Rober Alfandari’yi kaybettik

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
26 Kasım 2014 Çarşamba

Geçtiğimiz günlerde Edirne Valisi Dursun Şahin’in Edirne eski Büyük Sinagogu için sarf ettiği sözler çok üzücüydü.

2010 yılından beri restorasyonu devam eden sinagog müze olarak kullanılabilir veya kısmen belli zamanlarda ibadete açılabilir. Ancak konumuz bu değil. Vali’nin “Kinle söylüyorum. Mescid-i Aksa’ya ayak basanlar burada dua edemeyecekler,” sözleriydi ürkütücü olan.

Eğitim almış bir kişinin ‘kin gütmesi’ ne demek? Eğitimli bir kişi, din ve millet kavramını ayırt etmez mi? Vali Bey’in kökeni nereye uzanır bilemem. Zira öz Edirneliler böyle düşünmez; insan sevgisiyle doludurlar; komşularını kendilerinden bilir; ellerini uzatırlar.

Olayın üzerine iki ay önce gittiğim Edirne’den bir görüntü belirdi gözlerimin önünde. Çarşıdan uzaklaşıp yeşillikler arasında yürürken başında tülbendi, kocaman tahta el arabasını iten bir köylü kadını gördüm. Arabanın üstünde bembeyaz bir örtü vardı. Merak ettim, adımlarımı hızlandırdım. Örtünün açıkta kalan iki yanından pırasalar gözüküyordu. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir görüntü ile karşılaşabileceğimi sanmıyorum. Eğitimi olmasa da kendine saygısı, sattığı mala ve çevresine saygısı olan bir köylü kadını… Ben Edirnelileri böyle bilirim.

***

Rober Alfandari’yi önce Şalom’da tanıdım, yoksa eski Büyükadalı olduğundan Ada’da mı tanıştık, doğrusu hatırlamıyorum. İkisi iç içe girmiş olabilir. Bir süre Judeo-Espanyol yazıları yayınlandı Şalom’da. O dönemlerde makalelerinin içeriğini pek anlamazdım. Ama yazılarının başlığı çok dikkat çekici olurdu. “Bıcı bıcı banyo de kolibasili” bunların arasında hiç aklımdan çıkmayanlardır. Denizin kirlenmesiyle ilgili bir yazıydı.

Rober Alfandari’yi kaybettik. Onu, vefat haberinde en iyi tanımlayan Kızı Sibel Baruh oldu; “Kendi doğrularınla yaşadın. Hiç taviz vermedin, bu dünyaya sığamadın, olduğun yerde huzurlu ol babacığım.

Şehir yaşamına ters düşen mizacı, Alfandari’yi bir Ada tutkunu yaptı. Kumsal boyunca yaptığımız sohbetler çoğunlukla endişe duyduğu gençlik, sağlıklı beslenme ve sporla ilgiliydi.

Nadiren yürürdü, çok iyi bir koşucuydu. Elinde kronometre yarı yaşındaki gençlerle Aya Yorgi’nin dik yokuşunu tırmanırdı.

Ada halkı yozlaşmaya başlayınca Alfandari dayanamadı ve Ada’yı terk etti. Kızına yakın doğanın kucağında bir yöreyi yeğledi. Özgürlüğün bedelini fazlasıyla ödedi belki. Ama yüreğinde kızı Sibel Baruh’a olan sevgisini hep taşıdı.

Mekânı cennet olsun.