Barışın doğması için 9 ay

İsrailli ve Filistinli müzakereciler barış sürecinin yeniden başlaması için ön görüşmeler yapmak üzere Washington’da bulunuyorlar. Görüşmeler ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, İsrail temsilcisi Tzipi Livni ve Filistin temsilcisi Saeb Erekat için bir iftar yemeği vermesiyle resmen başladı.

Selin SEVİNDİREN Dünya
31 Temmuz 2013 Çarşamba

Dokuz ay sürmesi beklenen barış görüşmelerinde Livni ve Erekat’a ABD’den katılacak isim olan Martin Indyk,  pazartesi günü resmen Kerry tarafından göreve getirilmesinin ardından, “Karşımızda göz kokutucu ve tarafların birbirleri önünde eğilmelerini gerektirebilecek bir mücadele var, ama 1973 Yom Kipur Savaşı’nda Kudüs’te öğrenciyken yaşadığım acılardan beri barıştan umutluyum,” dedi. Samimi ve resmi olmayan bir ortamda geçen iftar yemeğinden sonra Livni açıklamasında, “Görüşmelerin ana prensibi her şey bitmeden hiçbir şey bitmeyeceğidir. Hiçbir taraf karşı tarafın kaybından bir başarı sağladığı çıkarımına varmayacak,” yorumunda bulundu. Taraflar görüşmeler boyunca kesin bir dille sessizlik sözü vererek ilgili tek açıklama sahibini Kerry olarak belirlediler.

Pazartesi günü başlayan üst düzey görüşmeler, barış görüşmelerinde nasıl bir çerçevede ilerleneceği ile ilgili; bu yüzden yakın bir zamanda önemli gelişmeler olması beklenmiyor. Kerry’nin  Livni ve Erekat’ı Washington’a davet etmesinin amacı, Filistin lideri Mahmud Abbas ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’yu doğrudan, nihai statü müzakerelerini yeniden başlatmaları için masaya oturtmak. Sınırlar, güvenlik, Filistinli mültecilerin kaderi, Kudüs’ün statüsü çözülmesi gereken ana başlıkları oluşturuyor.

 

MÜLTECİLER

Filistinliler İsrail Devleti’nin kurulmasıyla İsrail’den ayrılan 700.000 mültecinin ‘Geri Dönüş Hakkı’nın tanınmasını istiyor. Bugün bu mültecilerin alt soylarının toplamı 5 milyonu bulmuş durumda.  Bu hakkın tanınması halinde, İsrail’in bir Yahudi Devleti olarak kalması için, bu mültecilerin İsrail topraklarına kabul edilmesi mümkün olmayacağından, İsrail, Batı Şeria’da bir Filistin Devleti kurulmasına izin vermeye mecbur görünüyor. Uygulamada tüm mültecilerin geri dönmesi beklenmese de İsrail bundan emin olamıyor. Öte yandan İsrail, Filistin’in İsrail’i bir Yahudi Devleti olarak tanımasında ısrarlı. Abbas’ın bunu kabul etmesi demek, ‘Geri Dönüş Hakkı’ndan vazgeçmesi anlamına geliyor. Abbas ise bu talebinden vazgeçmeyecek gibi görünüyor.

KUDÜS

Taksim Planı (1947) ile Kudüs uluslararası statüde olacak ve çevresindeki topraklar Arap toprakları olacaktı. Araplar planı reddetti ve daha sonra çıkan 1948 savaşında İsrail şehrin batısını ele geçirdi. Ürdün, Kudüs’ün doğusunu ve onu çevreleyen Batı Şeria’yı elinde tutuyordu. 1967 savaşında ise İsrail hem Doğu Kudüs’ü ve Batı Şeria’yı hem de Mısır’dan Gazze’yi aldı. İsrail, içinde Yahudiler için kutsal yerlerin bulunduğu Doğu Kudüs’ü ilhak etti.

Çözüm olarak, Kudüs’ün eski şehir kısmına özel bir düzenleme getirilmesi yanında şehri ikiye bölerek her iki tarafın başkenti yapmak kolay değil; çünkü Arapların yoğunlukla yaşadığı Doğu Kudüs’ün çevresinde 200.000 nüfusa erişmiş Yahudi mahalleri bulunuyor.  Bu bölgeleri İsrail ile birleştirerek oluşacak yeni sınırların güvenliğinin sağlanması çok zor. Sınır kontrollerinin kalkması ise İsrail için gerçekçi görünmüyor.

SINIRLAR ve GÜVENLİK

Kudüs dışında sınır problemi aşılabilir duruyor. Filistinliler, Batı Şeria ve Gazze’yi istiyor. Yakınlarındaki yerleşim yerleri sorunu ise (Ariel ve Maaleh Adumim biraz daha sorunlu) her iki tarafın da sıcak baktığı ufak çapta toprak değişimleri ile halledilebilir duruyor.

Ancak Batı Şeria’nın verilmesi İsrail’in enini 15 kilometreye kadar daraltıyor ve Tel Aviv, Kudüs ve Ben Gurion Havaalanı gibi bölgelerin roket menzilinde kalmasına neden oluyor. Netanyahu, Filistinlilere bırakacağı Batı Şeria’nın silahsızlandırılmasını istiyor. Abbas bunu kabul ediyor ve sınırların NATO tarafından kontrolünü öneriyor. Ancak Abbas, Batı Şeria’nın Ürdün sınırındaki bölgede İsrail’in askeri varlık talebine karşı çıkıyor.