ikincikat’taki terörist

“... abisi doğuda şehit olan bir çocuk, intikamını üst kata taşınan solcu öğrenciden almak istiyor; onu öldürmek istiyor ama öldüremiyor ve arkadaş oluyorlar... 30 yıldır süren bu savaşın cephe arkasındaki insanları nasıl psikopatlaştırdığını, nasıl faşistleştirdiğini, 13 yaşındaki bir çocuğun gözünden anlatacağım... Savaşın kirli yüzünü anlatmak, insan ruhundaki tahribatını anlatmak, bunu geniş kitlelere ulaştırmak, amacımız bu. Bunu da yapamazsam zaten yazık bana, bu dünyaya dizi yazarı olup köşeyi dönmek için gelmedim.” Emrah Serbes.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
2 Nisan 2014 Çarşamba

Sami Berat Marçalı’nın Emrah Serbes’in ‘Erken Kaybedenler’  kitabındaki bir öyküsünden uyarlayarak sahneye koyduğu ‘Üst Kattaki Terörist’, 22 Mart’tan beri ikincikat-karaköy’de sahneleniyor

Bu oyunla ilgili basındaki, Sami Berat Marçalı’nın ilk kez politik bir oyun yöneteceği yorumlarına katılmıyorum. ikincikat’ın yerli-yabancı tüm oyunlarını izlemiş biri olarak, topluluğun bütün çalışmalarının ‘politik’ olduğunu düşünüyorum. Yaşamakta olduğumuz güncel bir trajediye değindiği için ‘Üst Kattaki Terörist’, olsa olsa biraz daha politik sayılabilir.

 Üst Kattaki Terörist, Marçalı’nın uzun zamandan beri gönlünde yatan bir proje. Ancak, hem politik bir mesajı olan hem de bu mesajı küçük bir çocuk aracılığıyla veren bu öykü için, başrolü oynayacak 12 yaşında bir çocuk oyuncu bulmak bir hayli zaman almış.
Çoğunluğun doğal olarak Behzat Ç. ile özdeşleştirdiği Serbes’in Erken Kaybedenler’i, 13-14 yaşlarındaki erkek çocukların ağzından anlatılan, çalakalem yazılmışçasına doğal, bir o kadar da duygu yüklü ve gerçek öykülerden oluşan bir metin. Bu çok başarılı kitaptaki Üst Kattaki Terörist, günümüz Türkiye’sinin önemli bir trajedisini ele almasıyla da öykülerin en çarpıcısı.

Genç yaşına rağmen, son yıllarda yetişen yeni ve çok önemli yazar kuşağının ön saflarında yer alan, her yeni metninde daha da ustalaşarak, her yeni oyununda kendini daha çok aşmaya çalışan Sami Berat Marçalı, öykünün sadece ruhunu, duygusunu değil, dilini de koruyarak, edebî tadını da hiç bozmadan çok başarılı bir tiyatro oyununa dönüştürmüş. Hem de işin kolayına kaçmadan, öykünün çok rahat kaldıracağı anlatıcı tiyatrosunu değil, neredeyse klasik oyuncu tiyatrosunu yeğlemiş. Metinle de fazla oynamamış. Öyküdeki anne ve babayı tek bir karakterde, annede birleştirerek evladını yitirmenin acısını, ülkücü Nurettin’in bir sevgi-nefret duygusuyla bağlandığı dost/düşman öğrenciye doğrudan Kürt kimliği vererek de ötekileştirmenin anlamsızlığını biraz daha fazla vurgulamakla yetinmiş.

En sert in-yer-face çalışmalarında bile duygusal tadı reddetmeyen, yazdığı metinlerde en sert, en gerçekçi sahneleri, ‘Yalnızlar Kulübü’nde sigortacının babasıyla konuşması ya da ‘altı buçuk’ta abla ile kardeşin diyaloğu gibi duygusallığı çok dozunda, ama çağrıştırdıklarıyla izleyicinin gözlerini yaşartan güçlü bölümlerle ustaca harmanlayan Marçalı, Üst Kattaki Terörist’i sahnelerken metnin çizdiği yolda duyguları iyice özgür bırakmış. İyi de yapmış; Üst Kattaki Terörist katiyen ağlak olmayan, ama kimi zaman gülümseterek, kimi zaman duygulandırarak seyirciyle empati kurabilen, oyun sırasında birçok kez alkış alıp, bittiğinde de ayakta alkışlanan samimi ve etkileyici bir çalışma olmuş.

