Bodrum’da müzik ziyafeti

D-Marin Turgutreis 9.Uluslararası Klasik Müzik Festivali

Erdoğan MİTRANİ Sanat
4 Eylül 2013 Çarşamba

Bu yıl Bodrum’da, ilk kez ‘D-Marin Turgutreis Uluslararası Klasik Müzik Festivali’ni keşfettim. Doğuş Grubu kurucu destekçiliği ile 2005 yılından bu yana D-Marin Turgutreis’te düzenlenmekte olan, dört gün süreyle günbatımı ve gece konserleri dahil yedi konser sunan etkinlik, bir marinada düzenlenen ilk ve tek festival.

 

Gün batımı konserleri saat 19.00’da marinanın küçük amfitiyatrosunda sergileniyor. Mekân küçük ama minik değil; ayaktaki izleyicilerle 500 seyirci alabiliyor. 21.30’da başlayan konserlerin alanı ise marinanın çekçek bölgesinde. 3000 kişinin rahatça oturtulabildiği bu dörtgenin bir kenarına büyük bir sahne kuruluyor. Sahne her yerden görülse de, o koca orkestra bile arka sıradakiler için mikroskopik boyutlarda kalıyor. Orkestranın ve solistlerin seslerinin her tarafa ulaşmasına da tabii ki imkân yok. Burada imdada üst düzey bir teknoloji yetişiyor. Birkaç kamera ile çekilen canlı konser görüntüleri sahnenin sağ ve solunda iki dev perdeye yansıtılıyor. Müziği bilen görüntü yönetmenlerinin elinden çıkan, sadece konser solistlerini değil, ortkestra içindeki mini soloları bile izletebilen çekimler gerçekten başarılı. Yankılanıp çınlamayan, son derece gelişmiş ses düzeni de, canlı müzik kalitesi hiç bozulmadan, en arkada oturan izleyicinin bile konserin içine girmesini sağlıyor.

İlk üç yıl Kemal Küçük’ün, son altı senedir Yücel Canyaran’ın sanat yönetmenliğini üstlendiği festival, Gülsin Onay, İdil Biret, Güher - Süher Pekinel, Anjelika Akbar, Shlomo Mintz, Maxim Fedetov, Fazıl Say, Patricia Kopatchinskaja, Mischa Maisky, Jiri Barta, José Carreras gibi pek çok ünlü soliste, Bilkent Senfoni Orkestrası, Belgrad Oda Orkestrası, İstanbul, Bursa ve İzmir Devlet Senfoni Orkestraları, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, I Musici di Roma, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Symphonieorchester der Volksoper Wien, Moskova Tchaikovsky Senfoni Orkestrası, Royal Philharmonic, Academy of St. Martin in the Fields gibi orkestralara ev sahipliği yapmış; Bolşoy ve Kremlin Balesi Baş Dansçıları’nı misafir etmiş. 

 

Ulaşılabilir biletler

Anlayacağınız, süresi dört gün olsa bile karşımızda küçük bir yöresel etkinlik değil, beşinci yılından beri Avrupa Festivaller Birliği’ne (EFA) de kabul edilmiş büyük bir uluslararası organizasyon var. Klasik müziğin daha çok dinleyiciye ulaşmasını, Türk sanatçıların yabancı sanatçı ve orkestralarla buluşarak dünya çapında çalışmalar üretmesini” hedefleyen festival, Türkiye'nin saygın  klasik müzik dergisi Andante’nin 2012 Donizetti Klasik Müzik Ödülleri kapsamında "Yılın Klasik Müzik Etkinliği" seçilmiş. “Daha çok dinleyiciye ulaşma” iddiasını geçen yıl 20.000’i aşan izleyici sayısıyla fazlasıyla kanıtlamış durumda. Bunda bilet fiyatlarının gerçekten “ulaşılabilir” düzeyde tutulmuş olmasının katkısı büyük. Aylardır Bodrum’da bir lahmacunla bir ayrana 50TL ödendiğini diline dolayan magazin medyası, konserlerin 30 TL’ye, José Carreras ya da Angela Gheorghiu gibi dünyaca ünlü sanatçıların yer aldığı galaların 40 TL’ye izlenebildiğini, her biri küçük bir mücevher değerindeki gün batımı konserlerinin ise ücretsiz olduğunu yazmaya gerek bile görmemiş...

