ikincikat’ta Sami’nin “Sürpriz”i

“Nasıl bir şey biliyor musun? Mars’a gidememek gibi. Saklambaç oynarken kanatlarının görünememesi gibi. Şarjından bihaber olmak gibi. Evde bulduğun bir fotoğrafı hatırlayamamak gibi. Hayatımıza giremeyen küçük sürprizler gibi”

Erdoğan MİTRANİ Sanat
22 Mayıs 2013 Çarşamba

Ödenekli tiyatrolar yaz tatilinin rehavetine girmeye hazırlanırken ‘İstanbul Tiyatrosu’nda üretime tam gaz devam ediliyor. Siz şimdi “Bu İstanbul Tiyatrosu da nereden çıktı” diyeceksiniz. Bu terminoloji aslında bana ait değil. Bildiğiniz gibi, tiyatronun “has”ını yaptıkları için genç tiyatroların “alternatif  tiyatro” olarak adlandırılmasının her zaman karşısında olmuşumdur. Geçenlerde Murat Daltaban ile sohbet ederken, DOT’un önemli bir başarısının da İstanbul’un her köşesinde tiyatro adına birbirinden ilginç çalışmalar yapan bu gençlerin önünü açmak olduğunu söylemiştim. “Evet”,dedi Murat, “Bizim misyonumuzun bu aşaması tamamlandı, artık bir ‘İstanbul Tiyatrosu’ var. Bundan sonrası, yüksek öğrenim kurumlarının işi. Yalnız tiyatro eğitimiyle değil, tiyatro şenlikleri, tiyatro festivalleri de düzenleyerek bayrağı devralacak yeni gençlerin yetişmesine ön ayak olmak arık onların görevi olmalı.”

Bu konuda söylenecek iki şeyim var: Birincisi, ‘İstanbul Tiyatrosu’nun bu olağanüstü oluşumunu desteklemeleri için özellikle vâkıf üniversitelerine ve yüksek okullarına sesleniyorum. İkincisi, bundan böyle İstanbul’un genç tiyatrolarından, isim babalığını Murat Daltaban’ın yapmış olduğu şekliyle ‘İstanbul Tiyatrosu’ olarak söz edeceğim.

Evet,  bahardan yaza geçtiğimiz bu günlerde, genç tiyatrocularımız karşımıza yepyeni prodüksiyonlarla çıkmaya devam ediyorlar. Mayıs başlarında Sami Berat Marçalı’nın yazdığı “Sürpriz” ikincikat’ta sahnelenmeye başladı.

1987’de doğan Marçalı’nın ilk yönetmenlik çalışması ikincikat’ta, Philip Ridley’in “Korku Tüneli”nin olağanüstü yorumuydu. Yine  ikincikat’ta yönettiği “Bazı Sesler”, “Disosya” ve “Yalnızlar Kulübü” nün yanında iki Ridley oyunu daha sahneye koydu: Craft’da “Uğrak Yeri” ve yanetki’de “Cam Yapraklar”.  Yazdığı ilk oyun “Deney”le Uluslararası Interplay Genç Yazarlar Festivali’ne kabul edildi. İkinci oyunu “Limonata”yı, 2011’de ikincikat’ta, Murat Mahmutyazıcıoğlu yönetti. Üçüncü oyunu “Yalnızlar Kulübü”nde ışık tasarımından yönetmenliğine bütün ipleri elinde tutan Marçalı,  her şeyiyle kendisine ait bu deneme başarılı olunca dördüncü oyunu  “Sürpriz”in de yönetmenliğini ve konseptini üstlendi.

 

Derin aile ilişkileri

Sami Berat Marçalı, “Limonata”da, çekip gitmiş bir baba, Alzheimer’ın başlangıç evresinde bir anne, ailenin bütün yükünü omuzlayan, tüm sıkıntılarını, tüm sıkışıklıklarını yüklediği çoksatan bir kitap yazan abla ve biri askerde sakatlanan, diğeri de sevdiği kızın ardından gittiği Paris’ten kız başkasıyla evlenince dönen iki erkek kardeşten oluşan bir ailede, bireyler arasındaki ilişkileri ele almıştı. Günümüz kent yaşamının en büyük sorununa, yalnızlığa odaklanan “Yalnızlar Kulübü”nde,  sigortacının babasıyla “konuştuğu” sahnede de aile içi ilişkilere şöyle bir değinen Sami Berat Marçalı, “Sürpriz”de aynı temalara, ancak çok daha katmanlı ve daha derin bir çalışma ile dönüyor.

“Limonata” ile bazı tematik akrabalıklar var. Her iki oyun yazar kız karakterinin etrafında gelişiyor. Her iki oyunda da unutulanları simgeleyen eski fotograflar var. “Limonata” daki Bellek Kaybı / Alzheimer, “Sürpriz”de Unutma / Şarj Cihazı olarak yankılanıyor. İki oyunda yıllardır ortalarda olmayan bir baba figürü var.