Marçalı’nın iki katlı mekânı yatay planda oluşturan dekoru, alt kat-üst kat trafiğini dekorun arkasına aktarması ve mekân dışı sahneleri farklı ışıklandırmayla vermesi çok başarılı. Yavaş Çekim koreografisiyle verdiği ‘eylem’ sahnesi müthiş etkileyici.

Tabii ki en önemlisi oyuncu yönetimi. Uzun bir arayıştan sonra bulunmuş olan Denizhan Akbaba, baştan sona sahnede kaldığı oyunun bütün yükünü rahatlıkla taşıyor. Hem oyunculuğu iyi, hem de izleyiciyle anında sımsıcak bir iletişim kurabiliyor. Nazarlık olsun diye söylüyorum, biraz daha diksiyon çalışması gerekiyor. Söylediklerinin iyice anlaşılır olması etkileyici oyunculuğunu daha da destekleyecek.

Ergenliğe ilk adımlarını atan Nurettin’in fantezilerinin prensesi Gözde Kocaoğlu, benim gibi deneyimli bir izleyicinin bile gözünü yaşartabilen kusursuz anne yorumu ile Banu Çiçek Barutçugil çok iyiler. İlk kez Yalnızlar Kulübü’nde, gözlerinin içi gülen sigortacı olarak tanımış olduğum, ilk yönetmenlik çalışması ‘Şapkalı O….. Çocuğu’ndan yüzünün akıyla çıkan Bedir Bedir, Üst Kattaki Terörist’te o kadar doğal ve inandırıcı ki, sahnede başarılı bir oyuncu değil, gerçekten doğudan kopup gelmiş bir üniversite öğrencisi var dersiniz.

 Üst Kattaki Terörist, hem beyniniz hem gönlünüzle izleyebileceğiniz az sayıda oyunlardan biri. Kaçırmayın derim. 

craft’ın ‘enkâz’ı

“Bir insan hayatı boyunca kaç enkazın altından sağ çıkabilir ki? Peki, kaç kalıcı hasarla yoluna devam edebilir? Umutları hayatından büyük bir ev kadını, terk edilmiş âşık bir koca, amatör bir stand-up’çı, bir terör mağduru, bir ölü, 20 yaşında bir hayat öğrencisi, öfkeli ve hormonlu bir ergen, gözü yaşlı koca bir çocuk, masum bir hırsız ve en doğal hakkını savunan bir nemfomanyak. Hayatları bitmeden kendileri biten on sıradan insanın, on sıradan hikâyesi. Benim, senin, onun, bizim, sizin, onların hikâyesi.” 

Belli ki, 2012’de yazarın The Mercy Seat / Kayıp adlı oyununu da başarıyla yönetmiş olan Craft Tiyatro’nun kurucularından Çağ Çalışkur’un Neil LaBute’e zaafı var. İrlanda, İngiliz ve Kanada Fransız kökenli ABD’li oyun yazarı ve bağımsız film yönetmeni LaBute gerçekten de ilginç bir kişi. 1981’de Mormon Kilisesi’ne katılmış, 1992’de sahnelenen oyunu ‘In the Company Of Men’, Mormonlar Cemiyeti ödülüne  layık görülmüş. Film kariyeri, 1997’de ‘In the Company Of Men’i senaryolaştırıp filme çekmesi ve Sundance Film Festivali’nde ödül alması ile başlamış. Bu başarının getirdiği destekle sinemayı ve tiyatroyu beraber yürütmüş. 2000 yılında yazdığı ve ‘temelde iyi’ Mormonların, rahatsız edici ve şiddetli davranışlar sergilediği tek perdelik üç kapkara oyundan oluşan  ‘bash: latterday plays’  bağlı olduğu kiliseyi kızdırmış ve Mormon Kilisesi’nden kopmasına sebep olmuş. İnsanın doğasındaki iğrençliklerinin acımasız yargıcı LaBute’ün oyunlarında kadın ve erkekler bir birbirlerini kandırmaktan ve zarar vermekten sanki zevk alırlar. İnsan doğasındaki kötücüllüğü, zaafları ve acımasızlığı olabilecek en estetik şekilde ortaya koyan yazar, “Yüce iyilik ancak korkunç kötülüğün gösterilmesi ile ortaya çıkar” demektedir.