D-Marin Turgutreis 9.Uluslararası Klasik Müzik Festivali’nin 24 Ağustos’taki  açılış konserinde Ramón Tebar yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, ünlü Rumen diva soprano Angela Gheorghiu ile genç vatandaşı tenor Teodor Ilincai’ye eşlik etmiş. 3000 kişiyi aşan kapasitesine rağmen biletleri bir ay önce tükenen bu etkinliğe yer bulamadık ama gidebildiğimiz kapanış konseri, sanırım açılışın da ötesinde bir müzik olayı oldu.

 

Fazıl Say’lı kapanış

Geceye 2012 7. Leyla Gencer Uluslararası Opera Yarışması birincisi Fatma Said’in Leyla Gencer anısına verdiği gün batımı resitaliyle başladık. Yarışma sponsoru Doğuş Gurubu’nun verdiği Halk Ödülü’nün de sahibi olan ve taptaze güzelliği kadar çok şık tuvaleti ile de sahneye çıkar çıkmaz izleyicinin sempatisini kazanan 1991 Kahire doğumlu genç sopranonun ilk notalarından itibaren aldığı ödülleri fazlasıyla hak ettiği belli oldu.

Her yönüyle bir “Tahrir Çapulcusu” olan Said (Mayıs 2011’de TedxCairo’nun davetiyle, bestelenmesine de katkıda bulunduğu, Mısır devrimi hakkında “İnsanların Değiştiği Gün” adlı şarkıyı söylemiş.) Puccini’ye azıcık iltimas geçtiği (Turandot’tan Liù’nun aryası Tu che di gel sei cinta ve Gianni Schicci’den O mio babbino caro’yu hakkını vererek söyledi.) klasik aryalarla başladığı konserinde, Mısır Şarkısından Tokat Türküsüne, müzikallerden Napoliten aryalara Demet Eytemiz’in piyanosu eşliğinde geniş bir repertuar sergiledi.

(Küçük bir eleştiri: Festivalin özenle hazırlanmış işlevsel bir broşürü var. Schicci’deki çift ‘c’ lerin yerinin değişmesi gibi kimi minik hatalar sorun değil ama, Fatma Said’in keyifle söylediği Frederick Loewe bestesi My Fair Lady’den I Could Have Danced All Night’ı, Leonard Bernstein’ın West Side Story’sine mal etmek yanlış!)

Kapanış konseri, onursal şefi Gürer Aykal yönetimindeki etkinliklerini uluslararası platforma da taşımış olan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile Fazıl Say’ın bir ortak çalışmasıydı.

1970 yılında Ankara’da doğan Fazıl Say’ı tanımayan yok sanırım. Derinlikli yorumları ve ulaşılmaz virtüozitesiyle tartışmasız yaşayan en büyük piyanistlerden biri olan Say, konserin ilk bölümüne, Camille Saint-Saens’ın 2. Piyano konçertosunun solisti olarak katıldı ve bu atipik ve demir leblebi gibi konçertoyu inanılmaz bir rahatlıkla seslendirdi.

Konserin ikinci parçası, Say’ın Hezarfen’ adlı Ney Konçertosuydu.

Besteciliği solistliğinden bile başarılı olan, bir piyano sonatı olan ilk eserini 14 yaşındayken besteleyen sanatçı, ‘Nazım’ ve ‘Metin Altıok Ağıtı’ başlıklı oratoryolar,  piyano, keman, klarnet, trompet, gitar ve ney konçertoları, Mozart ve Beethoven konçertoları için kadanslar, çeşitli formlarda orkestra, oda müziği ve piyano eserleri, şan ve piyano için çok sayıda şarkı ve Mozart’ın 250. doğum yılında Viyana’daki kutlama komitesinin siparişi dolayısıyla ‘Patara’ adlı bir bale bestelemiş. Modern Avrupa enstrümanlarının yanı sıra, anavatından kudüm, darbuka, ney gibi enstrümanları sıklıkla ve başarıyla kullanan Say’ın bu yöntemi müziğine, türündeki benzerlerinden çok farklı bir renk katmış.

Klasik müzik dışında usta bir caz virtüozu ve bestecisi de olan ve her yıl Montreux Caz Festivali’nde çalan Say, Paganini, Mozart, Gershwin ve Dede Efendi’nin müzikleri üzerine caz fantezileri de yazmış.

