Yazmak, paylaşmak

Avram VENTURA Köşe Yazısı
11 Haziran 2014 Çarşamba

“Ben kendim neyim? Ne yapmışım? İşittiğim ve gözlemlediğim her şeyi biriktirip kullanmışım. Birbirinden farklı –cahil ve bilge, dâhi ve budala, genç ve yaşlı- binlerce birey, eserlerime esin kaynağı olmuş. Hepsi de bana yetilerini ve varoluş biçimlerini sunmuşlar. Çoğu zaman başkalarının ektiklerini biçmişim. Eserlerim kolektif bir varlığa ait ve Goethe imzasını taşıyor.”

Bu ünlü yazarın sözlerini okuduktan sonra kendimi, daha doğrusu bu güne değin yazdıklarımı düşündüm:

Goethe, bu denli alçakgönüllü bir yaklaşımla tüm yapıtlarının kendisinden daha önce yaşamış ya da günlük yaşamında onu etkilemiş insanlardan esinlenerek yazdığını söylüyorsa, ben ne yapabilmişim? Bu düşünürün yazdıkları karşısında, benim kalem denemelerimin ne değeri olabilir ki?..

Bu soruları olumsuzca yanıtlamak yerine, aynı yolda yürüyor olmanın keyfini sürüyorum demek, bana daha kışkırtıcı ve daha anlamlı görünüyor. Evet, ben de gördüklerimi, yaşadıklarımı, duyumsadıklarımı, okuduklarımdan esinlendiklerimi yazıyor, bunları da okuyucularımla paylaşıyorum. Daha da önemlisi aynı duygu ve düşünce ikliminde buluştuğum insanlarla, açık ya da gizli bir iletişime girmiş oluyorum. Buna ister şişelerle denize bırakılmış mektuplar diyelim, isterse boşluğa doğru söylenmiş sözler… Ama bir gün mutlaka ve bir şekilde bu iletiler hedefini buluyor. Sayısını bilemediğim insanlarla aynı ortamda soluk aldığımızı, aynı güzelliklere ilgi duyduğumuzu, aynı duygularla coştuğumuzu duyumsamış oluyorum. Ben deneme türüyle bu iletişimi kuruyorum, bir başka yazar arkadaş öyküsüyle, romanıyla ya da şiiriyle… Önemli olan insana, yaşama dair ne varsa bunları paylaşabilmek!

Evet, sanırım benim için en önemli yola çıkış noktasını, paylaşabilme duygusu içinde aramak gerekiyor.

Bunu yapabilmek için, okuyorum, gözlemliyorum, yazıyorum. Bu dürtü olmasa, yaşanmışlıklar anı kırıntılarıyla belleğimde kalacak, okuduklarım bu arada geçen sürenin keyfi ile sınırlı kalacaktır. Oysa ki, bunları paylaşma gereksinimi duyduğum anda, bu konular üstünde daha çok yoğunlaşıyor, farklı yönleriyle düşünüyor, duygulandığım noktaları da ekleyerek okuyucuya aktarmaya çalışıyorum. Bu çaba her şeyden önce beni eğitiyor, düşünsel alanımı genişletiyor, zenginleştiriyor.

Bir söyleşide sorulmuştu: Kimin için yazıyorum? Benim için her zaman geçerli olan, somut bir yanıt vermiştim: Öncelikle kendim için! Okunup okunmadığını, beğenilip beğenilmediğini gelen sınırlı tepkiler ya da içtenliği tartışmalı övgülerle değerlendirmem olanaksız; oysa bu denemeleri yazarken, hele son noktayı koyarken aldığım keyfi yadsıyamam. Zaman içinde benzer duygu ve düşünceler içinde olduklarını, beğendiklerini belirten, özellikle beni hiç tanımayan okuyucularım ortaya çıktıkça, bu keyfimin katlandığını söyleyebilirim.

Bu yüzden yazma nedenimi düşünürsem, kuşkusuz daha birçok unsur eklenebilir, ama en önemli bir gizi olarak, paylaşmayı görüyorum.