Kara Kare Film Günleri

Kara Kare Film Günleri, gösterimini gerçekleştirdiği ‘The Third Half’ filmiyle ve kürsüye davet ettiği Holokost kurtulanı ile Şoa’nın anlamını katılımcılara en derin şekilde hissettirirken, Seyfi İşman ve Süzet Sidi’nin konuşmalarıyla Şoa’nın bilinmeyen yönlerine ışık tutarak amacına bir kez daha ulaştı

Selin SEVİNDİREN Toplum
7 Mayıs 2014 Çarşamba

 

28 Nisan günü UÖMO Amram Oditoryumu’nda Yom Aşoa anma törenleri kapsamında tertiplenen ‘Kara Kare Film Günleri’nin ev sahipliğini sinema duayenlerinden Dr. Seyfi İşman üstlendi. İşman, altı milyon günahsız insanın sırf Yahudi oldukları için öldürüldükleri Holokost’u, üstünden ne kadar süre geçerse geçsin asla unutturmamak için bu faaliyeti düzenleyen Alef gençlerine teşekkür etti.

Kara Kare’nin ilk gecesinde, 2012 Makedonya yapımı ‘The Third Half /Üçüncü Devre’ filminin ve oyuncularının detaylı tanıtımına geçmeden evvel İşman, filmin Makedonya ve Bulgaristan arasında Bulgaristan’ın Holokost’taki rolü üzerine ateşli tartışmalara yol açtığını belirtti. Balkan tarihinin saptırıldığını, hatta nefret söylemi içerdiğini iddia eden Avrupa Parlamentosu Bulgaristan üyeleri, Avrupa Parlamentosu Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stafan Fule’nin Makedonya Cumhuriyeti’ni kınamasını, ayrıca filmin gösterimden kalkmasını talep etmişti. Makedonya ise Bulgaristan’ı Holokost’u inkâr etmekle suçlamıştı. Ancak protestolara karşın The Third Half, yabancı dilde en iyi film Oscar aday adayı oldu, Palm Springs Uluslararası Film Festivali’nden ise seyirci ödülüyle döndü.

Balkan sinemasının yetenekli yönetmeni Darko Mitrevski’nin filmi, Yahudi bir teknik direktöre sahip Makedonya futbol takımının, II. Dünya Savaşı sırasında Bulgaristan liginde yaşadığı umut dolu şampiyonluğu anlatan gerçek bir serüven. Filmin paralel konusunu ise, Yahudi zengin bir bankerin kızı olan Rebecca’nın, babasının ‘sürüden ayrılarak yalnız kalma’ uyarısına rağmen futbol takımının kaptanı, Hıristiyan Kosta ile kaçarak, halkının geri kalanıyla yok olmaktan kurtulması oluşturuyor. Futbol takımının sahibi Dimitri ise ülkesine yeni gelen Nazi rejimine olan bağlılığı ile takımına olan sevgisi ve antrenöre olan vefa borcu arasında sıkışıp kalıyor.

Rebecca’yı henüz ilk filmi olan Victoria’s Secret top modeli, Makedon Katerina İvanovska canlandırıyor. ‘Life is Beautiful’ ve ‘Inglorious Bastards’ filmlerinin kötü adamı Alman aktör Richard Sammel, Yahudi teknik direktörü canlandırıyor. Rebecca’nın babası rolünde müthiş bir filmografi ile tam 168 filmde rol almış Hırvat aktör Rade Serbedzija (Harry Potter, X-Men, Mission Impossible, 24 dizisi) bulunuyor.

Filmin dilleri Makedonca, Almanca, Bulgarca, Sırpça, İspanyolca, İngilizce ve Ladino. Film, izleyenlerin gözünde herkesin ortak dil İngilizce konuştuğu yabancı filmlere göre daha fazla inandırıcılığa sahip. Makedonca geçen diyaloglarda ‘komşu, hadi, kunduracı, rakı, muzaffer’ gibi Türkçe’den geçmiş kelimelerin kullanılması seyirciler için sıcak bir sürpriz oluşturuyor.

