Almodovar´dan başlama vuruşu

‘Aklımı Oynatacağım’ Almodovar’ın filmografisinde önemli bir film olarak yer almayacak, ancak dehaların da teneffüse çıkma ihtiyacını hisettiklerini unutmamak lazım. Geleneklerine bağlı, aşırı dindar bir Yahudi ailesini bir kadın bakışıyla anlatan, hümanist film ‘Boşluğu Doldurmak’ köktendinci bir toplumda kadının yerini ve yazgısını sorguluyor. Fransız sinemasının veteran yönetmeni Alain Resnais ‘Henüz Bir Şey Görmediniz’de hayat, aşk, tutku, sinema ve tiyatro üzerine bir bilanço çıkarmayı hedefliyor. Mauriac’ın ölümsüz romanından alınan ‘Bir Kadının Gözyaşı’ Nisan 2012’de kaybettiğimiz Claude Miller’e bir saygı duruşu niteliğinde

Viktor APALAÇİ Sanat
3 Nisan 2013 Çarşamba

32. İstanbul Uluslararası Film Festivali 29 Mart Cuma akşamı Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda kalabalık bir davetli grubunun katıldığı bir ‘Açılış Galası’ ile başladı.

Mehmet Ali Alabora’nın sunduğu gecede, Türk sinemasına uzun yıllar hizmet etmiş dört kişiye ‘Sinema Onur Ödülleri’ verildi.

Cannes Film Festivali’nde İki Altın Palmiye Ödülü kazanmış, festivalde son filmi ‘Lizbon’a Gece Treni’ gösterilecek, Danimarkalı yönetmen Bille August ‘Açılış Töreni’nin konukları arasındaydı. August festival programında yer alan ‘Edebiyattan Beyaz Perdeye’ bölümünün filmlerini takdim etti.

Açılış Galası’nın ikinci uluslararası ünlü siması olan Amerikalı aktris Patricia Arguette, festival programındaki ‘Kadın Hikâyeleri’ bölümünün sunumunu yaptı. Güzel aktris, festivalde gösterilen, Roman Coppola’nın ‘Erkek Aklı’ filminin oyuncusu olarak, geçtiğimiz cumartesi Atlas’taki seansta izleyicileriyle buluştu.

UÇAKTA GEÇEN KOMEDİ

İspanyol sinemasının, ele avuca sığmaz haşarı yönetmeni Pedro Almodovar, kariyerinin başlarındaki kahkaha fırtınası ‘Kika’dan uzun yıllar sonra ‘Aklımı Oynatacağım / Los Amautes Pasajeros’ ile komedi türüne dönüş yapıyor. Karizmatik yönetmenin ‘hafif, çok hafif bir komedi’ olarak tanımladığı bu son filmi, Madrid’den havalanıp Mexico City’ye giden bir uçakta geçiyor.

Havada sorunlar yaşanmaya başladığı anda yolcular uçağın düşeceğini düşünerek en mahrem sırlarını itiraf etmeye başlarlar.

Üçü de homoseksüel olan üç kabin görevlisi, biri biseksüel olan iki pilot, 40’ına merdiven dayamasına rağmen bakire kalan medyum bir yolcu, bankasını dolandırıp Meksika’ya kaçan bir iş adamı, bir kiralık katil, balayına çıkan yeni evli bir çift, karısı ve metresi arasında mekik dokuyan ünli bir aktör gibi renkli kişilikler, alkol, uyuşturucu, cinsellik, ve itiraflarıla dolu bu filmde izleyiciye hoşça vakit geçirtiyorlar.

Bol bol alkol tüketen üç kabin görevlisinin uçak yolcularına ‘I’m so Excited’ eşliğinde konser verdikleri, keyifli, özgün sekans hatırına film izlenmeyi hak ediyor.

Pedro Almodovar, tekrarlara düşmeden, eşcinsel dünyasından seçtiği karakterlerine, lezzetli ve zeki diyaloglar yazmadaki hünerini sergiliyor. Kendisine yakın, Penelope Cruz, Antonio Banderas gibi oyuncuları, kısa rollerinde izliyoruz. Lola Duenas, tecrübesi ile öne çıkarken, Paz Vego güzelliği ile büyülüyor.

‘Aklımı Oynatacağım’ Almodovar’ın filmografisinde önemli bir film olarak yer almayacak, ancak dehaların da teneffüse çıkma ihtiyacını hissettiklerini unutmamak lazım. 

KADIN GÖZÜYLE DİNDAR YAHUDİ TOPLUMU

Festivalin ikinci gününde, İsrail’in bu yıl Oscar adayı, oyuncusu Hadas Yaron’a 2012 Venedik Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getiren, Palm Springs’den “Yabancı Dilde En İyi Film Ödülü”lü ‘Boşluğu Doldurmak / Lemale et Ha’halal” filmini izledik.

Rama Burshtein, tamamına yakını dört duvar arasında geçen bir konuyu, tansiyonu hiç düşmeyen, gerilim temposu yüksek bir sinema diliyle anlatıyor. Senaryosunun, geleneklerine bağlı, aşırı dindar Hasid cemaatini bir kadın bakış açısıyla anlatmasına şaşırmamak lazım.

Zira filmin senaristi ve yönetmeni olan Rama Burshtein, İsrail’in kamera arkasına geçen ilk Hasidik kadın sinemacısı.