Çağ Çalışkur, Neil LaBute’ün yazdığı tek kişilik bazı kısa oyunları ‘Enkaz’ adı altında bir araya getirerek ilginç bir kolaj yapmış, oluşturduğu metnin yönetmenliğini de yüklenmiş.

Her biri bir şekilde enkaz altında kalmış on farklı karakterin hikâyelerinin anlatıldığı oyunu, öykülerin tekinsiz ve klostrofobik karakterini daha da vurgulamak için Craft Tiyatro’nun o muhteşem manzaralı terasında değil, tam tersine mekânın en dibindeki bodrumda sahnelemiş. Oyunun yardımcı yönetmeni Okan Başar Bahar, İbrahim Çiçek’le mekân yönetimini de üstlenmiş.

Çağ Çalışkur, birkaç sıra izleyici ve karşılarındaki oyun alanı/sahnenin oluşturduğu İtalyan Sahnesi formatını, oyuncularla seyirciler arasında kelimenin sözlük anlamının tam olarak kullandığı, in-yer-face ilişki ile kırmayı başarıyor. Enkaz, örneğin ‘Fight Night’ tarzında interaktif değil ama, oyuncular hikâyelerini, gözlerinin içine bakarak, kimi zaman da fikrini sorarak doğrudan izleyiciye anlattıkları için oyuncu-seyirci arasında organik bir bağ kurularak seyirciler oyuna dâhil ediliyor.

On oyuncu var sahnede: Berrin Şeker Civil, Olgu Baran Kubilay, Serdar Kötük, Gözde Kansuİbrahim Aslan, Gül Arıcı, Lesli Karavil, Onur DursunErdeniz Kurucan, Ezgi Esma Kürklü ve hepsi de çok iyiler. Bildiğim kadarıyla çoğu Çağ’ın öğrencisi.

Bir hatırlatma yapayım: Craft Oyunculuk Atölyesi, temel oyunculuk ve oyunculuk teknikleri üzerine oyuncu adayları ve profesyonel oyuncularla atölye çalışmaları yapmak amacıyla 2011’de Çağ Çalışkur ve Bahar Bahar tarafından kurulmuş. Çağ Çalışkur, Bahar Bahar ve Şenay Gürler, 2012’de bünyesindeki oyuncu, yönetmen ve yazarlara, üretim yapabilmeleri için olanak, mekân ve yer sağlamak amacıyla Craft Tiyatro’yu kurmuşlar.

Enkaz’daki çok başarılı toplu oyunculuğun, oyuncuların eğitim sürecini de yönetmiş olan Çalışkur’la uzun süre beraber çalışarak elde edildiği anlaşılıyor. Bu da hem yönetmen hem de eğitimen olarak Çalışkur’un oyunculuk metodunun çok başarılı olduğunun ve kısa bir süre önce kurulmuş olsa da, Craft Oyunculuk Atölyesi’nin çok başarılı bir tiyatro okulu olma yönünde sağlam adımlarla ilerlediğinin bir göstergesi.

Craft Tiyatro’nun bu mevsimde sahnelediği Enkaz olsun, Garaj olsun kaçırılmaması gereken oyunlar. Bir tek sorun var; o da yer bulabilmak. Her iki oyun da kapalı gişe oynuyor.

Yerlerinizi önceden ayırtmanızı öneririm. Hepinize iyi seyirler.