Film, Makedonya Film Vakfı’nın yanı sıra Makedonya Yahudi Cemaati, Çek Cumhuriyeti devlet vakfı ve Stephen Spielberg’in kurucusu olduğu Şoa Vakfı’nın finansmanı ile hayata geçirildi.

The Third Half bir soykırım filmi olmasına rağmen, futbolun birleştiriciliğini ve politikadan üstünlüğünü, aşkın önlenemez gücünü ve zaman zaman mizah öğelerini ön plana çıkararak, seyircinin filmden iyiliğin daima kötülüğe galip geleceği fikriyle ayrılmasını sağlıyor. Fakat daha önemlisi film, savaş sırasında kendi 48.000 Yahudi’sini Nazilere teslim etmemesiyle bilinen ve İsrail’den teşekkür alan Bulgaristan hükümetinin aslında işgal ettiği ülkelerdeki Yahudileri ölüm kamplarına göndermiş olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor.  

Süzet Sidi, Kara Kare seyircisine filmle bağlantılı olarak Bulgaristan’ın Holokost’taki rolü hakkında mini bir seminer sundu

Makedonlar mı haklı Bulgarlar mı?

Makedonya Alman işgali korkusuyla 1 Mart 1941’de Axis Güçleri üyesi oldu. Hemen ardından da Yunanistan’ın Trakya bölgesini ve Yugoslavya’nın Makedonya bölgesini işgal etti. Bulgaristan bölgede Nazi ırkçı kanunlarını uygulamaya koydu. Bulgaristan ilk etapta 13 bin Yahudi’yi işgal ettiği bölgelerden, yedi bin Yahudi’yi Sofya’dan Treblinka Kampı’na göndereceklerine dair anlaşma imzaladı. Söz verdikleri gibi Trakya ve Makedonya’dan tüm Yahudileri yolladıktan sonra kamplardan kötü haberler gelmeye başlayınca, Bulgar halkı protestoları, 43 milletvekilinin karşıt görüş bildirmesi, Yahudi olmayan bankerlerin Yahudi bankerlere yardım etmesi sonucunda Sofya Yahudileri teslim edilmedi. Ancak Bulgaristan’ın kendi Yahudilerini kamplara yollamamış olması, onları evlerinde toplama kampı şartlarında çalıştırdığı, işkencelere maruz bıraktığı gerçeğini değiştirmiyor.

Her ne kadar Avrupa’nın tek örneği olarak Bulgaristan Yahudi nüfusunda bin kişilik bir artış görülse de, savaş sonrası Yahudilerin neredeyse tamamı Bulgaristan’ı terk etti.

Film gerçekleri yansıtıyor mu?

Filmin Bulgaristan’dan bu kadar tepki alması aslında filmin gerçekleri yansıtmasından kaynaklanıyor.

Filmin futbol ile ilgili hikayesinde gerçekle farklılıklar mevcut ancak 1942 Bulgar şampiyonasında Makedonya takımının, Yahudi antrenör İlles Spitz sayesinde Levsky Sofya takımıyla final oynadığı ve haksız yere şampiyonluğu kaçırdığı doğru.

Yaşam öyküsü ile filme ilham kaynağı olan, Holokost’tan saklanarak kaçmayı başaran Neta Cohen’in Şoa Vakfı ile 1998’de gerçekleştirdiği kısa belgesel, filmin oldukça büyük bir kısmının gerçeklere dayandığını gösteriyor.

