66. Cannes Film Festivali’nde Spielberg başkanlığındaki jürinin bazı kararları tartışıldı: MAVİ BONCUK DAĞITAN BİR JÜRİ

47 yıldır izlediğim Cannes Film Festivali’nde kararları tartışılmayan bir jüri heyetine rastlamadım. Aslında bu yıl jüri, son yılların en kuvvetli, en görkemli jürisiydi. Aralarında beş çok ünlü yönetmen, biri Oscar’lı üç karizmatik oyuncu vardı. Jüri heyetlerinin mavi boncukları sayesinde bazı sinemacıların başına devlet kuşu konar. Vatandaşı ve arkadaşı Carlos Reygadas gibi Meksikalı Amat Escalante, bu yılın talihlisiydi. Yarışmada aldığı Mizansen Ödülü’nü en az hak eden yönetmeniydi.

Viktor APALAÇİ Sanat
19 Haziran 2013 Çarşamba

Eleştirmenleri memnun etmek zor. Hele jürilerin işi daha zordur. Sürekli eleştirilirler. Geçen haftaki yazımda tartışmalı iki En İyi Oyuncu Ödüllerine değinmiştim. Bu hafta, onca ustalık gösterisi mizansen varken, yarışmanın en sönük filminin yönetmenine verilen bu haksız ödülden bahsedeceğim.

ŞAŞIRTICI BİR MİZANSEN ÖDÜLÜ

Cannes Film Festivalleri’nde bazı sinemacıların başına devlet kuşu konar. Festival organizatörlerinin tuttuğu bazı yönetmenler, jüri heyetlerinin etkilenmesiyle, hak etmedikleri ödüllerin sahibi olurlar.

Meksikalı Carlos Reygadas bunlardan biriydi. Cannes’da yarışan tüm filmleri ödüllendirildi. Şimdi de vatandaşı Amat Escalante’nin hiç hak etmediği Mizansen Ödülü’ne layık görülmesi yadırgandı.

Kariyerindeki uzun metrajlı üçüncü filmi ‘Heli’ ile Cannes’daki ilk yarışma filmiyle ödül kazanan Amat Escalante, yakın arkadaşı Carlos Reygadas ile işbirliğiyle tanınınyor. Escalante’nin ilk filmi ‘Sangre’ ve ‘Los Bastardos’ 2005 ve 2008’de Cannes’ın yan etkinliği ‘Belirli Bir Bakış’ bölümünde yer almışlardı.

Hiç müzik kullanmadan, çok zayıf bir senaryoya dayanarak, belgeselvari bir mizansenle çekilen ‘Heli’, Cannes’da gösterildiği ilk seans olan 8.30’daki basın gösteriminde, yarışmanın en çok ıslıklanan filmi oldu.

Meksika kırsalında yaşayan 12 yaşındaki yeni yetme Estela ve fakir ailesinin öyküsünü anlatan ‘Heli’, bir kamyonetin arkasında, elleri ayakları bağlı götürülen bir tutsağın, bir üst geçitte idam edilmesiyle başlıyor.

Escalante’nin önceki filminde diyaloglarını yazan Gabriel Reyes’in senaryosu, geriye dönüşlerle bu idam olayının gerekçelerini anlatıyor.

Guanajusto eyaletinin fakir endüstriyel bölgesinde geçen konusuyla film, Estela’nın genç bir polise âşık olmasını, ailesinin 12 yaşındaki kızlarının evlenmesine rıza göstermeyeceklerini bildiğinden, Estela’nın sevgilisinin kendisini kaçırma teklifini kabul etmesini anlatıyor.

Parasız iki genç sevgilinin kaçtıktan sonra, yeni bir yuva kurmak için ihtiyacı olan para, polisin mafyadan çaldığı esrar paketlerinin satışından gelecektir.

Polisin uyuşturucu baronlarına yaptığı baskında ele geçirdiği iki paket esrar, zulasından Estela’nın sevgilisi tarafından çalınır ve genç kızın evinde saklanır. Kız kardeşinin çulsuz bir polisle kaçmaya hazırlandığını öğrenen ağabey Heli uyuşturucu paketlerini bulur ve imha eder.

Uyuşturucu baronlarıyla işbirliği içinde olan yozlaşmış polis teşkilatı, kendilerine ihanet eden genç polisin peşine düşer. Kendisini, sevgilisi Estela ve ağabeyi Heli’yi kaçırıp işkenceden geçirir.

Şiddetin egemen olduğu, adam kaçırmaların, katliamların gündelik olaydan sayıldığı Meksika’daki faşist yönetimi eleştiren, çok sert şiddet sahneleri içeren film, insanların korku içinde yaşadığı bir coğrafyayı gerçekçi bir atmosferle yansıtmayı hedefliyor.

Dört yıl önce Cannes’da Filipin’i temsil eden, Brillante Mendoza’nın ‘Kinatay’ filminin konusunu hatırlatan ‘Heli’ randevu evine yollanan Estela’nın ağabeyi ve sevgilisine yapılan işkence sahnelerindeki vahşet ile akıllarda kalacak.

