Kral Şelomo kuşların hükümdarı mıydı?

Kral Şelomo (Şlomo ha Meleh) çok yönlü ve renkli kişiliği ile hem Yahudi din ve inancında, hem edebiyatında ve hem de söylencelerinde oldukça sık rastlanan bir kişiliktir. Tanrı’nın ona armağan ettiği bilgeliğin ve birçok iyi özelliğin yanı sıra, kuşların ve yaratıkların tümünün dilinden anlayıp, onlarla konuşması, birçok efsanevi hikâyeye de konu olmuştur

Sara YANAROCAK Kavram
22 Ekim 2014 Çarşamba

ŞELOMO VE BEYAZ KARTAL’IN HİKÂYESİ

Şelomo kral olduğu zaman bir gece rüya görür. Rüyasında Tanrı ona seslenerek kendisinden dileklerde bulunmasını ister. Şelomo Tanrı’dan madde anlamında bir dilekte bulunmaz, sadece halkına adil davranabilmesi için, kendisine gerekli olan bilgeliği armağan etmesini ister.

“Ya Rab Tanrı’m! Ben henüz çocuk denecek bir yaşta, yöneticilik nedir bilmezken bu kulunu babam David’in yerine kral atadın. İşte kulun kendi seçtiğin kalabalık halkın sayılamayacak kadar büyük kalabalığın ortasındadır. Bu yüzden bana öyle sezgi dolu bir yürek ver ki, iyi ile kötüyü ayırt edip halkını yönetebileyim. Başka türlü senin büyük halkını kim yönetebilir?”(Tevrat 1. Krallar 3-7)

…Tanrı, Şelomo’nun dediklerinden çok hoşnut kaldı ve ona “Sen isteseydin benden zenginlik, uzun ömür veya düşmanlarını öldürmemi dileyebilirdin. Oysa sen bunların yerine benden sadece bilgelik diledin. Ben de sana hem dilediğini hem de çok daha fazlasını vereceğim. Sen hem zengin, hem barış içinde bilgelikle halkını yönetirken ayrıca yeryüzündeki tüm uçan, yüzen, sürünen ve yürüyen yaratıkların da hâkimi olacaksın .”dedi.

Şelomo sabah gördüğü rüyanın etkisiyle uyandı. Kafasından türlü sorular geçiyordu. Acaba rüyasında duyduğu ses gerçekten Tanrı’nın sesi miydi, yoksa aldatıcı ruhlar ona oyun mu oynamışlardı? Aniden sarayın ön bahçesinden gelen, kuşların ötüşleri ve viyaklamaları kulaklarını tırmaladı. Pencereye yaklaştı, kafasını uzattı ve dinledi.

Kuşların arasından bir tanesi yüksek sesle:

"Heeey, aptal kuşlar, kesin bu şamatayı. Tanrı’nın Kral Şelomo’ya bahşettiği yetenekten haberiniz yok galiba? O, hem ne dediğimizi anlıyor, hem de bizlere hükmedebiliyor. Hem de canı nasıl isterse!"

Bu sözleri duyan Şelomo, hemen rüyasını hatırladı. Duydukları tamamen gerçekti. Kuşların ne dediğini anlayabiliyordu

“Saçma!” diye bağırdı kuşlardan biri.

“Bir insan bize nasıl hükmedebilir ki? İnsanlar yeryüzünde çakılı dururlar. Oysa biz kuşlar gökyüzüne doğru, cennete bile uçabiliriz. Bizim hükümdarımız ancak çöldeki dağın tepesinde yaşayan BEYAZ KARTAL olabilir.”

Pencereden bunları duyan Şelomo, kendi kendine “Göreceğiz bakalım!” diye fısıldadı.

“Tüm kuşlar, size emrediyorum, hepiniz susun!” diye gürledi. Bahçeyi aniden derin bir sessizlik kapladı.

“Demin bağıra bağıra konuşan kuş nerede?” diye seslendi. “Önce, o hemen yanıma gelsin!” Zavallı küçük kuş titreyerek uçtu ve Şelomo’nun parmağına kondu. Yüreği korkudan küt küt atıyordu. Genç kral ona baktı ve; “Ne yani, sen Beyaz Kartal’ın benden daha güçlü mü olduğunu sanıyorsun?” dedi.

