Biri ödüllü iki kaliteli film

66. Cannes Film Festivali´nin akılda kalan iki filmi; senaryo ödüllü Çin filmi ile kapanış yapan ´ZULU´

Viktor APALAÇİ Sanat
24 Temmuz 2013 Çarşamba

Jia Zhangke’ye En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandıran ‘Günaha Dokunuş’ adlı Çin filmi, paranın hükmettiği, şiddetin körüklediği, yalnızlığın diz boyu yaşandığı Çin’in gerçek yüzüne ayna tutuyor. Yasaklı yönetmen, Çin toplumunun, ülkenin tırmanan ekonomik yükseliş temposuna ayak uyduramamanın sıkıntısını yaşadığını gözler önüne seriyor. “İyi bir film yapmanın yolu güçlü bir senaryodan geçer” kuralına uyan ‘Zulu’, Güney Afrika’nın sancılı şehri Cape Town’da geçen konusuyla, bölgenin sosyal sorunlarına yer veren mükemmel bir polisiye...

Bu yazımızda 66. Cannes Film Festivali’nin iz bırakan iki filminden, En İyi Senaryo Ödüllü Çin filmi ‘Günah’a Dokunuş’ ile Kapanış Galası’nda gösterilen, genç Fransız yönetmen Jerome Salle’nin dört dörtlük polisiyesi ‘Zulu’dan bahsedeceğiz.

ÇİN MUCİZESİNDE MADALYONUN ARKA YÜZÜ

Yeni Çin sinemasının öncü auteur yönetmeni Jia Zhangke, epik filminde, Çin mucizesi madalyonunun arka yüzünü gözler önüne  seriyor.

‘Günaha Dokunuş/Tian Zhu Sin’ paranın hükmettiği, şiddetin körüklediği, yalnızlığın diz boyu yaşandığı Çin’in gerçek yüzüne ayna tutuyor.

1970 doğumlu, Beijing Film Akademisi ve Edebiyat Fakültesi mezunu Jia Zhangke, 1995’te başlayan sinema kariyerinde 18 film yapmış. 2005 yılına kadar filmleri ülkesinde gösterilmesi yasaklanan yönetmen, 2006 Venedik Film Festivali’nde ‘Still Life/Sanxsia Haoren’ ile Altın Aslan kazandı.

Çin’in dört bir bölgesinde geçen dört öyküsüyle film, resmi kurumların yozlaşmasının, adalet sisteminin işlemeyişinin örneklerini verirken Çin’in bilinmeyen yüzünü cesaretle sergiliyor.

Çin’de istenmeyen adam ilan edilen, filmleri sansürle boğuşan, aykırı, çizgi dışı sinemacı Zhangke, hem usta bir senaryo yazarı, hem sinemasal zenginliklere sahip, etkileyici anlatımlı güçlü bir yönetmen olduğunu kanıtlıyor.

Dört skeçli film, Çin toplumunun, ülkenin mucizevî bir şekilde tırmanan yükseliş temposuna ayak uyduramamanın sıkıntısını yaşadığını gözlere seriyor.

Kitano ve Tarantino’yu anımsatan yapısıyla ‘Günaha Dokunuş’, Çin toplumuna açılan dört pencereden, kolaylıkla şiddete kayabilen, silahına pervasızca sarılan dört kahramanın ilginç öyküsünü anlatıyor.

Gerçek olaylara dayanan senaryosuyla film, Çin’in dört bir yanından dört skeçle, yozlaşma ve şiddetin Çin ekonomisinin baş döndürücü yükselişinde birer kanser tümörü gibi büyüdüğünü anlatıyor.

Acıtan mizahıyla, öne çıkan sert yapısıyla izleyiciyi etkileyen spektaküler mesajlarıyla film, düşmeyen temposuyla amacına ulaşıyor.

Filmin Cannes’daki basın toplantısında Jia Zhangke, “Sinema hayatı tanımamıza aracılık ediyor. Filmimde zorlukla geçen bir hayatın, güçlüklere karşı direnmenin, güzel bir ölümden daha iyi olduğunu, hayatın yaşanmaya değdiğini göstermek istedim,” dedi.

