Bir utanç tablosu: Milas Yahudi Mezarlığı

Rafael ALGRANATİ Köşe Yazısı
31 Aralık 2014 Çarşamba



Son günlerde yazılı basında tekrar gündeme gelen Milas Yahudi Mezarlığının içler acısı durumu, yurt içi ve dışındaki Milas kökenli Yahudilerin kanayan yaralarını tekrar deşti.

Yıllardır süren ihmal ve bakımsızlık sonucu Milas Yahudi Mezarlığı bugün; girişinde bir çocuk oyun parkının yer aldığı, üstünde koyunların otlatıldığı, içine çöplerin döküldüğü, bir kültür mirası olarak korunması gerekirken tarihi mezar taşlarının kırılıp parçalanmalarına göz yumulduğu korumasız bir ortamda, yok olmaya doğru adım adım ilerliyor.

20.yüzyılın başlarında sayıları 1600’ün üstünde olan, sonraları İzmir’e veya başka ülkelere göç etmiş Milaslı Yahudilerin torunları, uzun kış gecelerinde dedelerinden, ninelerinden bir öykü gibi dinledikleri ve hayallerinde cennetin bir köşesi gibi canlandırdıkları Milas’a büyük bir içtenlikle bağlılar. Buldukları ilk fırsatta ziyarete geldikleri atalarının doğum yerinde, yıllarca zihinlerine kazınan anlatıların izlerini heyecanla ararlarken ve her keşiflerinde benliklerinde duygusal bir fırtına yaşarlarken, tek dehşete kapıldıkları yer, atalarının gömülü olduğu bu içler acısı mezarlık olmakta.

Milas’a yakışmayan bir görünüm oluşturan ve yurt dışında bile gündeme gelmeye başlayan mezarlığın bugünkü durumunu iyileştirmek, Milas’ın turizm potansiyeline önemli bir katkıda bulunabilecek bu sosyal ve kültürel değerleri koruma altına almak, Milas Belediyesi’nin önünde kaçınılmaz bir görev olarak duruyor. 

Milaslı Yahudiler, yıllar önce başlayan mezarlıktaki bu tahribatı durdurmak için 2009 yılında görüştükleri Belediye Başkanı Muhammed Tokat’ın verdiği Önceki dönemde çevre duvarları yapılan ve ağaçlandırılarak temizlenen mezarlığın kutsal bir alan olduğunun bilincindeyiz. Bu kapsamda başlatacağımız çalışmalarla öncelikle girişindeki çocuk parkını kaldıracak, ardından taş duvarların üzerine çit yapacağız. Daha sonra da İzmir Musevi Kabristan Hayır Derneği’nin desteğiyle burada bulunan yaklaşık 150 mezarın düzenlemesine ve iç peyzaj çalışmasına geçilecek” şeklindeki sözünün en kısa zamanda yerine getirilmesini sabırsızlıkla beklemekteler.

Konuyu görüşme fırsatı bulduğum, 1978 yılında Milas’tan ayrılarak İzmir’e yerleşen Sayın Ersel Siyman, Milas ile ticari ilişkilerini ve çok değer verdiği kişisel dostluklarını özenle sürdürdüğünü ve Milas’tan son ayrılan Yahudi’nin ağabeyi Dr.Jak Siyman olduğunu anlattı. E.Siyman, İzmir Musevi Cemaati yöneticileri, Kabristan Derneği yetkilileri ve eski Milaslılardan oluşturulacak bir heyetle Milas Belediye Başkanı Sayın Muhammed Tokat’ı ziyaret ederek mezarlığın koruma altına alınması konusunun tekrar gündeme getirilmesinin ve Başkanın bugünkü görüşlerini almanın çok yararlı olabileceğini ifade etti.

***

Aynı sohbette birlikte olduğumuz Bodrumlu Sayın Hayim Akyüz’e, Bodrum Yahudi Mezarlığı’nın durumunu sordum. Sayın Akyüz, Bodrum Mezarlığı’nın durumunun daha iyi olduğunu, 1970’lerde babasının gayretleri ile dağılmakta olan mezarların tadilatlarının yapılmış olduğunu, bir kaç yıl önce de Bodrum Belediyesi’nin mezarlığın çevresini duvar üstü çitle çevirerek koruma altına aldığını belirtti. Bodrum kökenli mimar Eti Akyüz’ün 2010 yılında yaptığı çalışmalar sonucunda, 353m2 olan Bodrum Yahudi Mezarlığı’nda bugüne kadar kendi dedesininki dâhil 41 mezar bulunabildiğini, bunların ancak 14 tanesinin taşlarının okunabilir durumda olduğunu, aralarında okunabilen en eski mezarın 1868 (5629) tarihini taşıdığını anlattı. Mezarlığın oldukça meyilli bir arazide bulunması nedeni ile yıllar içinde oluşan erozyonun tahribatı hızlandırması üzerine 2011 yılında bir restorasyon projesi hazırlatarak belediye ile paylaştığını anlatan Hayim Akyüz, bu tahribatın durdurulması için tek çözümün Bodrum Belediyesi’nin bu projeyi uygulamaya koyması olduğunu söyledi.

***

Sohbetimiz sırasında Sayın Akyüz, Yahudilerle Bodrum halkı arasındaki çok eskiden beri süregelen sevgi, saygı ve bağlılığı örnekleyen yaşanmış bir olayı anlattı. Kendisinin iznini alarak sizlerle paylaşıyorum.

“Ben Milaslı bir annenin ve Bodrumlu bir babanın çocuğuyum. Dedem Bohor Hayim Kapeluto 1939 yılında rahatsızlanmış. İzmir’de geçirdiği bir ameliyattan sonra da 1939 yılında vefat etmiş. Aile, esas Yahudi Mezarlığı’nın Milas’ta olması nedeni ile dedemin orada gömülmesi için hazırlıklara başlamış. Milas mezarlığında defin için gerekli çukur bile açılmış. Dedem Bodrum’un ileri gelen ve Bodrumlular tarafından çok sayılıp sevilen bir esnafı imiş. Vefat ettiği duyulduğunda camiden sela bile verilmiş. Milas’a gömüleceğini duyan Bodrum halkının önde gelenleri babama giderek, bu denli sevip saydıkları ve has bir Bodrumlu olan dedemin Milas’ta değil Bodrum’da gömülmesini babamdan rica etmişler. Sonuçta babam, dedemi bu kadar çok seven ve sayan Bodrumluların isteklerini yerine getirerek dedemi Bodrum Yahudi Mezarlığı’na defnetmiş. Milas’ta açılan çukur ise açık kalmış.

Ertesi yıl 1940’da annemle babam evlenmişler. 1941’de ise ilk çocukları doğmuş. Onun adını da dedemin adı olan Bohor Hayim Kapeluto koymuşlar.

Doğumundan kısa bir süre sonra rahatsızlanan en büyük abimiz, tüm çabalara rağmen maalesef bir aylıkken vefat etmiş. Ve gelin görün ki Milas’ta dedesi Bohor Hayim Kapeluto için açılan çukura aynı ismi taşıyan torunu Bohor Hayim Kapeluto defnedilmiş.”

Hayim Akyüz, beni çok etkileyen öyküsünü bitirdiğinde, Yahya Kemal’in bir özdeyişi geliverdi aklıma: “Hiç şaşmayan saat gibi işler durur kader.”

***

Sevgili Okurlarım,

Yeni yılda umutlarınız gerçek, gerçeklerinizin mutlulukları sonsuz olsun...