Koşullanma

Avram VENTURA Köşe Yazısı
22 Ocak 2014 Çarşamba

Evin girişindeki askılık nerdeyse üç yıldır aldığımız günkü yerinde duruyordu. Bir bakıma en dar alanıydı koridorun. Askı, çıkardığımız giysilerle dolduğunda, yanından çarpmadan geçmek olanaksızdı. Buna karşın uzun süredir yerini değiştirmektense, değişik bedensel hareketlerle yanından sıyrılıp geçerdik. Geçenlerde bir genel temizlikte eşyalar yer değiştirirken, askının daha geniş olan koridorun sol tarafına konulduğunu gördüm. İlk anda yerini yadırgadıysam da, değişen bir şeyin olmadığını, buna karşın geçişi hiçbir şekilde engellemediğini görmüş olduk. Demek ki yalnızca alışkanlıklarmış bizi etkileyen. Belki de koşullanmalar, diyebiliriz.

Jorge Bucay, Tibetli rahibe Rimpoche’nin şiirinden esinlenerek bir öykü yazmış. Özetle şöyle:

Adam sabah kalkıp evinden çıkıyor, kaldırımdaki çukuru görmüyor, içine düşüyor. Ertesi sabah çukuru unutuyor, yürürken yine içine yuvarlanıyor. Bir sonraki gün çukuru anımsamaya çalışarak evden çıkmasına karşın, son anda unutarak düşüyor. Diğer günler de farklı olmuyor: Çevresinden dolaşıyor, üstünden atlamaya çalışıyor, ama yine çukura düşmesini engelleyemiyor. Onuncu güne gelince birden fark ediyor ki, karşı kaldırımdan yürümek çok daha rahatmış!

Öykü biraz abartılı görünebilir, ancak benzer hataları, zaman zaman hepimiz yapmıyor muyuz? Düşebileceğimizi bilerek aynı engebeli ya da kaygan yoldan geçmeyi, tehlikeleri gösteren kimi uyarıları görmezden gelmeyi, kimi yasakları çiğneme keyfini çıkarmayı sürdürmüyor muyuz? Yaşadığımız sürece unutkanlıklar, hatalar, yanılgılar her zaman olacaktır. Sanırım önemli olan yerleşik bakış açımızı değiştirmek için atacağımız adımlar kadar, bu konuda göstereceğimiz çabadır.

Günlük alışkanlıklar, davranışlar bir yana…

O yüzümüzde taşıdığımız, bir türlü çıkarıp atamadığımız görünmeyen at gözlükleri yok mu?..

Onlar, yalnızca görüş açımızı daraltmıyor. Düşüncelerimizi sınırlıyor, dikkatimizi dağıtıyor, yoğunlaşmamızı engelliyor.

Sorgulanmayan gelenekler, tartışılmayan görüşler, batıl inançlar, çoğunluğun kabul ettiği doğrular, değişmeyen alışkanlıklar bizim çıkaramadığımız, ömür boyu taşıdığımız at gözlüklerimiz! Hangimiz bunlardan tümüyle sıyrılabilmişiz ki?.. Aslında anımsatmasalar ya da bir şekilde yüzleşmek zorunda kalmasak, onların varlığına alışmış oluyor, belki de onlarla daha mutlu yaşıyoruz. Düşünmüyor, sorgulamıyor, yargılamıyor; yalnızca kabulleniyoruz… Belki de yaşamın katı gerçeklerinden bir kaçış, bir sığınma şekli!..

Davranışlardaki koşullanmalardan söz ederken, ister istemez düşünsel alandaki sınırlamalarımız öne çıktı. Bilinç dışı, sürekli birbirlerini etkiliyorlar belki de…

Aslında bu konuda söylenecek söz çok!

Ama o görünmeyen at gözlüklerini taşıdığımız sürece, ne davranışlarımızı tümüyle değiştirebileceğiz, ne de sözlerimiz kendi doğrularımızı yansıtacaktır!