Darbe öncesi ve sonrasında İsrail-Mısır ilişkileri

Eski lider Mursi’nin devrildiği 3 Temmuz Darbesi’nden sonra İsrail, Mısır’daki gelişmeler karşısında ‘içişlere karışmama’ politikası güderek en doğrusunu yapıyor. Şaşırtıcı olan ise İsrail’in, Mısır ile bu zamana kadar eşi görülmemiş bir stratejik işbirliği içinde olması. Bundan yola çıkarak Arap Baharı’ndan ilk kez İsrail’in çıkarlarına paralel neticeler doğduğu söylenebilir

Selin SEVİNDİREN Diğer
18 Eylül 2013 Çarşamba

ÖNCESİ

1948 Arap-İsrail savaşından beri İsrail ile Mısır arasındaki savaş hali 1978 Camp David Anlaşması sonrasında imzalanan 1979 İsrail-Mısır Barış Anlaşması ile sona ermiş ve ilk kez bir Arap ülkesiyle yapılan bu barış anlaşması, 30 yıl boyunca bölgesel güvenliği sağlamada temel taşı olmuştur. İsrail bu sayede kaynaklarını Suriye, Lübnan ve Filistin toprakları gibi daha karışıklık içindeki sınırlara yöneltebilmiş, Mısır ise milyarlarca dolar Amerikan askeri yardımından faydalanabilmiştir. 

Ne var ki ilişki için çoğu zaman ‘soğuk barış’ ifadesi kullanıldı. Sona ermeyen Arap-İsrail çatışmaları ve Mısır’da inkâr edilemez yaygınlıktaki antisemitizm bunda etkili oldu.

Diplomatik ilişkilerde hiçbir zaman bir yakınlıktan söz edilemese de, iki ordu iyi bir işbirliğine imza attı. Mısır’da ordu Şubat 2011’de yönetime el koyduğunda tüm uluslararası ve bölgesel barış anlaşmalarına sadık kalacağını duyurdu.

SİNA’DA ASKERİ İŞBİRLİĞİ

2011 Mısır Devrimi sonrasında Hüsnü Mübarek’in 30 yıllık iktidarının sona ermesiyle, askeri bağlar eskisinden daha da güçlendi. İsrail ile sınır bölgesi olan Sina Yarımadası’nda, El Kaide bağlantılı radikal cihat örgütleriyle mücadelede, İsrailli askerler Mısırlı meslektaşlarıyla uyum içinde çalıştı. İsrail-Mısır sınırında insansız hava araçlarının bölgeyi denetlemesi, ani terörist saldırılara karşı elit güçlerin konuşlandırılması, Mısır ordusunun olağandışı her tür aktiviteyi İsrail ile paylaşması gibi bir dizi güvenlik önlemleri alındı.

Tüm önlemlere karşın sınırda olayların önü tam anlamıyla kesilemedi. 2011 yazında sınır ötesi saldırılarda Mısır’dan gelen teröristler sekiz İsrailliyi öldürdü.

Saldırganlardan sekizi İsrail ordusu, ikisi ise Mısır ordusu tarafından öldürüldü. Olayda beş Mısır askeri de hayatını kaybetti. Ordular arasındaki bu işbirliğinden halkın memnun olmadığı ise aşikârdı. Bir Mısırlı protestocu olaydan birkaç gün sonra İsrail Konsolosluğu’nun çatısına tırmanarak İsrail bayrağını aldı ve bayrak gösteriler sırasında yakıldı.

Tam bir yıl sonra bu defa sınırda on altı Mısırlı asker teröristlerce tuzağa düşürülerek öldürüldü. Altı terörist ele geçirdikleri iki araç ile İsrail tarafına sızmayı başardı ancak İsrail askerleri tarafından etkisiz hale getirildiler.

Bu iki önemli olayın yanı sıra Sina’dan Eilat’a atılan roketler veya doğalgaz boru hattına yapılan saldırılar hep söz konusu oldu fakat bunlarla mücadelede Mısır ordusu her zaman İsrail ile işbirliği içindeydi.  

 

SONRASI

3 Temmuz’da Müslüman Kardeşler lideri Muhammed Mursi’nin devrilmesiyle artan kargaşa, ilk başta İsrail için yepyeni stratejik sorunlar yarattı. Ancak ülkede özellikle de Sina’da istikrarın ordu tarafından sağlanabilmesi ile İsrail rahatladı. Sina’da başlayan kapsamlı operasyonlarda Mısır ordusu terörizme karşı kararlığını ispatladı; buna karşılık olarak İsrail, Mısır ordusunun Sina’daki güvenlik taleplerini tümüyle yerine getirdi. Mısır ordusu son bir ayda yüzden fazla terörist öldürdü ve 310 tutuklama gerçekleştirdi. İsrail’e yönelik terör girişimlerinde sayıca azalma oldu.

İsrail ve ABD’deki Yahudi kuruluşları, Mısır Genelkurmay Başkanı Abdülfettah El Sisi’nin yönetimi ele geçirmesinin ABD tarafından ‘darbe’ olarak nitelendirilmemesi için çok çaba sarf etti. 31 Temmuz’da AIPAC tarafından ABD Senatosu’na hitaben kaleme alınan “Mısır’a askeri yardımın kesilmesi ülkede istikrarsızlığı arttıracak, ABD’nin çıkarlarına ters düşecek ve ittifakımız İsrail’i olumsuz etkileyecektir” şeklindeki mektubun ardından Senato 86’ya 13 yardımın kesilmesini reddetti. 