Konçertolarında olsun, senfonilerinde olsun ‘konulu müzik’ yapmayı yeğleyen besteci, Ney’i Hezarfen’in iç sesi olarak duyumsamış, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçacağı günün sabahı, endişelerini, korkularını aktararak başlayan dört bölümlük (İstanbul 1632 / Galata Kulesi / Uçuş / Cezayir Sürgünü) konçertoda Hezarfen’in sıra dışı hayalini gerçekleştirmesinden Cezayir sürgününe doğru uzanan yolculuğu anlatmış. Neredeyse sesin içine bütün evreni almaya çalışan hüznüyle ‘ney’in derinliğini, insanı farklı bir zamana ve hayale doğru sürüklemek için başarıyla kullanan Say, bölüm aralarında duraklamadan konçertonun bölümlerini uzun ney taksimleri/kadansları ile birbirine bağlamış.

Konçerto, müziğinin  güzelliği kadar orkestranın kusursuz yorumu, olağanüstü kadın neyzen Burcu Karadağ’ın üflediği ney’in dev orkestranın ‘forte’lerinde bile kaybolmayan tınısı ve konserin ikinci solisti Aykut Köselerli’nin sesleri kadar formlarıyla da dikkat çeken kudüm, bendir, oscar, waterphone, ufodrum, sansula, vibratone gibi repertuarlarda çok az rastlanan vurmalıları ile işitsel ve görsel bir şölene dönüştü ve uzun uzun alkışlandı.

Aradan sonra çalınacak olan Fazıl Say’ın ‘Universe’ adlı senfonisinden önce ışıklar söndüğünde sağda ve solda asılı duran ekranların yeni bir işlevini keşfettik. Yaklaşık 10 dakika süren bir kısa filmde besteci, etkileyici uzay görüntüleri ve senfoniden bazı kayıtlar eşliğinde bize senfonisinin tanıtımını yaptı. Her bölüm hakkında açıklamalar yaparak senfoninin armonik yapısını anlattı. Majör tonalitenin doğa’yı, minör tonalitenin insanı, atonalitenin de kaosu simgelediğini söyledi ve filmi, eserin evren boşluğunun frekans sesi re notası ile bittiğini söyleyerek noktaladı.

İlk senfonisi ‘İstanbul’u Orhan Veli şiirlerinden, Nâzım Hikmet’ten bildiğimiz o güzel İstanbul’u, şairlerinden edebiyatçılarından, ressamlarından bildiğimiz o güzel şehri tasvir etmek, onun doğallığına varmak için yazan Say, bir barış çağrısı olarak tasarladığı ve bir çeşit “çalgılar operası” olarak bestelediği ikinci senfonisi ‘Mezopotamya’da, hem günümüz Ortadoğu’sunu hem de tarih boyunca Mezopotamya kültürünü anlatmıştı. Üçüncü senfonisinde bu kez yerelden evrensele bir geçiş yaparak ‘Universe’i yani evreni konu edinmiş. Bestelendiği 2012 yılının bilimsel astronomik verilerinden yola çıkarak yazdığı bu ara vermeden çalınan altı bölümlük senfonide Fazıl Say yine klasik enstrümanların yanında günümüzün en yeni enstrümanlarını kullanmış, bu defa yine Aykut Köselerli’nin çaldığı vurmalılara, ilk elektronik müzik âleti olan ve çalarken temas gerektirmeyen Theremin’i de katmıştı.

Senfoninin icrası bence yıllarca unutulamayacak bir müzik olayı oldu. Dünyanın önde gelen Theremin virtüözlerinden Carolina Eyck’in çaldığı theremin senfoni boyunca sesini duyurmakla kalmıyor, kimi zaman da bir konçerto solisti gibi öne çıkıyordu...   

Konser sona erdiğinde bitmek bilmeyen alkışlar, 43 yıllık yaşamının neredeyse 30 yılı beste yapmış olan bu müzik dehasının 21. yüzyılın en önemli bestecilerinden biri olduğunu bir kez daha hatırlatıyordu.

Ben artık festivalin bu dört gününü, bundan sonraki Bodrum tatili planlarıma hiç bir konseri kaçırmamacasına dahil etmekte kararlıyım. Sizlere de tavsiye ederim. Pişman olmazsınız!

Hepinize iyi seyirler.