İtzhak Perlman’ı dinlemek...

Bazı kemancılar sadece olağanüstü tekniklerinden ötürü değil; seyirciye, hayranlarına yaklaşımlarından dolayı da efsaneleşirler. 28 Mayıs’ta, İstanbul Kongre Merkezi’ndeki konserine ve öncesi düzenlediği basın toplantısına katılma şansına eriştiğim ünlü virtüöz İtzhak Perlman, müziği bin bir kılığa sokan dehası yanında, esprili dili ve olağanüstü mütevazılığı ile de beni benden aldı

TUNA SAYLAĞ Sanat
5 Haziran 2013 Çarşamba

Hani bazı listeler yapılır; ‘ölmeden, mutlaka yapılması gereken yüz şey’ diye. Eğer böyle bir listem olsaydı ‘bir İtzhak Perlman konserine gitmek’ şıkkı mutlaka buraya dâhil olurdu. Çok şanslıyız ki, Yapı Kredi Özel Bankacılık sponsorluğunda ve PİU Music organizasyonuyla ünlü virtüöz ayağımıza kadar geldi.

Sanatçı kabul etseydi bugün burada arkadaşım Rubi Asa’nın yaptığı söyleşiyi okur olacaktınız. İlk önce okey verilen röportaj, soruları aylar öncesinden yollamamıza rağmen Perlman’ın karar değiştirmesi nedeniyle maalesef gerçekleşemedi.

KONSER İZLENİMLERİ

Konserin çelik konstrüksiyonlu, akustikten yoksun, Harbiye Kongre Merkezi’nin devasa salonunda gerçekleşeceğini ilk öğrendiğimde, tecrübelerime dayanarak içimden “yazık olacak dinleyicilere” diye geçirdim; ama sonradan Perlman’ı dinlemek her şeye değer diye düşündüm. Konser gecesi, 3000 kişilik Harbiye Salonu ağzına kadar hınca hınç doluydu. Sanat, medya ve iş dünyasının tanınmış isimleri adeta resmigeçit yaptılar önümüzde.

Yarım saatlik bir rötarın ardından nefesler tutuldu ve müthiş bir alkış tufanı altında, elektrikli scooter’ı ile Perlman ve Sri Lankalı piyanist Rohan De Silva sahneye çıktılar. İkili, ilk önce Beethoven’in ‘Sonata for Piano and Violin No.1 in D Major, Op.12 No.1’ adlı eserini seslendirdi. Perlman’ın sihirli ellerinde hayat bulan kemanın lirik sesi, sessizliği yararak kalplere ulaştı. Yerimiz, salonun büyüklüğü düşünülecek olursa, oldukça önde sayılmasına rağmen ne yazık ki, zaman zaman müziği duymakta zorlandık. Arkalarda oturanlar ne durumdaydı düşünemiyorum.

Belçika asıllı besteci Franck’ın en iyi bestelerinden biri olan, ikinci parça ‘Sonata for Violin and Piano in A Major’da, iki sanatçının mükemmel uyumu ve eseri birbirlerinden rol çalmadan seslendirmeleri takdire şayandı. Bu arada Rohan De Silva’nın da hakkını yememek ve çok iyi bir piyanist olduğunu vurgulamam lazım.

İkinci parça icra edilirken salonun ışığına bir türlü karar veremeyen yetkili arkadaş ortamı bir kararttı, bir aydınlattı sonra tekrar kararttı ve nihayetinde huşu içinde Franck’e yoğunlaşmış seyircinin dikkatini dağıtarak onu, konseri bol ışıkta izlemeye mahkûm etti.

İkinci yarıda Perlman bizleri, Fritz Kreisler’in düzenlediği Tartini’nin ‘Devil’s Trill’i (Şeytanın Şakımaları) ile karşıladı. Tartini’nin gördüğü bir rüya sonrasında bestelediği söylenen ve Barok dönemi müziğinin bütün özelliklerini taşıyan bu sonatta, Perlman’ın kanatlanan parmakları yüreklerimizi de uçurdu.

Alkışlar… Alkışlar… Herkes ayaktaydı. İtzhak Perlman, bu sevgi ve hayranlık tezahürüne üç- dört kez bis yaparak ve yarım saat daha sahnede kalarak cevap verdi. Kreisler’den Gluck’a; Wieniawski‘den (Caprice for Two Violins) John Williams’a (Schindler’s List) ve Brahms’dan Antonio Bazzini’ye (La Ronde des Lutins- Scherzo Fantastique) kemanını bir ağlattı, bir güldürdü.  O arada, belki Schindler’in Listesi müziğini çok sevdiğimden ya da salonun duvarlarına sinen notaların yankısından olacak, ‘hüzün’ün Perlman’ın kemanına çok daha fazla yakıştığını fark ettim.

Perlman sahneden ayrılınca, konserin sihrini henüz üzerlerinden atamayan İstanbullu müzik severler, kulaklarında kemanın efendisinin tınıları, evlerinin yolunu tuttular.

BASIN TOPLANTISINDAN NOTLAR

Konser sabahı düzenlenen basın toplantısında sanatçı, kendisine yöneltilen soruları samimi ve esprili bir dille yanıtladı. 

Enstrümanının değeri ile ilgili yorumlara kemanının altından değil ama altın değerinde olduğunu söyleyen Perlman, en favori bestecisi sorulduğunda, “O an hangi parçayı çalıyorsam o en iyi beste, sahibi de en iyi besteci olur benim için; beğenmediğim hiç bir eseri çalmam zaten,” dedi.