Film, evlenme yaşına gelen, itaatkar, naif, iyi huylu bir genç kızın, töre ve geleneklerin baskısı arasındaki bocalama sürecini, duygusal bir bakış açısıyla anlatıyor.

Ailesi 18 yaşındaki Şira’yı, geleceği parlak, genç bir adamla evlendirmenin planlarını yapmaktadır. Ablası doğum yaparken ölünce onun da evliliği ertelenir.

Evin büyük kızının ölümünden sonra ‘Boşluğun Doldurulması’ için damadın baş göz edilmesi gerekmektedir. Annesi Şira’yı yeni dul eniştesiyle evlendirmeye karar verir. İki gencin evlenme kararında haham onayının şart olduğu, dini yasalara harfi harfine uyulan bir ortamda, köktendinci Yahudi toplumu üzerine ilginç bir film izledik.

Bu hümanist filmde, Şira’nın şahsında Yahudi kültürünün bir kadın gözüyle çizilmiş ustalık portresi var. Konusu ve mesajı ile Yahudi köktendinciliği üzerine yapılan en güzel film olan Amos Gitai’nin ‘Kadosh / Kutsal’ gibi ‘Boşluğu Doldurmak’da fundamantalizmin, köktendinci bir toplumda kadının yerini ve yazgısını sorguluyor.

Başarılı oyuncu kadrosuyla, özenle seçilmiş müziğiyle, dinamik kurgusu ve kusursuz mizanseniyle film, mahalli rengi yansıtmada da çok başarılı. 

DOKSANLIK ÜRETKEN USTA

Yeni Dalga akımının kuramcılarından, Fransız sinemasının veteran yönetmeni Alain Resnais’nin doksanında üretkenliğini sürdürdüğünü görmek sevindirici. Sinemayla tiyatroyu harmanlayan, son Cannes Film Festivali’nde yarışan ‘Henüz Bir Şey Görmediniz / Vous N’Avez Encore Rien Vu’ yönetmenin fetiş oyuncularını bir araya getiriyor.

Filmin jenerik yazılarıyla birlikte ünlü bir avukatın oyuncu yazarı Antoine d’Anthac’ın ‘Euriydice’i oynayan tüm oyuncuları tek tek arayarak, yazarın ölümünü bildirmesini ve vasiyeti icabı herkesin yazarın son yıllarını yaşadığı bir şatoya davet edilmelerini izliyoruz. Hepsi de kendini canlandıran bu saygı değer oyuncalardan son arzusu, ‘Eurydice’in genç bir oyuncu kumpanyasının uyarlamasını değerlendirmeleridir. Değişik dönemlerde bu oyunda rol almış oyuncular ezberlerinde kalmış, Yunan mitolojisindeki Orphéé eşi Eurydice’in öyküsünü, videoya kaydedilmiş genç oyuncular ile birlikte seslendiriyorlar.

Aynı diyalogların iki kez tekrarlanması filmi izleyenler için yorucu oluyor, filme alınmış tiyatro konseptli bu film dört duvar arasında geçtiği için yorucu oluyor, statik planlarıyla cazibesini kaybediyor.

Resnais’nin fetiş oyuncularını bir araya getirmedeki amacı, hayat, aşk, tutku, sinema ve tiyatro üzerine bir bilanço çıkarmayı hedeflemesi. Yaşam, ölüm ve ölümden sonraki aşkın tiyatro sahnesinde hala yerinde olup olmadığını sorgulayan A. Resnais, filmin finalindeki müthiş sürpriziyle “biz daha ölmedik, sizleri şaşırtmayı sürdüreceğim” diyor. 

CLAUDE MILLER’E SAYGI DURUŞU

Son Cannes Film Festivali, Fransız Yeni Dalga’sının önemli yönetmeni, festivalin başlamasına bir ay kala ölen Claude Miller’e, son filmi ‘Thérése Desqueyroux  / Bir Kadının Gözyaşı’nı yarışma dışı göstererek saygı duruşunda bulunmuştu. 1920’lerde Bordeaux yakınlarındaki Landres bölgesindeki boğucu burjuva hayatını, kötü bir evliliği olan, sosyal baskılarla baş etmeye çalışan Thérese Desqueyroux’nun öyküsünü anlatan François Mauriac’ın ölümsüz romanını, Claude Miller, Georges Franju’den 50 yıl sonra tekrar beyaz perdeye aktarıyordu.

Geleneksel aile değerlerine sıkışıp kalmış bir kadının zorlu günlerini, zengin toprak sahiplerinin servetlerini ellerinde tutmak amacıyla aralarında çocuklarının evlendirdiği bir dönemde, böyle bir evlilik yapmış, mutluluğu yakalayamamış bir kadının başkaldırışını izliyoruz. Claude Miller’in kadın hakları mücadelesi, özgürleşme ve cinsel serbesti kavramları üzerine anlattığı film, evlendiği erkeğe göre fazla akıllı olan Thérése’in boğucu evliliğinden kurtulmak, hayatını doya doya yaşamak için aşırı yollara sapışını gözlere seriyor.

Tek uğraşı ava çıkmak olan zengin tüccar kocasını zehirlemekle suçlanan kadın, mahkemede beraat etmesinden sonra kocasının ailesi tarafından aşağılanması klostrofobik bir atmosferde anlatılıyor.

Kocayı oynayan Gilles Lelouche, mükemmel bir performans çıkaran Andrey Tatou’nun yanında ezilmemeye çalışıyor.