EMİ KRESPİN ile seramik sanatı üzerine… “Hayat gibidir seramik…”

“Bir biçime ilk kez üç açıdan bakmak hem korkutucu hem de çok heyecan vericidir...” “Her fırın, içinde acabaların piştiği dev bir soru işaretidir.” “Japonya’da çay seremonilerinde kullanılan kapların yapımındaki kilin sevgiyle yoğrulup şekillendirilmesi büyük önem taşırmış. Bu kaplardan içilecek çaylarla daha sağlıklı olunacağı inancı yaygınmış...”

Süzet SİDİ Sanat
4 Aralık 2013 Çarşamba

 

 

Seramik sanatı ile tanışmam ortaokul yıllarıma rastlar... Evine gidip beraber ders çalıştığım Alman Lisesi’ndeki sınıf arkadaşım Siren Çalık’ın tüm sınıfı Harbiye As Sineması’nın açılışına davet etmesiyle tanıştım seramik sanatıyla... Bu sinemada gösterilecek ilk filmi seyredecek olma heyecanıyla merdivenlerden aşağıya inerken Siren birdenbire bana dönüp bir duvar boyu pırıl pırıl parlayan rengârenk tabloyu göstererek: “Bunu annem yaptı... Bak, altta imzası var... Müfide Çalık...” demişti.

Yıllar sonra Siren Çalık’ın annesi Müfide Çalık’ın o günlerde Kenterler Tiyatrosu’nda seyrettiğim ‘Nalınlar’ oyununun, ayrıca birçok oyun, öykü ve şiirin yazarı Necati Cumalı’nın kız kardeşi, çok önemli bir seramik sanatçısı olduğunu öğrenecektim.

Emi Krespin ile tanışmam da İstanbul Alman Lisesi ile bağlantılı. Emi’ye, o Avusturya Lisesi’ndeyken Almanca dersinde yardım etmiştim. Ne de olsa annesi Alman Lisesi’nden sınıf arkadaşımdı. Yıllar geçti aradan… İnternette rastladım Emi Krespin’in seramiklerine... Nişantaşı’nda bir cafe’de buluştuk; ben sordum Emi anlattı...

Seni Avusturya Lisesi’ne giden küçük bir kız olarak bırakmıştım. Neler oldu sonrasında?

St.Georg Avusturya Kız Lisesi’nden değil İstek Vakfı Kemal Atatürk Lisesi’nden mezun oldum. Sonra Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü’nde geçen bir dönem ve nihayet Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nden mezuniyet. Artistik Seramik Bölümü’nü bitirdim ama önceleri fonksiyonel ve dekoratif objeler üretmeye başladım. Dekorasyon mağazaları, Japon lokantaları, müze hediyelik eşya dükkânları için çalıştım. Seramiğe ilgi duyan kişilerle atölye çalışmaları yaptım.

Çalışmaların yeni duyulmaya başladı. Neden?

Atölyede kendime ayıracak pek vaktim olmuyordu başta; yine de karma sergilere ve Arjantin Buenos Aires Seramik Bienali’ne katılmayı başardım. Şimdi yeniden resim çizmenin, heykel yapmanın cesaretiyle işin keyfine varıyorum.

Kısaca yaptıklarını anlat desem...

Seramik sanatçısı Nuray Ada’yla iki yıl ortak seramik tasarım çalışmaları, daha sonra Atölye115’in kuruluşu... İdil Oraloğlu’yla verdiğimiz uygulamalı seramik dersleri, Organizma Prodüksiyon bünyesinde sahne tasarımları, kurumsal organizasyonlarda çalışmalar, workshop’lara, çeşitli karma sergilere ve Arjantin Seramik Bienali’ne katılım. Bu arada iki çocuk… Halen çalışmalarına Atölye115’te devam etmekte olan bir Türkiye Seramik Derneği ve Seramik Federasyonu üyesiyim...

Seni seramik sanatına yönlendiren özel biri oldu mu? 

Ortaokuldaki Proje Haftası’nda seramik çamuruyla tanıştım. Kırmızı çamura dokunmaya bayılmıştım. Pürüzsüzdü, kaygandı hemen şekil alıyordu. Kendi elimin küçük bir prototipini yapmıştım. Hiç fena değildim... (Gülüyor) Bir biçime ilk kez üç açıdan bakmak hem korkutucu hem de çok heyecan vericiydi. Fırın olmadığı için yaptıklarımızı pişirememiştik ama o heykel hâlâ annemin evinde sapasağlam durur. 

Seramik yapmak zor mu?

Çamuru şekillendirmek için öyle çok yetenekli ve bilgili olmanız gerekmiyor; hayal gücünüz geniş, parmaklarınız kıvraksa daha ilk denemede başarılı olursunuz. Kurutma, bisküvi pişirimi, sırlama, sır pişirimi için seramik teknolojisi hakkında bilginiz olmalı. Herkes seramik çalışması yapabilir. Önce kafanızdaki formu çizerek kâğıda dökersiniz. Bu çamuru biçimlendirmede kolaylık sağlar. Kendi seramik çamurunuzu kendiniz yapabileceğiniz gibi piyasadan da satın alabilirsiniz.

Çamuru içindeki hava kabarcıklarından arındırmak için çok iyi yoğurmalısınız. Küçücük bir kabarcık pişme esnasında patlamaya yol açabilir.