Görüldüğü gibi darbe sonrası iki ülke arasındaki işbirliği karşılıklı çıkarlar doğrultusunda arttı. 

 

İşin Hamas boyutu

Hamas, 1987’de Müslüman Kardeşler’in Filistin kanadı olarak kuruldu. Darbeyle birlikte liderleri gözaltına alınan ve neredeyse kapatılmayla karşı karşıya olan Müslüman Kardeşler’in durumu, Hamas’ın Gazze’de süren iktidarını tehlikeye sokuyor.

Mısır ordusu, Gazze sınırı boyunca bir kilometrelik alandaki binaları, İslamcı militanlara destek verildiği gerekçesiyle yıkma kararı aldı. Hamas ile Sina’daki teröristler arasındaki bağı devamlı gündemde tutan Mısır medyası, Hamas’ı bir düşman olarak lanse ediyor.

General Sisi’nin şiddetle bastırdığı Müslüman Kardeşler’in sessizliğe bürünmesi, Mursi’nin Hamas ile gizli ittifak kurma suçlamasıyla mahkemeye çıkacağı, Mısır ordusunun Gazze ve Sina arasında 150’den fazla kaçakçılık tünelini yıkması, Refah sınır kapısının gün içinde sınırlı saatlerde açık olması gibi olgular, Gazze’nin son politik, ekonomik ve askeri cankurtaran halatının koptuğunu gösteriyor.

Hamas’ın darbe öncesi, Mursi ile aynı doğrultuda, Suriye’deki iç savaşı kınaması, İran ile de arasını açmış;  İran’dan gelen finansal ve askeri yardım da kesilmişti.

Hamas şu anda her cephede kaybetmiş görünüyor. Bu durumda Hamas’ın, İsrail’e roket atması ya da ufak örgütlerin bir saldırı yapmasına izin vermesi beklenmiyor. İsrail’in barış için tek muhatap olarak aldığı El Fetih, Hamas’ın zayıflığından faydalanabilir ve İsrail-Filistin barışı yolunda engel teşkil eden Hamas sorunu ortadan kalkabilir.

 

İSRAİL’İN ‘BEKLE VE GÖR’ POLİTİKASI

İsrail’in komşu ülkelerden gelebilecek tehditlere karşı her zaman ani baskın da dahil olmak üzere, askeri seçeneklere başvurabileceği bilgisi hatırda tutularak, yine de sakince Mısır’daki krizin çözülmesini bekleyeceği ve olayların nasıl gelişeceğine karışmayacağı öngörülüyor.

İsrail’in, barış anlaşması uyarınca tam yetkili olan Mısır’a, Gazze’nin kontrolünü ve Sina’nın güvenliğini sağlamaya devam etmesi yönünde baskısını sürdürmesi, sükûnet sağlandığı sürece de pasif tutumunu koruması tahmin ediliyor.

Gerçek şu ki, İsrail ve Batı’nın menfaatleri ile General Sisi ve laik müttefiklerinin menfaatleri birbirine oldukça yakın. Mısır’da istikrarlı bir rejim, İsrail’in güvenliği açısından birincil koşul. İstikrarı en iyi sağlayacak ikili de mevcut ordu rejimi ve laik kesim. İsrail’in bakış açısına göre ordudan sonra Mısır’a kanun ve düzeni getirebilecek sivil siyasi güç İslami politika değil. Fakat öte yandan İslami politika siyasi yenilgiye uğrayacak gibi de görünmüyor.  Bugün seçimler yapılsa; yeni bir Mübarek ya da yeni bir Mursi’nin başa geldiği düşünülürse, bir kez daha bunların bir Tahrir ayaklanması ile düşmeyeceğini kimse garanti edemez. Mısır’ın durumu karışık ve kolay çözüleceğe benzemiyor.

Son olarak, İsrail bu zamana kadar ordu ile iyi ilişkilerini korurken aynı zamanda Mısır’ın içişlerine karışmayarak en doğrusunu yapıyor.

 

SONUÇ

Mısır’daki darbenin sonuçlarından biri Kahire ile Kudüs’ün bağının güçlenmesi oldu. Her iki ülke bu sıcak ilişkilerini sümen altından yürütmek istese de, taktiksel işbirliği ve stratejik menfaatlerin örtüşmesi bağlamında mutlu oldular.

2011 darbesinden sonra olayların ne kadar beklenmedik şekilde geliştiğine bakılırsa, bundan sonrasını da tahmin etmek çok güç. Kolay kolay istikrara kavuşması beklenmeyen Mısır’da, iç savaşa doğru bir gidişat olabilir. Ancak kısa vadede güvenlik açısından İsrail batı ve güney cephelerini daha sağlama almış görünüyor.

Ortadoğu’da neredeyse her düzenin geçici olduğu aşikâr. Dolayısıyla Mısır ile İsrail arasında bir dostluğun başladığını söyleyebilmek çok zor. Ancak kesin olarak Arap Baharı’ndan şaşırtıcı bir şekilde yeni ittifaklar ve yeni güç saflarının ortaya çıktığını söylemek mümkün.