Cannes’da Coen’lere Büyük Jüri Ödülü

Cannes Film Festivali’nde herkesin favorisi olan ve iki lezbiyenin hikâyesinin anlatıldığı Fransız filmi ‘Adèle’in Hayatı’, beklendiği gibi Altın Palmiye’nin sahibi oldu

Viktor APALAÇİ Sanat
29 Mayıs 2013 Çarşamba

ALTIN PALMİYE LEZBİYENLERİN

Herkesin favorisi, Abdellatif Kechiche’in “Adèle’in Hayatı” beklendiği gibi Altın Palmiye’nin sahibi oldu. Steven Spielberg başkanlığındaki jüri Büyük Jüri Ödülü için Coen Kardeşler’in “Inside Llewyn Davis”ini seçmeleri şaşırtıcı oldu. Jürinin Mizansen Ödülü için sıradan, parıltısız Meksika filminin yönetmenini seçmeleri, En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü Bruce Dern’e vermeleri diğer tartışmalı kararlar. Japon filminin Jüri Ödülü ve Çin filminin En İyi Senaryo Ödülü hak edilmiş ödüllerdi. Bu yazımızda Altın Palmiyeli filmden bahsedip, diğer ödüllü filmlerin eleştirilerini gelecek haftaya bırakıyoruz

 

 

66. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi Abdellatif Kechiche’in “Adèle’in Hayatı / La Vie d’Adèle” adlı Fransız filmi kazandı.

Tüm eleştirmenlerin 20 yarışma filmi arasında en kalitelisi olduğunda fikir birliğine vardıkları bu filmin Altın Palmiye kazanmasında sürpriz yoktu.

Asıl sürpriz, jürinin ikincilik ödülü olan Büyük Jüri Ödülü’nü Coen Kardeşler’in “Inside Llewyn Davis” adlı filmine vermiş olmalarıydı.

İranlı Asghar Farhadi’ye “Geçmiş Zaman / Le Passe” ile En İyi Aktris dalında bir teselli ödülü verilmesi, François Ozon ve Paolo Sorrentino’nun kaliteli filmlerinin ödül listesinde yer almaları tartışılacak. Kendi hesabıma, Coenler’in eşsiz mizahına sahip olmayan, kariyerlerinin en parıltısız, sönük filmlerinden biri olarak gördüğüm “Inside L. Davis”e verilen bu ödülle, jürinin 2-3 filme haksızlık yaptığı kanaatindeyim.

Steven Spielberg başkanlığındaki jüri heyeti, bu ayıplarını kapatmak istercesine Asghar Farhadi’ye verebilecekleri En İyi Senaryo veya Mizansen ödülü yerine, filmin oyuncularından Bénérice Bejo’ya (kendisini de şaşırtan) En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü verdiler. Ve böylece Emmanuelle Seigner’nin “Kürklü Venus/ La Vénus A la Fourrure”deki olağanüstü performansı güme gitmiş oldu.

JÜRİNİN TARTIŞMALI KARARLARI

Bu alışılmamış bir durum değildi. Bu jürilerin, her yıl olduğu gibi, denge tutturma adına, herkes mavi boncuk dağıtma politikalarının bir neticesiydi.

Bence en büyük fiyasko, hiç bir parıltısı olmayan, eleştirmenlerden, Film Français ve Screen International’in yıldız tablolarında en düşük puanı alan filmin, “Heli”nin Meksikalı yönetmenine Mizansen Ödülü verilmiş olmasıydı.

Diğer şaşırtıcı jüri kararı, En İyi Aktör Ödülü’nün Alexander Payne’ın sıkıcı filmi “Nebraska”nın oyuncusu Bruce Dern’e verilmesiydi. “Liberace ile Hayatım / Behind The Candelabra”da iki eşcinseli canlandıran Michel Douglas ve Matt Damon, “La Grande Belleza”da popüler bir gazeteciyi oynayan Toni Servillo bu ödülün favorileri arasındaydı.

Jürinin tartışılmayacak iki kararı ise, ödül listesinde alacaklarına muhakkak gözüyle bakılan iki Uzakdoğu ülkesine haklarının teslim edilmesiydi.

Jüri Ödülü’nü kazanan Japon filmi Kore-Eda Hirokazu’nun “Babasına Bak, Oğlunu Al / Soshite Chichi Ni Naru”sunun ve En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan Çin filmi Jia Zhangke’nin “Günaha Dokunuş / TianZhu Ding”in seçimine hiç kimsenin itirazı olamazdı.

PORNOGRAFİNİN TUZAĞINA DÜŞMÜYOR

Kendisini ilk kez terkedilmiş ve yalnız hisseden Adèle büyük bir depresyonun içine girer, Emma’yla barışmak için teşebbüsleri netice vermez.

