Yahudi mitolojisi ve folkloru-3: ŞİDİM

Şidim, yani cinler, günümüzde hurafe olarak kabul edilse de, Yahudi tarihinde uzun süre boyunca inanılan bir varlık olmuştur

Sara YANAROCAK Kavram
29 Ocak 2014 Çarşamba

Bu hafta sizlere ‘şidim’ yani ‘cinler’ hakkında bir şeyler anlatmak istiyorum. Yahudi folklorunun en ilginç ve heyecanlı hikâyeleri, hep cinler ve perilerle bezenmiş öykülerdir. Eskilerin hikâyelerinde ve başlarından geçen olaylara, masalsı öğeler de karışır, biz çocuklar giderek ağzımız açık, merakla ve biraz da ürpererek bunları dinlerdik. Mesela ben küçükken, büyük teyzem bizlere Ladino dilinde ‘Los sidimes’ öyküleri anlatırdı…

Şidim, İbranice bir kelime olup, ‘cinler’ anlamına gelir. Şidim kelimesini, Tevrat’ın iki bölümünde görebiliyoruz.

Moşe Peygamber’in beş kitabından biri olan Devarim (Yasanın Tekrarı) kitabının 32. bölümünde ‘Şirat Haazinu’nun 17.kıtasında şu ifade yer alır:

“Tanrı olmayan CİNLERE,

Tanımadıkları ilahlara,

Atalarımızın korkmadıkları

Son zamanlarda ortaya çıkan

Yeni ilahlara kurban kestiler.”

Mizmorlar kitabının 106. mizmorunun, 33-39 sayılı ayetlerinde şidimden söz edilir:

“Rabbin onlara buyurduğu gibi

Yok etmediler halkları,

Tersine öteki uluslara karıştılar,

Onların törelerini öğrendiler,

Putlarına taptılar

Bu da onlara tuzak oldu.

Oğullarını ve kızlarını

CİNLERE kurban ettiler.

Kenan putlarına kurban olsun diye,

Oğullarının, kızlarının kanını

Suçsuzların kanını döktüler,

Ülke onların kanıyla kirlendi.

Böylece yaptıklarıyla kirli sayıldılar.

Vefasız duruma düştüler töreleriyle.”

Şidim kelimesinin Akad dilinde, uçan ruhları ifade eden ‘sedu’ kelimesinden geldiği tahmin ediliyor. Tanah’da iki kez şidimden söz edilirken, insanların kendi çocuklarını veya hayvanları, sahte tanrılar ve cinler için kurban ettikleri yazılıdır. Bu kelime ayrıca Asurluların koruyucu ruhları olan Sidim’den gelmekte olup, Cinler ve Şeytanlar Ansiklopedisi’nde bir maddede şu ifade yer alır:

“Azazel, Naama ile birlikte uyudu. Onlardan, Asurluların koruyucu ruhları olan Sidim doğdu.”

Burada sizlere, biraz ‘Naama’dan bahsetmem gerekiyor. Naama gaipten gelen yaratıkların anası sayılır. Efsanevi bir dişi cindir. Nasıl cin sınıfına dahil olduğu ise hiçbir kayıtta mevcut değildir. Naama’nın anlamı İbranicede ‘Naim’ (hoş, güzel) demektir. Günümüzde kadın isimlerinden biri olarak da kullanılır.

Yahudi din adamları, dişi cin olan Naama’nın çok güzel bir sesi olduğunu ve insanları söylediği şarkılar ve Tanrısal ilahilerle kendine çektiğini, onları efsunladığını yazarlar. Zohar kitabında Naama’nın, Başmelek Samael ile birleştiği ve cin çocukları olduğu yazılıdır. Ayrıca ilk yaratılan kadın olan kötü ruhlu Lilith ile birlikte, yeni doğan bebekleri, peri hastalığına (epilepsi) mahkûm ettikleri de belirtilir. Yine Zohar kitabına göre Naama, geceleri erkeklerin rüyalarına, fettan bir biçimde girerek, onlarla cinsi münasebette bulunan dişi bir şeytan ve düşmüş bir melektir. Genellikle Lilith’le birlikte, birçok kötülük hikâyesinde başroldedir.