“Göreceğiz bakalım!” diye devam etti; “Sana emrediyorum, hemen çöle git, dağın tepesinde yaşayan Beyaz Kartal’ı bana getir!” dedi.

“O’na hemen Yeruşalayim’e gelmesini ve gerçek hükümdarınızın kim olduğunu öğrenmesini sağla!” dedi. “Kuşlara kim hükmediyormuş, görsün bakalım!” diye devam etti.

“Ben onunla böyle konuşamam. Sonra beni parçalar” dedi minik kuş. Sesi titriyordu, kekeliyordu… Şelomo masasının başına geçti, kartala bir mektup yazdı. Üzerine kraliyet mührünü bastı. Mektubu sarıp altın bir yüzüğe geçirdi ve minik kuşun ayağına bağladı. Minik kuş ayağına bağlı kıymetli emaneti ile çöle doğru, dağın tepesine doğru uçarak gitti. Uçtu uçtu ve tepeye ulaştı.

Ertesi gün Şelomo’nun muhafız alayı bahçede dolanırlarken, güneş gökyüzünde pırıl pırıl parıldıyordu. Birdenbire gökyüzünde dehşet verici kanat sesleri yankılanmaya başladı. Ardından güneş gölgelendi. Sonra etraf neredeyse karanlık oldu ve nihayet kanat çırpınışlarının kuvvetinden saray temelinden sarsılmaya başladı. Muhafızlar korku içinde yere kapaklandılar. Gözleri korkudan fal taşı gibi açılmıştı. Yürekleri korkuyla çarpıyordu. BEYAZ KARTAL saraya yaklaşırken, kanatları parlak kılıçlar gibi ışıldıyor, inip kalkıyordu. Nihayet yere kondu ve kanatlarını indirdi. Minik kuş saygıyla kanatların tekinden yere indi ve ve Kral Şelomo’nun altın tahtının dibine kondu. Arkasından içeri giren Beyaz Kartal, azametle Şelomo’ya “Beni neden buraya kadar getirttin?” diye sordu. Şelomo “Sana gücümü göstermek istedim,” diye yanıt verdi. Şelomo muhafız alayına dönerek, ŞOFAR’larını çalmalarını istedi. Muhafızlar dakikalarca şofarlarını çalmaya başladılar. Bu süre zarfında, tüm taht salonu, kuşlarla doluştu. Papağanlar, tavus kuşları, şahinler, sinek kuşları, turnalar ve guguk kuşları ve daha binlerce kuş türü. Salon tıka basa dolmuştu. Şofarlar hala çalıyorlardı. Salondaki gürültüler giderek kulakları sağır edercesine yükseliyordu… Derken Kral bağırdı: “Sessizlik!!!” Aniden etrafı kesif bir sessizlik kapladı. Şelomo beyaz kartala doğru döndü. Beyaz Kartal tüm kuşların tepesinde, haşmetli bir ağaç gibi duruyordu.

“Ey kuşların kralı, sana emrediyorum, her ay bir kez bana buraya geleceksin. Beni kanatlarının üzerine bindirip, göklere uçuracaksın. Böylece ben de gökyüzünden tüm ülkemi gözlemleyip, kontrol edebileceğim…” dedi.

Bundan sonra Beyaz Kartal her ay Yeruşalayim’e saraya geldi. Şelomo onun geniş kanatlarından birine konan iskemlesine oturarak, tüm İsrail ülkesini kuş bakışı gözlemleyip kontrol etmeye ve denetlemeye başladı.

Hikâye hakkında notlar:

1-Bu hikâye 1909 yılında basılan 'Legends of the Bible (Kutsal Kitap Efsaneleri) Louis Ginzberg' kitabından alınmıştır.

2-Bu öyküler daha sonra yazar ve şair Haim Nahman Bialik tarafından yeniden elden geçirilerek 'Vay’hi Hayom-1934'  ve 'And it came to pass-1938' adları altında önce İbranice, daha sonra da İngilizce olarak yayınlandı. Bu öyküler zaman içinde geniş toplumların da dikkatini çektiğinden, farklı yayınevleri tarafından da tekrar yayınlanmışlardır.