Ancak Adèle acısını işine yansıtmaz. Sağlam karakteri sayesinde, tutuyla bağlı olduğu talebeleriyle olan ilişkisini sürdürür.

Yakın planlarla çalışmaktan hoşlanan bir sinemacı olarak Abdellatif Kechiche filmde, iki kadın kahramanının duygularını yüz ifadelerinden, mimiklerinden aktarır. Çok uzun süren sevişme sahneleriyle “Adèle’in Hayatı” belki de sinema tarihinin lezbiyenlerin yaşantısı üzerine çekilmiş en iddialı filmlerinden biri.

Birbirlerini delice seven iki kadın kahramanının tutkuları, ihtirasları, mutlulukları filmdeki uzun seks sahneleriyle dile getirir. Festivalde sansürsüz olarak izlediğimiz bu sahnelerin ne kadarının filmin ticari gösteriminde yer alacağı bilinmiyor.

Filmin gücü Abdellatif Kechiche’in cesur seks sahnelerini pornografinin tuzağına düşmeden, hayatın bir parçası olarak perdeye yansıtması. Yönetmenin gerçekçi, samimi, inandırıcı sinema diliyle öne çıkan filmin, 3 saatlik süresinde tempo hiç düşmüyor. Film, iki sevgili arasındaki sosyal ve kültürel farklıların bir ihanetin tetiklemesiyle, ayrılığı getirdiğini ustalıkla anlatıyor.

YILDIZI YÜKSELEN YÖNETMEN

Fransa, 1987’de Maurice Pialat’nın “Sous le Soleit de Satan”ıyla aldığı Altın Palmiye’den sonra bu ödüle 21 yıl hasret kaldı.

Laurent Cantet 2008’de “Entre les Murs” ile şeytanın bacağına kırdı. 5 yıl aradan sonra, Tunus doğumlu bir Fransız yönetmeni olan Abdullatif Kechich bu ödüle ulaşmanın şerefine ulaştı.

Kechich, 6 yaşındayken, Fransa’nın Nice şehrine göç eden bir ailenin mensubu. Senaryo yazarı-tiyatro ve sinema aktörü Kechiche’in yönetmenliğini yaptığı 5 filmden “L’Esquive” ile 2003”ün En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo Ödülleri’ni kazanmış. “La Graine et le Mulet” ile 2007’de Venedik Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü, Louis Delluc Ödülü kazanan Kechiche’in diğer filmleri “Venus Noir” (2009), “La Fauta á Voltaire” (2000). “Adèle’in Hayatı-Bölüm 1 ve 2” başlığından anlaşıldığı gibi, Kechiche’in hayal gücünü harekete geçirip, filmin devamını yapmaya karar gözüküyor.

François Truffaut “400 Darbe”sindeki çocuk kahramanı Antoine Doinel ismini, fetiş oyuncusu Jean-Pierre Léaud’yu oynattığı diğer filmlerinde de kullanmıştı. Adèle, Kechiche’in Antoine Doinel’i olmaya aday.

Filmin şaşırtıcı iki genç aktrisine gelince.

19 yaşındaki Adèle Exarchopoulos, yaşından beklenmedik bir olgunlukla, terkedilmenin acısını, hata yapmanın bedelini ödemenin pişmanlığını, müthiş bir performansla canlandırıyor. Salya sümük ağlarken, onurunu çiğneyip hayat arkadaşına kendisini affetmesini isterken, kariyerinde kilometre taş değerindeki bu rolle, sinemanın gerçek bir starı olacağını müjdeliyor.

İlk başrolünü “des Morceux de Moi”da oynayan Adèle Exarchopoulos 2007’de “Les Enfantse de Timpelbach’ ile tanındı, 2009’da “Tete de Turc”te oynadı. Aynı zamanda televizyon yıldızı olan aktris “Adèle” ile 9. filmini tamamladı.

Kendisinden deneyimli ve daha ünlü olan Lea Seydoux 28 yaşında. Model ve aktris olan Seydoux, “Les enfants de Timpelbach” (2007) ve “Le Rafle” (2010) filmleriyle tanınıyor. “Adèle” aktrisin 8. filmi.

Önümüzdeki hafta Altın Palmiye’nin dışındaki ödüllü filmlerin eleştirilerini yapacağız.

 

“ADÈLE” HAKKINDA HERŞEY

Tıpkı geçen yılın Altın Palmiye galibi, Michael Haneke’nin “Aşk / Amour”unda, ödülde Emmanuelle Riva-Jean-Lous Tringnand’ın katkılarının altını çizildiği gibi, bu yıl da Abdellatif Kochiche’in “Adèle’in Hayatı / La Vie d’Adèle”deki başarısında iki genç kadın oyuncusunun, Adèle Exarchopou los ile Lea Seydaux’nun başarıları jürinin karar gerekçesine girdi.