Formunuza istediğiniz biçimi verdikten sonra çatlamalara yol açmamak için onu yavaş bir kurutmaya alırsınız. Seramiği diğer üç boyutlu sanatlardan ayıran en önemli özellik, formların içinin boş olmasıdır. ‘Et kalınlığı’ denilen obje kalınlığının mümkün olduğunca her yerde eşit olması gerekir ki, pişme esnasında çatlamasın ya da daha kötüsü objeniz patlamasın. Kurutma aşamasından sonra bisküvi pişirimi yapılır. Kullanım eşyası olarak yapılan seramiklerin su geçirmesini ve dış etkilerden zarar görmesini engellemek için ön yüzü genellikle sır dediğimiz camsı, koruyucu bir tabaka ile kaplanmalıdır. Benim için sırlama seramiğin en heyecan verici, uçsuz bucaksız ve sanatçının tüm maharetini gösterebileceği aşama...

Hayran olduğun...

Japon seramik sanatının hayranıyım. Hocam İrfan Aydın sayesinde Japon raku pişirim tekniğiyle tanışmıştım. Kendi raku fırınını imal etmiş şanslı bir avuç öğrenciden biriyim.  ‘Raku’ rahatlık ve neşe anlamına geliyor. Sürprizlere ve deneyselliğe açık bir sırlama ve pişirim tekniği. Japonya’da çay seremonilerinde kullanılan kapların yapımındaki kilin sevgiyle yoğrulup şekillendirilmesi büyük önem taşırmış. Bu kaplardan içilecek çaylarla daha sağlıklı olunacağına inanılırmış, bu durum ‘Raku’ya özel bir anlam yüklemekte tabii.

Çamur ve sırla çalışmak neden ucu bucağı olmayan bir macera?

Seramik yapan herkes toprak ve ateşin aşkından bahseder. Bildiğinizi zannettiğiniz bilgi damlası her gün başka damlacıklarla birleşir, gitgide büyüyen okyanus olur. Her fırın, içinde acabaların piştiği dev bir soru işaretidir.

Atölyemiz küçücük ama sınırsız denemeler yapabildiğimiz, kimi zaman sevinçten havalara uçtuğumuz kimi zaman da hayal kırıklıklarıyla “boşver yarın yenisini yapalım” dediğimiz bir oyun alanı gibidir. Hep içinizde bir sonraki adımın heyecanını taşırsınız çünkü küçücük bir hata bazen tüm emekleri boşa çıkartırken bazen de işinize şaşırtıcı bir biçimde estetik katar. Sınırlarınızdan sıyrıldıkça yeniyle tanışırsınız, güçlendiğinizi hissedersiniz. Hayat gibidir seramik…

Ortak projeler…

Atölye115’te Mimar Sinan Üniversitesi Seramik Bölümü mezunu, aynı zamanda grafik tasarımcısı İdil Badi Oraloğlu’yla birlikte çalışıyoruz; siparişle gelen her tür seramik üretimi yapıyor ve ders veriyoruz.

Okullara kısa süreli atölye çalışmaları götürüyoruz, kurumsal etkinliklerde atölye çalışmalarımız oluyor. Çocukların doğum günü partilerine alternatif etkinlik olarak davet ediliyoruz. Yakın çevrede oturuyorlarsa, sınırlı sayıda çocuğu atölyemizde misafir edebiliyoruz.

Herkes atölyenize gelebilir mi?

Elbette... Toprakla çalışmanın psikolojik açıdan faydası çok. “Negatif enerjini toprağa akıt,  ateşte kül et.”  Bir psikolog hastalarına rahatlamak ve stres atmak için bizimle çalışmayı önerdi.

Çocuklara gelince... Onlar çevrelerini dokunarak tanıyorlar. İşe hayal güçlerini ve hislerini de katarak çamurdan kendi dünyalarını yaratıyorlar. Hem motor hem de zihinsel gelişimleri için yararlı... Onlara genelde bir konu verip onları özgür bırakıyoruz, kendi yapabileceklerini görüp, bir sanat eserine verdikleri tepkilere şahit olmak çok keyifli.

Projelerin…

‘Sığamamak’ adını verdiğim her birinin farklı bir duyguyu yansıttığı figüratif bir heykel serisi üzerinde çalışıyorum.  Yaşadığımız topluma, ülkeye, şehre, çevreye ya da bedenimize ‘sığamamak’. Bakalım beni nerelere götürecek.

(Artık kalkmalıyız... Dayanamıyorum soruyorum...)

Seninle tanışmamız eskiye dayanıyor, benimle bir anın var mı?

(Gülüyor...)

Avusturya Lisesi’ne giderken sizi çok disiplinli ve sert bulur, sizden bayağı çekinirdim. Bir gün size gelecekken yanlış otobüse binip kendimi Sirkeci’de bulunca o gün size gelmemek için harika bir bahane bulduğuma sevinerek eve dönmüştüm. Akşamleyin siz beni evden arayınca gönül rahatlığıyla mazeretimi bildirmiş, ama siz bana  ‘Yanlışlıkla’ başka otobüse binme hikâyemi “Külahınıza anlatmam” gerektiğini söylemiştiniz. O gün bugün Süzet Sidi deyince bir silkinip kendime gelirim. 

Sanata ilgin seramikle mi başladı?

Sanata ilgim babamın çizimlerine duyduğum hayranlıkla başladı. Küçük Emi’yle kıymetli sanat kitaplarını ve malzemelerini çekinmeden paylaştığı için müteşekkirim ona. Birileri “Ünlü ressamlar kendi malzemelerini kendileri hazırlarlar” dediği için kâğıtları anneannemin takı zincirleri gibi tuhaf aksesuarlarla bir araya getirip resim defterleri imal eder, her gittiğim yerde o defterleri doldururdum. Eskiz defterleri hâlâ saplantıdır bende.