Sert bir medya eleştirisi

Günümüz vahşi kapitalizm düzenini eleştiren ‘GECE VURGUNU’dan Gilroy’un başarılı bir ilk filmi

Viktor APALAÇİ Sanat
10 Aralık 2014 Çarşamba

Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinin televizyon versiyonu olan programları, soygun, yangın, silahlı çatışma gibi sansasyonel haberleri videoya kaydedip, TV kanallarına satan amatör habercileri odağına yerleştiren film, Amerikan rüyasının bir aldatmaca olduğunu söylüyor. Medya etiğini sorgulayan müthiş senaryosu ile, yarattığı anti-kahraman karakteriyle, tempolu anlatımı, akıcı montajıyla, birinci sınıf oyuncu kadrosunun varlığıyla film izlenmeyi hak ediyor. Sinema tarihinin arıza karakterleri arasına giren Lou rolündeki başarısı Jack Gyllenhaal’i Oscar adayı yapabilir.

Tony ve John Gilroy’un senarist olarak tanınan kardeşleri, Don Gilroy’un senaryosunu yazıp ilk yönetmenlik denemesini yaptığı ‘Gece Vurgunu/Night Crawler’ kült mertebesine yükselebilecek bir ilk film.

Tamamına yakınının gece karanlığındaki melekler şehri Los Angeles sokaklarında geçen konusuyla film, meslek olarak olay peşindeki bireysel TV haberciliğini seçen bir üçkâğıtçının öyküsünü anlatıyor.

Gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinin televizyon versiyonu olan programlarına, soygun, yangın, silahlı çatışma gibi sansasyonel haberleri videoya çekip, TV kanallarına satan amatör habercileri odağına yerleştiren film, sert bir medya eleştirisine soyunuyor.

Günümüzün vahşi kapitalizm düzenine, aslında bir aldatmaca olan ‘Amerikan Rüyası’ yalanına ciddi eleştiriler getiren film, medya etiğini sorgulayan müthiş senaryosuyla, yarattığı bir anti-kahraman karakteriyle, (ağabey Tony Gilroy’un) akıcı montajıyla, tempolu anlatım ve birinci sınıf oyuncu kadrosunun varlığıyla izlenmeyi hak ediyor.

Hırsızlık yaparak harçlığını çıkaran Lou Bloom(Jack Gyllenhaal), bir gece rastladığı bir amatör TV habercisinin işini yapabileceğine kanaat getiriyor. Çaldığı bir bisikletle takas ettiği polis telsizi ve video kamerayla, polis telsizinden edindiği bilgilerle olayların peşine düşüyor.

İnternet sitelerinden öğrendiklerini hayata geçirmek isteyen bu hırslı, gözü kara, cesur, yürekli, ağzı çok iyi laf yapan ve nefes alır gibi yalan söyleyebilen gencin yolu bir televizyon kanalında müdürlük yapan Nina(Rene Russo) ile kesişir.

Videoya kaydettiği haberleri küçük paralar karşılığında Nina’ya satan Lou’nun gözü yükseklerdedir. Gözlem kabiliyeti, fırsatçılığı, şantaj yapmaya müsait karakteri ve sınırsız özgüveni ile kısa zamanda sınıf atlamaya başlar.

Yanına aldığı, Arap kökenli, parasız, işsiz bir göçmen genç olan Rick (Riz Ahmed) ile polis telsizinden öğrendiği olayların adreslerine, suç mahallerine, yolları çok iyi bilen Rick’in yardımıyla polisten önce ulaşmayı başarır. İşini geliştiren Lou, kabiliyetini keşfeden deneyimli bir TV habercisinden(Bill Paxton) ortaklık teklifi alır. Bir an önce profesyonelleşip kendi şirketini kurmayı hedeflediği için bu cazip teklifi reddeder.

OPORTUNİST, PSİKOPAT BİR ANTİ-KAHRAMAN

Televizyonun izleyici üzerindeki yoğun etkisini, toplum üzerindeki müthiş gücünü işleyen, medya eleştirisine soyunan Hollywood filmleri zincirine ‘Gece Vurgunu’ güçlü bir halka olarak ekleniyor.

Elia Kazan’ın 1957 tarihli ‘Kalabalıkta Bir Yüz/A Face in the Crowd’ı ile başlayan klasiklere, Sidney Lumet’in ‘Şebeke/Network’(1976) başyapıtı, Ron Howard’ın ‘Ed TV’si(1999), Robert de Niro’lu  ‘15 Dakika/15 Minutes’(2001) eklenmişti.

‘Gece Vurgunu’nda bir anti-kahramanın yükseliş sürecini bir aşk öyküsüyle senaryosunda zenginleştirmeyi amaçlayan Dan Gilroy, kendinden yaşlı kadınlardan hoşlanan kahramanı Lou’yu sürekli Nina’ya asılırken gösteriyor.

Oğlu yaşındaki bir genç ile bir aşk ilişkisine girmeyi uygun bulmayan Nina, kendisine sürekli flört etmeyi teklif eden Lou’yu kibarca reddediyor.

Mesleğinde hızlı adımlarla yükselen, kanala önemli işler getiren Lou, iyi paralar kazanmakla kalmıyor, becerisini TV şirketinin patronuna da kabul ettiriyor.

Sonraları, uyuşturucu baronlarının bir hesaplaşması olduğunu öğrendiğimiz bir olayda, polisten önce gelmeyi başaran Lou, üç kişinin öldürülmesine tanıklık eder. Olay yerinden kaçan iki katili ve arabalarını kamerasına kaydeder.