Film, bir dağ yolunda devirdiği kamyonunda yola saçılan domateslerden birini elinde tutan bir kamyon şoförünün görüntüsüyle açılıyor. Yanlarından geçen motosikletli genç az sonra ellerinde baltalarıyla yolu kesen üç serseri tarafından durdurulur.

Motosikletli soğukkanlılıkla silahını çıkartıp üçünü vurur. Çalıştığı maden ocağında yozlaşan yöneticilerine tahammül edemeyen bir madenci genç av tüfeğine sarılır. Sauna çalışanı bir genç kız, kendisine asılan bir müşterinin boğazını bıçağı ile keser. Köyündeki iş yerinde haksızlığa uğrayan, aşağılanan genç bir işçi, aşkı ve şöhreti kovalamak için büyük bir kente taşınır. Yolun sonu intiharla neticelenecektir.

Düş kırıklığıyla sonuçlanan dört kahramanın yazgısı mutsuz sonda birleşir.

Cannes Film Festivali’nin gediklisi Çinli usta aralarında ‘Bilinmeyen Zevkler/Ren Xiao Yao’ (2002) ve ‘24 Şehir/Er Shi Si Cheng Shi’ (2008) belgeselinin de bulunduğu dört filmle evvelce Cannes’da yarışmıştı.

KAPANIŞTA MÜKEMMEL BİR POLİSİYE

Geçen yıl festivalin başlamasına günler kala vefat eden Claude Miller’e saygı duruşu niteliğinde, son filmi ‘Therese Desqueyroux’ ile kapanışını yapan Cannes Film Festivali bu yıl da Kapanış Galası’nda bir Fransız filmine yer verdi.

Yarışma dışı gösterilen genç yönetmen Jerome Salle’nin ‘Zulu’su, Güney Afrika’da geçen konusuyla mükemmel bir polisiye. 42 yaşındaki senaryo yazarı- yönetmen Jerome Salle bu dördüncü filmiyle ilk kez Fransızca dışında bir dili, İngilizceyi deniyor. Filmde yerel lisan Afrikaans-Zoulu lisanında da diyaloglar var.

Irkçı apartheid yönetimi sırasında geçen konusuyla film, Güney Afrika’nın sancılı şehri Cape Town’un deniz kıyısındaki lüks malikânelerin yer aldığı Des Townships mahallesinde geçiyor.

“İyi bir film yapmanın yolu güçlü bir senaryodan geçer,” kuralı ‘Zulu’ için de işliyor. Yönetmen Jerome Salle önceki iki filminde senaryoyu ortaklaşa yazdıkları Julien Rappenaou ile işbirliğini sürdürerek, ‘Zulu’da yalnız aksiyona ve polisiye olaylara değil, bölgenin sosyal sorunlarına da yer veren dört dörtlük bir senaryo yazmış.

Film, konusunu 2008 yılında Caryl Férey’e yılın polisiye edebiyat ödülünü kazandıran romanından alıyor. Uyuşturucu mafyasını, kanun dışı işler çeviren güçlü iş adamlarını, olayları çözmek için canını feda eden dedektifleri, zenci düşmanlığından vazgeçmeyen sorunlu bir iklimi yansıtan zengin malzemesiyle senaryo, ‘Zulu’nun başarısında başrolü oynuyor.

Forest Whitaker - Orlando Bloom - Conrad Kemp’in başı çektiği mükemmel bir oyuncu kadrosu, Jerome Salle’in başarısına ortak oluyor. Güney Afrika filmde önemli bir karakter olarak kullanılmış.

Baştan sona sürükleyici bir gerilim atmosferi içinde geçen film, polisiye entrikasının eşliğinde bu sancılı Afrika ülkesinin istikbali üzerine ilginç sorular soruyor.

Aksiyon sahnelerindeki başarısıyla, inandırıcı anlatımıyla etkileyici olabilen film, polisiye türünde usta bir yönetmenin gelişini müjdeliyor.