JÜRİYE KIZMAKTA HAKLI MIYIM?

Üç kararını eleştirdiğim jüri, aslında Cannes’da son senelerin en kuvvetli, en görkemli jüri heyeti. Dokuz kişilik jüride beş çok ünlü yönetmen, biri Oscar’lı üç karizmatik oyuncu yer alıyordu.

Cannes Film Festivali’ne 1971’deki ilk filmi ‘Duel’ ile katılan, senaryo yazarı-yönetmen-yapımcı Steven Spielberg, ‘E:T’ başyapıtını ve zencilere yapılan haksızlığı dile getiren ‘Color Purple’ın prömyerlerini bu festivalde yaptı, ‘Sugarland Express’ ile 1974’te Senaryo Ödülü’nü kazandı.

Jüri başkanlığı yapmak için yıllardır Festival Organizasyon Komitesi’nin peşinde koşturan Steven Spielberg bu yılki tercihini şöyle izah etti:

“Cannes Film Festivali’nin sinema endüstrisine katkısına hayranım. Kültürler ve nesiller üzerindeki etkisiyle Cannes Film Festivali’nin uluslar arası festivallerin en prestijlisi olduğuna kuşkum yok. Cannes dünyanın dört bir tarafından gelen sinema ürünleri için bir sıçrama tahtası olma işlevini sürdürecek. Cannes, sinemanın evrensel bir dil olduğunu ispat etmeyi, yorulmak bilmez bir enerji ile sürdürüyor.”

1946 Ohio doğumlu sanatçının kariyerini üç Oscar ödülü taçlandırıyor: ‘Schindler’in Listesi’ ile 1993’ün En iyi Film ve En iyi Yönetmen, ‘Er Ryan’ı Kurtarmak’ ile 1998’in En İyi Yönetmen ödülleri…

Spielberg’in jüri heyetindeki meslektaşları, iki Oscar ödüllü Tayvanlı Ang Lee, Cannes’da iki kez ödül alan, Altın Palmiye sahibi Rumen Cristian Mungiu, Cannes’da Jüri ödülü Sahibi İngiliz Lynne Ramsay, Cannes Film Festivalleri tarihinin en genç Altın Kamera ödülünün sahibi Japon Naomi Kawase gibi prestijli yönetmenler.

Sinema dünyasının uluslar arası arenada başarısını kanıtlamış dört yaratıcı oyuncusu jüri masası etrafında yerini aldı. Bunlar iki kez yardımcı Erkek oyuncu Oscar Ödülü’nü kazanmış Avusturyalı Christopher Waltz, Oscar ödüllü Avustralya asıllı Amerikalı tiyatro ve sinema oyuncusu Nicole Kidman, Cannes’dan En iyi Erkek Oyuncu ve Cesar ödülleri sahibi Fransız tiyatro ve sinema oyuncusu Daniel Auteuil ve Hintli Vidya Balan.

JÜRİ MASASININ 5 ÜNLÜ YÖNETMENİ

53 yaşındaki Tayvanlı yönetmen Ang Leee, ABD’de tiyatro ile başladığı üniversite tahsilini sinema masteri ile tamamladı. Hollywood’da çevirdiği ‘Aşk ve Yaşam/Sense and Sensibility’ ile 1997’de Berlin’de Altın Ayı Ödülü kazandı. ‘Buz Fırtınası’ ile ününü pekiştirdi, ‘Tiger and Dragon’ ile En İyi Yabancı Film Oscar’ının sahibi oldu. ‘Brokenback Dağı’ ile 2006’da En İyi Yönetmen Oscar’ını ve Venedik’te Altın Ayı’yı kazandı.

Ang Lee’nin en son prestijli ödülü, ‘Pi’nin Hayatı’ ile bu yıl kazanmış olduğu En İyi Yönetmen Ödülü

Cannes Film Festivali’nin keşfettiği yönetmen, Rumen Cristian Mungiu, Cannes’da bu kez kürsüye ödül almak için değil, ödül vermek için çıktı.

Sinema kariyerinden önce Romanya’da gazeteci ve üniversite öğretim görevlisi olarak çalışan Cristian Mungiu ilk uzun metrajlı filmi ‘Occident’ ile 2002’de Cannes’da ‘Yönetmenlerin 15 Günü’ne katıldı.

İkinci uzun metrajlı filmi Çavuşesku Romanya’sını yerden yere vuran ‘4 Ay, 3 Hafta ve 2 Gün’ ile Cannes’da Altın Palmiye ödülü, Avrupa Film Akademisi’nin En İyi Film ve En iyi Yönetmen ödüllerini kazandı(2007).

‘Tepelerin Ötesi’ geçen yıl Cannes’da Cristian Mungiu’ya En İyi Yönetmen, oyuncuları Casmina Stratan ve Cristina Flutur’a En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini getirdi.

Japon kadın yönetmen Naomi Kawese’nin Cannes defteri pek parlak. İlk filmlere verilen Altın Kamera ödülünü, 1997’de ‘Suzaku’ ile kazanırken Kawese festival tarihinde bu ödüle ulaşmış en genç sinemacı oluyordu.