Katillerin kimliğini saklayıp, cinayet sonrası görüntüleri Nina’ya büyük paralar karşılığında satan Lou, hayatını tehlikeye atarak katillerin peşine düşer. Polise yaptığı bir ihbar ile katillerle polisleri bir çatışmanın içine çeker.

Tuzağa dâhil ettiği yardımcısı Rick’i bile bile ölüme yollar. Vurulan ve can çekişen gence yardıma koşacağına, son nefesini verirken filme çekmekten geri kalmaz.

İkinci yarısındaki zengin olay örgüsüyle nefis bir polisiyeye dönüşen ‘Gece Vurgunu’ şiddetin peşindeki haberciler aracılığıyla, ahlakı, insanlığımızı sorgulamaya soyunur.

İnsan hayatına zerre kadar değer vermeyen, oportünist, psikopat, fırsatçı, kendinden yaşlı kadınlardan hoşlanan Lou Boom karakterine Jack Gyllenhaal müthiş bir inandırıcılık kazandırıyor. Oldukça zayıflamış haliyle aktör, kariyerinin bu en başarılı kompozisyonunda, çok karmaşık bir kişiliği, insanın kanını donduran bir gerçeklikle oynuyor.Sinema tarihinin arıza karakterleri arasına giren Lou rolündeki başarısıyla, Jack Gyllenhaal En İyi Aktör dalının beş Oscar adayından biri olabilir.

Pakistan kökenli İngiliz oyuncu Riz Ahmed, patronunu oynayan Gyllenhaal yanında ezilmiyor, müthiş bir aktörün gelişini müjdeliyor. Oğlu yaşındaki bir gencin kendisine asıldığı deneyimli TV yöneticisi Nina rolünde, yılların Rene Russo’su çok başarılı. Geceleri Los Angeles sokaklarında sansasyonel haber ticareti yapan deneyimli kameramanda Bill Paxton rolünün hakkını veriyor.

BİR İSVEÇ TİYATRO KLASİĞİ

Sinema sanatının en büyük yaratıcılarından İsveçli Ingmar Bergman’ın eşi ve kült oyuncusu Norveçli Liv Ullman başarısını kamera arkasında da sürdüren bir sanatçı.

Ullmann’ın dördüncü yönetmenlik denemesi olan ‘Aşk veTutku/Fröken Julie’ gerçekçi natüralist eserleriyle tanınmış İsveçli yazar August Strindberg’in 1888’de yayınlanmış ünlü oyununun üçüncü sinematografik adaptasyonu.

Başta Broadway olmak üzere dünyanın dört bir tarafında sahneye konulan ‘Miss Julie’yi ilk kez sinemaya uyarlayan Alf Sjöberg 1951 Cannes Film Festivali’nde bu filmle Büyük Ödül’ü kazanmıştı. ‘Miss Julie’yi Mike Figgis 1999’da ikinci kez sinemaya uyarladı.

 Bir baronun kızı olan Bayan Julie (Jessica Chastain) biraz can sıkıntısından, biraz da cinselliğe olan açlığından, babasının kâhyası John’u (Collin Farrell) kendisini baştan çıkarmaya zorlar.

Hizmetçi Kathleen (Samantha Morfon) ile nişanlı olan John ile köşkün aristokrat sahibesi arasında önce nefret, sonra sevgi ilişkisi başlar. Aristokrat bir yaşam tarzı ile yetişen Julie ile uşak John kişiliğinde film sınıflararası ilişkileri inceleme konusu ediyor. Julie sınıfsal gücün verdiği cüretle John’u taciz eder. İkili arasındaki baştan çıkarma oyunları sırasında sınıfsal güç dengeleri sık sık değişikliğe uğrar.

Bu yeni denklemde ilk zararı itaatkâr hizmetçi Kathleen görür. Sahibesinin kendisine kur yapmasını, işini kaybetmemek için geçiştiren John, Julie ile sabaha kadar içki içilen bir gecede, karşılıklı tiksinme ve arzuyla, birbirlerini ezip hükmetmeye çalışırken, birbirlerinin olurlar.

Birbirlerinin kanına girip birbirlerini etkilemeye çalışmalarının ardından seks olayı ile roller ve dengeler değişir. Sabahın umut mu, umutsuzluk mu getireceğinden emin olmadan, tek çıkışlarını bir Yunan trajedisinin feci sonunda bulurlar. Yeni denklemin ikinci kaybedeni Julie olacaktır.

Zengin ev sahibesiyle uşağı arasındaki ‘aşağıdakiler -yukarıdakiler’ cinsinden tek gecelik aşk hikâyesini anlatan, 1890’ların bir yaz gecesinden gelme, yıldızlarla dolu bir dönem film, kadın-erkek ilişkilerini ve sınıfsal çatışmaları otopsi masasına yatırıyor.

Üç kişi arasında geçen bir konuyu dönemin özelliğini yansıtan, atmosfer yaratmada başarılı olan mizanseni ile dikkati çeken Liv Ullmann’ın anlatımını bazı eleştirmenler fazla tiyatrovari buldular.

‘Yıldızlararası’, ‘Aşkın Halleri’ ve ‘Aşk ve Tutku’da üst üstte izlediğimiz Jessica Chastain bu üç filmdeki zor rollerinin altından kalkmakta gösterdiği başarıyla, Hollywood’un yükselen yıldızı olduğunu kanıtlıyor. Karşısında oynayan Colin Farell  kariyerinin en başarılı kompozisyonunu çıkarırken, asıl sürpriz Samantha Morton’dan geliyor.

Hizmetçi Kathleen’i canlandıran, İngiliz sinemasının bu kıymetli az bilinen müstesna oyuncusu Altın Küre Ödülü sahibi.