En çok ünlü Schindler’in Listesi ile ilgili sorular yöneltildi sanatçıya. Filmin müziğini çalarken nelerden esinlediği sorusunu; filmin hikâyesinin yeterince ilham verici olduğunu, en fazla da, birçok seyirci gibi ‘kırmızı paltolu’ küçük kızın sahnede olduğu bölümden etkilendiğini ve duygulandığını söyleyerek cevapladı. “Bir gün besteci John Williams beni telefonla aradı ve Schindler’in Listesi için beste çalışmaları yaparken beyninde keman sesleri duyduğunu söyledi. ‘Bu tınıları seslendirmeyi kabul eder misiniz?’ diye sordu. Tabii ki memnuniyetle ‘evet’ dedim. Filmde olağanüstü bulduğum bir başka şey de John Williams’ın müziği kullanış şekliydi. Hatırlarsanız müzik, filmin bazı sahnelerinde ön plana çıkarken diğer bölümlerde sessizlik hâkimdi. Bu da filmi etkileyici kılan esas unsurdu; çünkü sadece nasıl bir müzik kullandığınız değil, o müziği hangi sahnelerde kullandığınız da çok önemlidir.”

Beş ayrı dalda sahip olduğu Grammy Ödülleri ile ilgili duygularını, “Ödül almak tabii ki güzel bir şey; ama ondan çok, bu uzun koşuda neler yapabildiğim, müzik hakkında hissettiklerim ve dinleyiciye neler sunduğumdur, bunun da ödüllerle yakından-uzaktan ilgisi yoktur,” diyerek açıkladı.

Perlman, klasik müzik dışında ilgilendiği müzikler için ise; “Caz yapmaktan hoşlanıyorum ama ben caz sanatçısı değilim; ayrıca Oscar Peterson gibi şahane bir cazcıyla işbirliği yapma ayrıcalığını elde ettiğim için çok mutluyum. Benim için büyük bir deneyimdi, çok güzel vakit geçirdim,” dedi

Daha sonra üstada sırasıyla şu sorular yöneltildi:

 Yıllar içerisinde müziğinizde ne gibi gelişmeler oldu?

Daha iyi duyuyorum. Müzikte çok yetenekli de olsanız dinlemek zor iştir. Bazen enstrümanınıza fazlasıyla konsantre olurken, çaldığınız esere yeterince yoğunlaşamazsınız. Bu yüzden diyebilirim ki, seneler geçip yaş aldıkça çaldığım müziğe kendimi verebilme kabiliyetim arttı. Bu da benim müzikal olarak gelişme yolum!

 Favori müzisyenleriniz kimlerdir?

Çalmaya yeni başlayan her müzik öğrencisi gibi benim de kahramanlarım vardı. Benimkiler, yıllar önce çalan Jascha Heifetz, Fritz Kreisler, David Oistrakh, İsaac Stern gibi isimler… Hepsinin farklı tarzı vardı. Bir kahramandan mezun olur diğerine geçersiniz ve öğrenmenin sürecidir bu geçiş. Önemli olan onlar gibi değil kendiniz gibi çalmaktır.

 Yeni nesil genç müzisyenler hakkındaki görüşleriniz neler?

Onların da kendi kahramanları vardır mutlaka. Günümüzde, özellikle youTube’da işler gayet kolay, bir iki işlemde oradasınız, kendinizi tanıtıyorsunuz. Mesela bazı öğrencilerim yalnızca beni dinliyorlar; onlara sadece bir insana yoğunlaşmalarının doğru olmadığını farklı müzisyenleri takip etmelerini tavsiye ediyorum. Ve ancak bu şekilde şahsiyetlerini kazanabileceklerini söylüyorum. Bunların arasından ileride kimlerin parlayacağını öngörmek çok zor; çünkü çok yetenekli biri 12-13 yaşlarında çok iyi iken beş yıl sonra sizi hayal kırıklığına uğratıp vasat bir müzisyene dönüşebiliyor ya da tam tersi, küçükken fazla umut vermeyen bir çocuk zamanla kendini geliştirebiliyor. Durumu biraz yeni tattığım bir şaraba benzetiyorum.  Ama çok büyük yeteneklerin olduğunu söyleyebilirim.

 Kemanınızı 26 yıldan beri çalıyorsunuz ve umarım daha uzun yıllar birlikteliğiniz sürer. Peki, sizden sonra kimin olmasını istersiniz?

O benim! Kimselere vermem (gülüşmeler). Sahip olduğumuz her şey yaşadığımız sürece bizimdir. Kemanım da hayatta olduğum müddetçe benim, sonrasını bilemem ama müzeye gitmesi yerine umarım keyfini çıkartacak, onu çalacak birinin olur. Bu kemanı çalabilmek kadar mutluluk verici bir şey yok! Bu yüzden kendimi her daim çok şanslı hissederim. Daha sonra söz alan Piyanist Rohan De Silva da Perlman ile 1981’de Julliard’daki ortak hocaları kemancı Deraothy DeLay sayesinde tanıştıklarını anlattı. Delay’in mükemmel bir öğretmen olduğunu ve kendisine mesleki anlamda birçok kapı açtığını söyleyen De Silva, Perlman’ın usta bir piyanist olan kızı Navah Perlman ile de okuldan arkadaş olduklarını anlattı.

İtzhak Perlman, vefat eden eski piyanisti ile 30 yıl çalıştığını, Rohan De Silva ile de on dört yıldan beri birlikte olduklarını belirtti. Keman ve piyano sanatçılarının repertuar nedeniyle eşlikçi olmadıklarını çünkü eserlerin genellikle keman ve eşlikçisi için değil, keman ve piyano için bestelendiklerini vurguladı. “Bir eseri çalarken kemancı ile piyanist rekabet etmezler, çünkü her ikisinin de eşit görevleri vardır,” dedi.

Ve 20. ile 21. yüzyılın en yetenekli sanatçılarından İtzhak Perlman, İstanbul’dan bir rüya gibi gelip geçti.