On yıl sonra yarışmacı olarak katıldığı festivalde ‘Magari Ormanı’ ile Büyük ödül’ün sahibi olan yönetmen 2009’da ‘yönetmenlerin 15 Günü’nde ‘Carosse d’Or’ ödülünü kazandı.

Kadın yönetmen Lynne Ramsay İngiliz bağımsız sinemasının en özgün ve karizmatik kişilerinden. Cannes’a ilk geldiğinde 1966’daki kısa metrajlı ‘Small Deaths’ ile Jüri Ödülü’nü kazandı. Aynı ödülü 1998’de kısa metrajlı filmi ‘Gasman’ ile tekrar aldı. İlk uzun metrajlı filmi ‘Ratchatcher’ 2000’de Belirli Bir Bakış bölümünün Özel Ödülü’nü kazandı. 2011’deki müthiş filmi ‘Kevin Hakkında Konuşmalıyız’ Cannes’da İngiliz sinemasının tek temsilcisiydi. Son kısa metrajlı filmi ‘Swimmer’ bu yılın Bafta ödülünün sahibi oldu.

 

İKİ ÇİÇEĞE İKİ BÖCEK

Jüri heyetinde iki kadın oyuncu (Nicole Kidman ile Vidya Balan) iki de erkek oyuncu (Christoph Waltz ile Daniel Auteuil) vardı.

Oscar ödüllü, Avustralya asıllı Amerikalı tiyatro ve sinema oyuncusu Nicole Kidman’ın en ünlü filmi, Stanley Kubrick ustanın başyapıtı ‘Gözleri Tamamen Kapalı/ Eyes Wide Shut’ (1999) filmidir.

Çok ünlü yönetmenlerle çalışmış Nicole Kidman’ın Lars Von Trier yönetimindeki ‘Dogville’(2003), Baz Luhrman’lı ‘Moulin Rouge’(2001), Anthony Minghella’lı ‘Cold Mountain’, Robert Benton’lu ‘Billy Bathgate’, Sydney Pollack’lı ‘L’interpréte’, Jane Campion’lu ‘Bir Kadının Portresi’ akla gelenler.

‘Saatler/The Hours’ filminde Virginia Woolf’a hayat veren(2002) Nicole Kidman’ı iki ay önce Lee Daniels’ın ‘Paperboy’unda izledik. Son filmlerinde (Colin Firth refakatinde) ‘Before I Go To Sleep’ta ve ‘Grace of Monaco’da Grace Kelly’i canlandırıyor.

Tarantino’nun ‘İnglorious Basterds’ filmi Avusturya’lı Christoph Waltz’ı 2009 yılının en iyi aktörü yapıyordu. Cannes’dan En İyi Erkek Oyuncu ödülünü En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ı takip etti. Aynı yönetmen, bu yıl ‘Zincirsiz’ ile Waltz’a aynı Oscar’ı tekrar kazandırdı.

Jüri heyetinin yüzünden tebessümü eksik etmeyen tek mensubu tiyatro-TV-sinema aktörü Christoph Waltz idi.

‘La Separation/Ayrılık’ filmiyle (1996) Cannes’da En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazanan karizmatik Fransız tiyatro ve sinema aktörü Daniel Auteuil bu kez jüri masasındaydı.

 

CANNES NOTLARI

 ‘Le Suquet ailoli’ ziyafetinin en önemli özelliği jürinin basın mensupları ile birlikte yemek yiyip fotoğraf çektirmeleri. İki saat süren bu öğle yemeğinde, bu sayfada gördüğünüz resimleri çektik, yarışma filmleri seanslarında Festival Sarayı’nda sık sık rastladığımız jüri üyelerini, daha yakından görme fırsatını elde ettik.

 

 Bu yıl jüri başkanı Steven Spielberg’i ilk kez 42 yıl önce gördüm. Amerikan sinemasını Cannes’da temsil eden ‘Duel’ filminde, Dennis Weawer, Plymouth arabasıyla şehir şehir dolaşıp elektronik eşya satan orta yaşlı bir Los Angelesli’yi canlandırıyordu. Bu yol filminde, sürücüsünü hiç görmediğimiz damperli bir kamyon, Plymouth’u ölümüne taciz ediyordu. Bu gizemli gerilim ustasını tanımak üzere ‘Duel’in basın konferansına koştum. Masada 25 yaşında tıfıl bir genç oturuyordu. Duayen eleştirmen, rahmetli Tuncan Okan’a sordum: “Kim bu Steven Spielberg?”

- “Valla tanımıyorum, bu ilk filmiymiş” cevabını almıştım.

 

Cannes Belediyesi her yıl festivali izlemeye gelen basın mensupları onuruna bir öğle yemeği tertip eder. Cannes’a tepeden bakan Le Suquet adlı kalede yerel ailoli (sarımsak soslu balık) spesyaliteleri, çeşitli şarapların eşliğinde sunulur, katılanlara yerel zeytinyağından bir şişe, diş kirası olarak hediye edilir.