“Limonata”nın gerçekçi anlatımına karşın “Sürpriz”,  gerçek ile gerçeküstünün birbirine değdiği o sırat köprüsü gibi incecik çizgide gelişiyor. Kız ile babası arasında, belki Sarı Köşk’de, belki de başka bir yerde bir sorun yaşanmış. Yazar, bu sorunu izleyicisiyle paylaşmıyor. Çünkü bu bir hesaplaşma değil daha çok bir yüzleşme öyküsü ve“Sürpriz”, kesinlikle yaşanmış(?) bir travmanın etkileri ile ilgilenmiyor. Eğer elimize bütün gizemlerin kapısını açacak bir anahtar geçerse, kapı açıldığında aynen Pandora’nın Kutusu gibi içerideki her şey bir daha geri dönmemecesine dışarı çıkacaktır...

Sami bu yüzleşmeyi, yarattığı olağanüstü bir karakterin aracılığıyla gerçekleştiriyor. Yalnız genç kızın görebildiği ve ilk kez karşılaştığımızda biraz da “La Strada”nın Gelsomina’sını andıran bir palyaço olarak algıladığımız bu düşsel karakter, giderek etkilemekte olduğu genç kız gibi kendi de değişime uğrayarak, bilinçaltından, vicdan ve sağduyunun sesine oradan da kızın öteki benliğine dönüşüyor.

Genelde bir ana temaya yoğunlaşan bu tür bir kaç kişilik oyunlarda hep bir oda müzüği tadı bulurum. İşte “Limonata” ile “Sürpriz”,  temanın çeşitlemelerinde önemli farklılıklar gösteriyorlar. “Limonata”nın beş oyuncusu bir kimi zaman birer ikişer, kimi zaman beraberce, bir oda orkestrası olarak çalıyorlar. Oysa “Sürpriz”in dört karakteri sadece tek bir kez, o da seyircilere selâm verdikleri sırada beraber görünüyorlar. Oyunun tamamı kişilerin ikişer ikişer diyaloglarından oluşuyor. Yani iki müzik âletli sonat formu; daha sade, daha yalın, ama daha derin.

Sami henüz 26 yaşında ve birkaç kez genç yaşına karşın, artık ustalık dönemine girdiğini yazmışlığım var. Gençliğin en büyük avantajı, daha da gelişebilecek zamanının olması. Sami de hem yazar, hem yönetmen olarak her gün daha ustalaşma yolunda. Yazdığı başarılı metni, 90 dakika boyunca tempoyu hiç düşürmeden, her diyalogun tadını çıkararak ve çıkartarak, izleyicisinin ilgisini de devamlı ayakta tutarak sahneye koyuyor. Konsept olarak da çok başarılı. “Düşsel” olanı sadece kırmızı bir perde ile ayırmak ve “Gerçek” olayların geçtiği minik mekâna, içinde pişirme ünitesi de olan açık mutfaklı salon ile kızın ofisini, hem de hiç bir sıkışıklık duygusu vermeden sığdırabilmek, deneyimli bir iç mimarı bile kıskandırabilecek düzeyde. Işıklandırma, hele karanlıkta el feneri ile aydınlatmalar çok etkileyici.

 

Başarılı oyunculuklar

Sami’nin “Sürpriz”i dört dörtlük bir toplu oyuculuk gösterisi. Başta, dizi oyunculuğundan ilk kez tiyatroya geçen Seda Türkmen var. Oyunun başından sonuna sahneden hiç çıkmayan genç oyuncu, kızın içsel yolculuğu süresince gelişimini çok iyi veriyor. Oyunun tek erkek karakteri olan sevgilisini canlandıran Aziz Caner İnan’ı “Disosya”dan anımsıyorum. Kız arkadaşının yaşadıklarını anlayamayışında çok inandırıcı. “Kâinatın en Hızlı Saati”nde olsun,  D.T. prodüksyonu “Yanık”da olsun her türlü övgüyü hak etmiş olan Iraz Yöntem,kızın arkadaşını büyük başarıyla canlandırıyor. Hele ikisinin “dağıttıkları” sahne müthiş. Ve tabii ki o “düşsel” karaktere inanılmaz bir gerçeklik katan Defne Halman var. Yorumlayışını anlatmak yetersiz olur. Bu konuda söyleyebileceğim tek şey, oyunu izlediğim gece Defne Halman’ın ilk sahnesi bittiğinde uzun uzun alkışlanmış olduğu. Böyle bir olayla ‘İstanbul Tiyatrosu’nda ilk kez karşılaşıyordum.

“Sürpriz”,  sonuna yaklaştığımız bu tiyatro mevsiminin en güzel sürprizlerinden biri. Mutlaka izlenmeli.

Hepinize iyi seyirler.