Jerome Salle 2005 yılındaki, Sophie Marceau - İvan Attal ikilisinin oynadığı ilk uzun metrajlı filmi ‘Anthony Zimmer’le dikkati çekmişti. İkinci filmi, çizgi film kahramanı Largo Winch’i (aynı adla) beyaz perdeye aktardığı 2008 yılında 2 milyon izleyiciye ulaştı.

Üç yıl aradan sonra yaptığı ‘Largo Winch 2’, birincisinin ticari başarısına ulaşamadı. ‘Zulu’ kendisini uluslararası arenaya kabul ettiren film oldu.

Cape Town’un sahil şeridinde polisin bir genç kız cesedi bulmasıyla başla yan film, zenci polis Ali Newman’la (Forest Whitaker) beyaz ortağı Epken’le (Orlando Bloom) cinayeti uyuşturucu satıcılarına bağlayıp, araştırma sürecini anlatıyor.

Bir geriye dönüşle, fakir bir aileye mensup olan Ali’nin çocukluğunda babasının beyazlar tarafından yakılarak katledilmesine şahit olduğunu öğreniyoruz. Yaşlı annesiyle bekâr hayatı yaşayan, içinde intikam duygusu barındırmayan Ali, kendisini mesleğine adamış, fedakâr ve iyi bir dedektiftir.

Zengin, güçlü, beyaz bir sanayicinin plajda hunharca öldürülen genç kızı için yaptıkları soruşturma, polis ikilisini torbacılık yapan küçük bir uyuşturucu çetesine götürür. Ama bu aysbergin suyun üstünde görünen kısmıdır. İşin arkasında çok zengin bir sanayicinin, politikacılar ve yozlaşmış polis teşkilatıyla işbirliği içinde yürüttüğü bir uyuşturucu trafiği vardır. Olayı çözmek iki dedektife pahalıya mal olacaktır.

Sakin güç Ali’yi Forest Whitaker bilinen iyi oyunuyla canlandırırken, alkolik huysuz, uyku sorunu yaşayan polis Epken’de Orlando Bloom şaşırtıcı bir başarıya imza atıyor.

CANNES NOTLARI

 66. Festival’in Kapanış Galası filmi, Fransız yönetmen Jérome Salle’in ‘Zulu’sunun baş oyuncusu Oscar’lı aktör Forest Whitaker idi. 1961 Teksas doğumlu aktörü, henüz 27 yaşındayken ilk kez geldiği Cannes Film Festivali’nde görmüştüm. Whitaker, Clint Eastwood’un caz sanatçısı Charlie Parker’ın hayatını anlatan ‘Bird’ filmindeki yorumuyla En İyi Aktör Ödülü’nü kazanmıştı. Asıl ününü Neil Jordan’ın  ‘Ağlatan Oyun / The Crying Game’ (1992) ile yapan Whitaker, 2007 yılında En iyi Erkek Oyuncu Oscar ödülünü kazanmıştı. Aktör bu filmde Uganda diktatörü İdi Amin’i canlandırmıştı.

 Cannes’da bu yıl hemen her gece, galalar sırasında sağanak halinde yağan yağmur yüzünden, limuzinlerden inip kırmızı halıda yürüyen ünlüleri göremeyenler, ertesi sabah GALA ve FİLM FRANÇAİS gibi mecmualarda, NİCE-MATİN gazetesinde çıkan fotoğraflarla yetinmek zorunda kaldılar. Festivalin sitesinden ise, tüm basın festivalleri dâhil, festivalde olup bitenleri eksiksiz izlemek mümkündü.

 Üç ünlü oyuncu 66. Festival’e yönetmen olarak katıldılar. James Franco, William Faulkner’in romanından senaryolaştırdığı ‘As I Dying’in hem yönetmeni hem başrol oyuncusu olarak ‘Belirli Bir Bakış’ bölümünde yarıştı. Yine aynı bölümde, İtalyan aktris Valeria Galino, senaryosunu yazdığı ‘Miele’ ile ilk uzun metrajlı filmine imzasını attı. Carla Bruni’nin aktris ablası Valeria Bruni Tedeschi, senaryo yazılımına katıldığı, başrolünü oynadığı, yönettiği otobiyografik ‘İtalya’da Bir Şato’ ile yarışmanın tek kadın yönetmeni oldu.