Neta Cohen, futbolcu sevgilisiyle evlenerek Marija Mladenovska adıyla savaş yılları boyunca eşinin ailesi ve komşuları sayesinde saklanarak hayatta kaldı. Bir Hıristiyan ile evlendiği için babasının asla affetmediği Neta Cohen, yakalanma korkusuyla tütün fabrikasında kampa gönderilmeyi bekleyen ailesinin yanına veda etmeye de gidemedi. Bugün akrabalarından hiç kimsenin hayatta olmadığı fakat kendi çocukları, torunları ve torun çocukları olan Neta Cohen Nazizm’in amacına ulaşmasını engelleyen taşlardan biri olarak, babasının soyunu devam ettirebilmiş olmanın verdiği mutlulukla, Üsküp’te 2011 yılında açılan müzeyi ziyaret etti.

Müzenin kuruluş hikâyesi nedir?

Üsküp’ün tam merkezinde, Vardar kıyısının yakınlarındaki müzenin yapımı Makedonya’da kabul edilen bir kanun sayesinde mümkün oldu. Mirasçısı bulunmayan Holokost kurbanlarından gasp edilmiş olan mal, mülk ve servetin meşru sahiplerine geri vermeyi kabul eden kanun meclisten geçince Makedonya hükümeti ülkedeki Holokost fonuna 17 milyon Euro ödedi. Para müzenin ve ülkenin tek sinagogunun inşasında kullanıldı.

Müzenin açılışında Makedonya Başbakanı ve Cumhurbaşkanı, Yad Vaşem yetkilileri, İsrail hükümeti delegeleri ve Dünya Yahudi Kongresi yetkilileri hazır bulunmuş. Hillary Clinton da açılışa bir video mesaj yollamış.

Müzenin en göze çarpan parçası 11 Mart 1943’de Treblinka’ya ölüme yollanmış 7.148 Yahudi’nin anısına her biri tek tek parlayan 7148 ince cam çubuktan oluşmuş, dev bir avize. Müzenin merkezinde ise Treblinka’dan getirilen küllerin bulunduğu silindir kapların bulunduğu bölüm yer alıyor. Filmde Neta Cohen’in Üsküp küllerinin önünde babasına hitaben “Onları yendim” diyerek geniş ailesinin fotoğrafını gösterdiği yer burası. Bugün tamamı Üsküp’te olmak üzere 200 Yahudi yaşıyor.

 

GECENİN FİNALİNİ HOLOKOST KURTULANI YAPTI

Kara Kare film gösteriminin ilk gecesi Holokost kurtulanı David Daniel Fraenkel’in duygu yüklü konuşmasıyla sona erdi. Tüm dünya Yahudilerinin kardeşliğine ve birlikteliğine vurgu yapan Fraenkel, 70 yıl önce ailesinin büyük kısmını Auschwitz-Birkenau’da kaybetmiş biri olarak, bu geceyi düzenleyenlere ve katılanlara teşekkür etti. Fraenkel, genç Almanların kendisinden iki kez af dilediğini ancak kendisi dahil kimsenin Nazilerin Yahudi milletine uyguladığı bu soykırım için bu affı lütfedemeyeceğini belirtti. Fraenkel konuşmasının sonuna doğru oldukça heyecanlanarak orada bulunanlara Holokost’u daima hatırlayarak, çocuklarına ve torunlarına öğretmeleri gerektiğinin altını çizdi.

Film gösterimi ikinci gece ‘Turkish Passaport’ ile sürdü. II. Dünya Savaşı döneminde Avrupa’da pek çok kapı Yahudilerin yüzüne kapanırken, farklı ülkelerde konsolosluklarda görev yapan Türk diplomatları nüfuzlarını kullanarak onlarca Yahudi’yi soykırımın elinden kurtardı. Kamplardan ve kamplara doğru yol alan trenlerden kurtarılan Yahudiler Türk diplomatların inisiyatifiyle vatandaşlığa geçirilip, pasaport sahibi olmuş ve bu sayede Türkiye’ye yollanmıştı. Bu döneme tanıklık eden diplomat ve Yahudilerin kendi anlatımlarıyla kurulan filmin hikâyesi yazılı ve görsel tarihi belgelerle desteklenerek o dönem boyunca yaşananları bütün açıklığı ile ortaya koyuyor.