Adam ile Havva’nın ilk oğulları Kain, erkek kardeşi Abel’i öldürdükten sonra, yasta olan Adam karısı Havva’dan 130 yıl boyunca ayrı yaşamıştır. Bu dönemde iki kötü ruh olan Lilith ve Naama, zaman zaman Adam’ı ziyaret ederek onunla birlikte olmuşlar ve ondan hamile kalarak cin çocuklar (şidim) doğurmuşlardır. Zohar kitabında bu olaylar, ‘insan beyninin faciaları’ olarak anlatılır (Zohar 3:76-77a). Zohar’ın Yaratılış:32 bölümünde, Naama’nın düşmüş melekler Aza ve Azazel ile birlikte ahlaksızlıklar yaptığı yazılıdır.

FOLKLOR VE KABALA’DA ŞİDİM

İnanışa göre şidimin horoz şeklinde ayakları ve pençeleri vardır. Efsaneye göre şidim varlıkları, iblisler veya onların kılığında dolaşan cinlerdir. Tıpkı Yaratılış kitabında, Eden bahçesinde duran Bilgi Ağacındaki meyveyi, Havva’ya yediren iblis gibidir.

Diğer bir inanışa göre ise şidim, Adam ile Lilith’in birlikteliğinden doğan çocuklarıdır. Yine farklı bir inanışa göre, Tanrı bunları yaratmış, fakat tamamlamadan Şabat dinlencesine çekilmiştir. Şabat bittikten sonra ise işini tamamlamamış, onları denemek üzere, gelecek Şabat’ı beklemiştir. Ertesi Şabat onların dinlenmediğine şahit olunca, tamamlamaktan vazgeçip onları cezalandırmıştır.

Günahkâr insanlar şidler için genç kızları kurban ederlerdi. “Bu kurban törenlerini, kişisel günahlarını bağışlatmak için mi, yoksa şidlerin cinsel tatminleri için mi yapılırdı?” sorusu, hiçbir zaman tam olarak kesinlik kazanamamıştır. Cinlerin kurban törenleri sırasında burada olup olmadıklarını anlayabilmek için ilginç bir yöntem uygulanıyordu. Kurban edilen kızların cesetleri, ateşte yakıldıktan sonra külleri yerlere serpilirdi. Eğer küllerin üzerinde, horoz ayak izleri olduğu görülürse cinlerin onları ziyaret ettiği anlaşılırdı. Böylece onların memnuniyetinden emin olurlardı. Geçmiş dönemlerde şidimin ölümün kol gezdiği yerlerde olduklarına, mezarlıklarda, mezar taşlarının üzerlerinde uçtuklarına inanılırdı. Eskilerin inanışına göre, geceleri ıslık çalınmamalıydı, aksi halde cinleri hanenize davet etmiş olurdunuz. Geceleri tırnak kesilmezdi, çünkü eve cinler doluşabilirdi. Geceleri çocukların sakız çiğnememesi gerekirdi, çünkü mezarlardaki ölülerin iskelet kemikleri çiğnenmiş olurdu.

Rabbi Yehuda Ha Hasid, ‘Tzavaah’ kayıtlarında, geceleri ‘şidim’ adının söylenmemesi gerektiğini, ayrıca eğer geceleri evlerin pencereleri iyice kilitlenip kapatılmazsa, şidimin evlere girip ev halkını rahatsız edeceklerini, zarar vereceklerini tembihleyen yazılar yazmıştır.

Bu hafta da sizlere şidim, yani cinlerden söz ettik. Bu tip şeyler günümüzde hurafe olarak nitelense bile, Yahudiler binlerce yıl bunlara inanmışlardır. Böylece, bunlar Yahudi folklorunun vazgeçilmez unsurları haline gelmiştir.

Devam edecek…