VAYEŞEV: Tünelin ucundaki ışık

Rav İzak ALALUF Köşe Yazısı
20 Kasım 2013 Çarşamba

Ve kardeşler Yosef’i kuyuya attıktan sonra ekmek yemek için oturdular ve gözlerini kaldırdılar ve gördüler ve işte Yişmaeli kervanı Gilad’dan geliyordu ve develeri baharat, balsam ve pelesenk taşır halde Mısır’a gidiyorlardı.” (Bereşit 37/25)

Raşi bu pasukla ilgili olarak aslında beklenen bir soru sorar: Pasuk neden develerin yükünden bahsetmektedir? Develerin ne taşıdığı o kadar da önemli midir? Sorduğu soruya cevabı yine kendisi verir: “Tora develerin kargosundan söz ederek tsadikler için Tanrı’nın bahşettiği olanakları vurgulamaktadır. Zira Bedevi karavanları genelde yakacak maddeler ve reçine taşırlardı ve bunların genelde oldukça rahatsız edici kokuları vardı. Ancak Tanrı Yosef’in hatırına hoş kokulu baharatlar taşıyan bir karavanın rastlamasını sağlamış ve böylece yolculuk boyunca kötü kokulardan rahatsız olmasını engellemiştir.”

İlk bakışta Raşi’nin açıklaması güzel gibi görünse de burada açıkta kalan doyurucu olmayan bir durum vardır. Bu durumu anlamak için hikâyemize hızlı bir bakış atalım: Babasının emri üzerine Yosef kardeşlerinin durumunu anlamak için onları bulmaya gider. Ancak kardeşleri onu hiç de hoş karşılamazlar. Babasının kendisine hediye ettiği o gömleği çıkarırlar ve kendisini kuyuya atarlar.  Yosef’ın düştüğü kuyu için Talmud “kuyu boştu ve su yoktu” ifadesini kullanır. Ancak Talmud devam eder. Kuyuda su olmadığını ancak yılan ve akrepler bulunduğunu öğretir. Yani Yosef burada her an bir yılan veya akrep tarafından sokulabilecek durumdadır. Yosef buradan kurtulmak için Tanrı’ya dua eder. Beklediği kurtuluş gelir ama bu kurtuluş hiç de onun istediği gibi değildir. Kuyudan çıkarılmasının nedeni köle olarak satılmasıdır. Bilmediği yerlere ve diyarlara köle olmak için satılan Yosef için yolculuk sırasında develerin yükünün nasıl koktuğu o kadar da önemli değildir.

Bu soruların cevabını Rabi Aşer Rubinstein’in öğretilerinde arayacağız. Durum ne olursa olsun insanın ihtiyaç duyup duymamasına gerek olmadan Tanrı kişinin nelere ihtiyacı olduğunu bilir ve bu ihtiyaçlarını karşılar. Ne sebeple olduğu pek anlamasak da Yosef’in Mısır’a bir prens gibi değil de köle gibi gitmesi, düşmesi, yükselmesi ve bunları tatması, sonunda da Mısır’ın her şeyden sorumlu kişisi olması gerekmekteydi. Çünkü bütün bunlar Tanrısal planın bir parçasıydı.

Bütün bunlar cereyan ederken Yosef’in bir de kötü kokulardan rahatsız olması son derece gereksizdi. Kötü koku ile yolculuk etme cezasını hak edecek hiçbir şey yapmamıştı. Kötü koku Tanrısal düşüncenin yerine gelmesi için bir gereklilik değildir. Yosef’in manevi gelişimine de katkı sağlaması mümkün değildir. Bu nedenle Yosef sadece yaşaması gerekenleri yaşamıştır. Köle olarak satılması, bir takım zorluklar çekmesi bizim anlamakta zorlanacağımız Tanrısal planın bir parçasıdır. Bunlar mutlaka gerçekleşecektir. Ancak bunlar olurken de kötü kokularla uzun bir yolculuk yapmasına da gerek yoktur.

Bir başka açıklamayı da şöyle yapalım: Yosef’in  kuyudan çıkarılarak köle olarak satılması yeterince kötü bir durumdur. Durum bu kadar vahimken Tanrı’nın Yosef’e onunla beraber olduğunu gösteren bir işaret göndermesi bu rastlantıyı manidar kılmaktadır. Yosef yanlış yapsa da bir tsadiktir ve Tanrı onu reddetmemektedir.

Her şeyin çok olumsuz seyrettiği durumlarda hepimiz olayların iyi yönlerini bulmaya hiç değilse aramaya çalışırız. Tünelin ucundaki ışığı bulabilmenin en güzel yolu ışığın bu duvarlardaki zayıf yansımalarını izleyebilmektir.