında boynunu eğdi.

Okuduğunuz hikâye, ‘Saray Katibi Ahimmaz’ın Notlarından’ Prof. Steve Solomon kitabından alınmıştır.