66. Uluslararası Cannes Film Festivali’nin ardından... ÖDÜLLÜ AMERİKAN VE JAPON FİLMİ

Fransız ‘Adele’in Hayatı’nın Altın Palmiye’yi kazandığı festivalde ikincilik ve üçüncülük ödülleri bir Amerikan ve bir Japon filmine gitti. Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan Coen Kardeşler’in ‘Inside Llewyn Davis’i siyah - beyaz bir müzikal biyagrafik film. Jüri Ödülü’nün galibi Japon Kore - Eda Hirokazu doğum anında hastahanede karıştırılan iki bebeğin öyküsü. Bu film, Coen’lerinkinin aksine hak edilmiş bir ödülün sahibi oldu. Magazin haberlerinden keyif alanlar ‘Cannes Notları’na bir göz atabilirler

Viktor APALAÇİ Sanat
5 Haziran 2013 Çarşamba

Geçen haftaki yazımızda ayağımızın tozu ile geldiğimiz Cannes’ın Altın Palmiyeli filmi ‘Adele’in Hayatı’ndan bahsetmiştik. Jürinin tartışmalı kararlarından biri olan, ikincilik ödülü sayılan Büyük Jüri Ödülü’nün sahibi Ethan ve Joel Coen’in ‘Inside Llewyn Davis’ ile aile değerlerinin önemini vurgulayan Japon filmi ‘Babasına Bak, Oğlunu Al’ filminin eleştirilerini aşağıda okuyacaksınız.

 

FOLK MÜZİĞİNİN DOĞUM SANCILARI

Cannes’da 1991’de ‘Barton Fink’ ile Altın Palmiye kazanan Ethan ve Joel Coen, 4 Oscar ve 2 Altın Küreli filmleri ‘No Country For Old Men’den beri, 6 yıldır bu yarışmaya katılmıyorlardı.

1960’larda New York’ta geçen konusuyla ‘Inside Llewyn Davis’ de ünlü folk sanatçısı Dave Van Ronk’un hayatından ilham alan iki kardeşin yazdığı senaryo ile o dönem müzik piyasasında yaşananlar perdeye taşınıyor. Siyah-beyaz bu müzikal biyografik film, Bob Dylan’dan önceki dönemi, L. Davis adlı başarısız, beş parasız, arkadaşsız, tipik bir kaybeden olan sevimsiz bir müzisyenin üzerinden anlatıyor.

1960’ların Greenwich Village’ında geçen konusuyla film Amerikan folk müziğinin doğum sancılarını, kaybolan ve bir türlü bulunamayan bir kediyi, her zamankinden daha gizemli (Coen’lerin fetiş oyuncusu) bir John Goodman’ı gözlere getirirken, Bob Dylan adlı efsanevi bir müzik devinin doğuşunu müjdeliyor.

Başarısızlıkla nihayetlenen evlilik hayatından sonra, kalacak yeri, parası olmayan müzisyen Llewyn Davis (Oscar Isaac) barlarda boğaz tokluğuna, gitari eşliğinde şarkı söylüyordum. Eski eşi (ilk kez siyah saçlı Carey Mulligan) kocası (Justin Timberlake) ile müzik programlarına çıktıkları gece kulübünde Davis tutunamaz, Alzheimer hastası babasından ve Grossman (Murray Abraham) adlı emprezaryosundan kendisine hayır dokunmaz.

L. Davis’i oynayan Guetemala doğumlu 33 yaşındaki gitarist – şarkıcı – aktör Oscar Isaac, bu filmle ilk kez bir başrol şansı buluyor. Saçı sakalına karışmış karanlık yüzüyle, ağzından hiç düşürmediği sigarasıyla, dayak yemiş köpek bakışlarıyla ben Oscar Isaac’ı hiç sevmedim. Ama filmde gitarı eşliğinde söylediği şarkılara diyecek yok.

Coen Kardeşlerle 11 filmde beraber çalışan görüntü yönetmeni Roger Deakins bu kez yerini, Jean-Pierre Jeunet’nin ‘Amelie’sinin Bruno Delbonnel’ini bırakıyor.

Minnesota doğumlu, 59 yaşındaki Joel Coen ve kendisinden üç yaş küçük kardeşi Ethan, ekonomi profesörü bir baba ile sanat tarihi profesörü bir annenin çocukları.

Son çeyrek yüzyılın en başarılı filmlerinden biri olarak sevdiğim, iki Oscar ödüllü ‘Fargo’, 4 Oscar’lı ‘İhtiyarlara Yer Yok’, ilk çıkışlarını yaptıkları ‘Blood Simple’ (1984), başyapıt düzeyindeki ‘Rising Arizona’ (1987), ‘The Big Lebowski’ (1998), ‘A Serious Man’ (2009) ve sondan evvelki filmleri ‘True Grit’ (2010) western’i ile Coen Kardeşler sinema sanatının en önemli yönetmenleri arasında yer alıyor.

Coen Kardeşler filmlerinin alışılmış mizah anlayışından yoksun, karanlık, parıltısız, temposuz, sönük bir film olduğuna kanaat getirdiğim ‘Inside Llewyn Davis’in Cannes’da aldığı ödüle rağmen, Coen’lerin kariyerinde önemli bir yere sahip olacağına ihtimal vermiyorum.

SAMİMİ – GERÇEKÇİ – İNANDIRICI

Yarışmanın üçüncülük ödülü olan Jüri Ödülü’nü ‘Babasına Bak Oğlunu Al / Soshite Chinchi Ni Naru’ adlı Japon filmi kazandı. 2001’de ‘Distance’, 2004’te ‘Nobody Knows’ ile Cannes’da yarışan Kore – Eda Hirokazu, filmlerinin ana teması olan aile birliğine sadık kalarak düşündürücü bir film yapmış.