Uma Thurman’ın elinden ödülü almak üzere sahneye çıkan üçlü duygularını ifade ederken, Kechiche “Filmim bir ekip işiydi, başardıysak birlikte başardık, Adèle Exarchopoulos “Filmimiz evrensel bir aşk öyküsüydü”, Léa Seydoux “Bizi yakınlaştıran aramızdaki sevgi ile mizah duygumuzdu,” dedi.

Film iki genç kadının tutkulu, ihtiraslı aşklarının öyküsü. Julie Moroh’un 1990’lı yılların çizgi romanı “Mavi Sıcak Bir Renktir / Le Blue est une Couleur Chaude”undan alınan filmin senaryosu, Abdellatif Kechiche ve filme kadın duyarlılığı katan Ghalia Lacroix tarafından müştereken yazılmış. Çizgi roman adını, iki kadın kahramanlarından birinin saçlarını (gözlerine asorti olarak) maviye boyatmasından alıyor.

Orta direk bir ailenin kıza olan lise talebesi Adèle’in hedefi kısa bir üniversite tahsilinden sonra, ana okul öğretmeni olmaktır. İlk cinsel deneyimini sınıfındaki hoşlandığı bir gençle geçirir.

Üniversitede kendisinden yaşça büyük, sanat tarihi öğrencisi Emma’ya rastlayınca hayatı ve yazgısı değişir.

Adèle, kendisinden çok daha, fazla deneyimli, açık fikirli ve özgür ruhlu Emma’nın çekim alanına kendini kaptırır. Emma’yı evvelce gözüne kestiren Adèle, genç kadınla tanışmak için gay bir arkadaşıyla lezbiyenlerin gittiği gece klübünde hayaline kavuşur.

İlk cinsel tecrübelerinden sonra Emma, Adèle’i açık fikirli ailesine tanıştırır, evinde yaşamasını önerir. Emma’ya yaptığı tablolarda modellik eden Adèle, kazandığı tecrübelerle ergenlikten çıktığına, büyüdüğüne, olgunlaştığına karar verir. Emma’nın entellektüel sanat çevresinde kendini çok iyi hisseden Adèle, Emma’nın bir iş ziyaretine gittiği bir gecede hayatının hatasını yapar: Eski flörtlerinden bir erkeğin ısrarlarına dayanamayarak bir kaçamak yapar.

Durumu öğrenen Emma kendisini evinden kovar, hayatından çıkmasından ister.

 

CANNES NOTLARI

  Cannes Festivali’nin ortasında kazananları belli olmuştu: Şemsiye satan Afrikalı göçmenler. Festivalin 12 günlük süresinde, hemen her gün (bazen sağanak şeklinde) yağmur yağdı. Uzun tuvaletli kadınların, şık smokinli beylerin yağmurdan nasiplerini aldığı festivalde, ünlü kırmızı halılar sık sık değiştirildi. Yağmur, iki yıldır festivalin keyfini iyice kaçırıyor.

  Festivali izleyen gazetecilerin sayısının 4600’ü bulmasıyla, Festival Sarayı’ndaki salonlarda yer bulmak oldukça zorlaştı. Hele yağmur altında sıra beklemek bezdirici oldu.

  Coen Kardeşler’in “Inside Llewyn Davis”in seansından önce, sağanak halinde yağan yağmur altında, 1,5 saat beklendikten sonra, önümde 10-15 kişi kalmışken, salonun dolduğu haberi geldi. Aynı akşam (ıslak kıyafetlerimden kurtulup) 1,5 saat daha bekledikten sonra filmi izleyebilenlerin arasındaydım. Film kötü çıkması çabası.

  Festival kurallarına göre, jüri Altın Palmiye Ödülü’ne layık gördüğü filme başka ödül veremiyor. “Adèle’in Hayatı” olağanüstü iki kadın oyuncusu bu kuralın kurbanı oldu.

  70’li yılların müzikhollerinin eşcinsel süper starı piyanist Valontine Liberace’nin genç sevgilisi Scott Thomson ile yaşadığı çılgın yılları anlatan “Şamdanın Altında / Behind the Candelabra” Steven Soderbergh’in HBO televizyon kanalı için yaptığı bir film.

  Liberace’yi oynayan Michael Douglas ile genç sevgilisini canlandıran Matt Damon karşılıklı döktürüyorlar. Genç ve karizmatik bir estetik cerrahını oynayan Rob Lowe onlardan aşağı kalmıyor. Liberace 1987’de AIDS’ten ölmüştü. Film, kanser tedavisi gören Michael Douglas’ın kemoterapi sonrası aldığı ilk film teklifi.