1960 Tokyo doğumlu, gazeteci kökenli – yazar – senarist – yönetmen Hirokazu’nun, terkedilme, sevilen birinin kaybı, ölüm gibi favori konular sanatının dayandığı ana noktalar.

Kariyerinin bu dokuzuncu filminde, yönetmen doğum anında karıştırılan iki bebeğin öyküsüyle, çocuk – ebeveyn ilişkilerini, etkileyici bir aile dramı kalıpları içinde gerçekçi ve samimi bir dille işliyor.

İşine son derece bağlı, başarılı ve ihtiraslı bir mimar olan Ryoata, genç karısı ve altı yaşındaki sevimli oğulları örnek bir ailenin mensuplarıdır. Çocuklarının doğduğu hastanenin yıllar sonra, bebeklerinin başka bir aileye verilip kendilerinin başkasının çocuğunu aldıklarını bildirmesiyle yazgıları değişir. Oğulları Keita babası kadar mücadeleci değildir, annesinin yumuşak karakterine sahiptir. Hastane yönetimi maddi tazminatın dışında iki ailenin buluşup olaya çözüm getirmelerini önerir. Keita’nın gerçek ailesi daha mütevazi bir yaşam süren üç çocuklu bir ailedir. Her iki çocuk, haftada bir yeni evlerinde geçirdikleri misafirlik döneminde değişime ayak uydurmaya çalışırlar.

Çağdaş Japonya’dan başarılı bir tablo çizen film hayatta kan bağının değil, kurulan ilişkinin önemli olduğunu, aile bağlarının ve yetiştirme tarzının önemini seyircisine hatırlatıyor.

Baba – oğul ilişkileri fonunda, samimi, gerçekçi ve inandırıcı bir öykü anlatan Japon filminin aldığı ödülü kimse yadırgamadı.

 

Cannes notları

 Jerry Lewis 66. Cannes Film Festivali’nin onur konukları arasındaydı. 87 yaşındaki komedyen, yarışma dışı gösterilen son filmi ‘Max Rose’u takdim etmek için Cannes’daydı. Hayatiyetinden, şaklabanlığından, muzipliğinden, hiperaktivitesinden hiçbir şey kaybetmediğini ispat etmek istercesine, komedi dünyasının bu efsanevi aktörü, filminin gösterilmesinden sonra yaptığı basın konferansında, bilinen şirinliklerini tekrarladı. Jerry Lewis adedi olduğu üzere, oturduğu kürsüden fotoğraf makinesiyle foto muhabirlerinin resmini çekti.

 

 Filmlerinin gösterilmesinden sonra ülkelerine dönen Ethan ve Joel Coen, Büyük Jüri Ödülü’nü almak için New York’tan gelemediler. Ödül, filmin aktörü Oscar Isaac ile yapımcısı Olivier Courson’a teslim edildi. Yapımcı Coen Kardeşler’in, New York’ta çevirdikleri ve Oscar Isaac’ın ilk önemli başrolü üstlendiği ilk film olan ‘Inside L. Davis’e verilen bu ödülü almak için buraya gelemedikleri için üzgün olduklarını bildirdiler. Ancak herkese filmdeki kedinin sıhhatinin çok iyi olduğunu benden aktarmamı istediler. “Kedi, filmin başrol karakterlerinden biri.”

 Fellini’nin başyapıtları ‘Tatlı Hayat / La Dolce Vita’ ve ‘Roma’sından çok etkilenmiş gözüken Paolo Sorrentino “Büyük Güzellik / La Grande Belleza’da, görkemli görüntüler eşliğinde, Roma şehrine bir güzelleme gönderirken, Fellini’nin emsalsiz hayal gücünü zorlamayı deniyor. Filmdeki kocaman göğüslü kadınlar, eksantrik din adamları Fellini’nin filmlerinden fırlamışçasına nostaljik anlar yaşatırken adeta Fellini’nin ruhunu Cannes’a getiriyordu.

 Bu yıl yarışma filmlerini bir ana tema etrafında toplamak gerekirse aile ve cinsel kimlik teması öne çıktı. Fransız Valeria Bruni – Tedeschi ‘İtalya’da Bir Şato’da ailesini anlatan yarı otobiyografik bir film yaparken, Asghar Farhadi ‘Geçmiş Zaman’da yine bir boşanma öyküsü anlattı. Alexander Payne ‘Nebraska’da ömrünün sonbaharını yaşayan yaşlı bir adamla oğlu üzerine yaptığı yol filminde aile değerlerine eğildi. Japon Kore Eda, doğumhanede karıştırılan iki bebeğin öyküsünde çocuk yetiştirme tarzı üzerine durdu. James Gray ‘The Immigrant’ta Amerika’ya göç eden iki Polonyalı kızkardeşin aralarındaki kuvvetli bağa değindi. 

Festivalin bir diğer onur konuğu bir zamanların seks sembolü Kim Novak’tı.

80 yaşındaki aktris, Alfred Hitchcock’un unutulmaz başyapıtı “Vertigo’nun 66. Festival’de saygı duruşu olarak gösterilişinde, filmin başrol oyuncusu olarak Cannes’a davet edilmişti. Yarışmanın ikincilik ödülünü kazanan Coen Kardeşlerin ödülünü vermek üzere Kim Novak Kapanış Galası’nda sahnedeydi. Ben kendisini Festival Sarayı’nın basına ayrılan 3. katında tesadüfen karşımda bulduğumda tanımakta çok zorlandım. Yine de kendisinden bir imza istemeyi ihmal etmedim.