Küçük mutluluklar

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
6 Mart 2013 Çarşamba

Kimi gün hava güneşli ama serin, kimi gün ise kapalı ama ılık. Yalancı bahar misali; hem doğayı, hem de ruh halimizi alt üst ediyor. Geçen gün kaldırımda çiçek satan Çingenelerin birinin elinde koca bir mimoza buketi görünce şaşırdım. Gerçi biraz düşününce şubat sonunda çiçek açtıklarını anımsadım.

Nedense bana göre mimoza vazoya yakışmayan bir çiçektir. Onun güzelliği bahçelerde, doğanın içindedir. Tabii çevreye inanılmaz kokusu yayıldığında içimden; ‘ne işim var şehirde. Şimdi Ada’da olmalıydım’ diye geçirdim. İnşallah önümüzdeki günlerde ivedi zorunluluklar çıkmazsa, Ada’ya mimozaları görmeye gideceğim.

İvedi diyorum çünkü doğanın bir başka gerçeği büyüklerin yitirilmesi; kısaca son görevler…

Çok sık kullanmamakla beraber, Facebook’a girdiğimde liseden bir arkadaşımdan gelen yazıyı okudum, ‘torunlarımı geldi diye sevinirken peşpeşe birer birer anneleri yolcu etmeye başladı bizim kuşak… Gülderen’imin  annesi sevgili Füruzan teyzemi kaybettik dün… Son 1,5 senedir yatağa mahkum olmuştu. Başucunda torun resimleriyle göz göze yatıyordu. Ziyaret kısmet olmadı… Bugün yarın derken acı haberi geldi.’ Tanrı sıralısını versin tabii. Ama gündelik telaşların arasında  yaşça büyük olan sevdiklerimizi ziyaret etmeyi de unutmamak gerek.

*** 

Yoğunluklar, yorgunluklar veya sıkıntılar düşünmediğimiz küçük mutluluklarla dengeleniyor. Mesela, bir davete gideceksiniz. Giysileriniz askıda, ayakkabı kılıfından çıkmış hazır, el çantanız biraz zor kapanıyor ama olsun, iki çift çorap, giyerken kaçarsa diğeri yedekte dursun…

Makyajınız bitmek üzereyken eliniz kayar, gözünüz sulanmaya başlar; tayyörün eteğini giydiniz; hayır giyemediniz çünkü tam kapanmıyor; hesapta olmayan yardımcı aksesuarlara başvurdunuz; ceket tamam ama arada terlemeye başladınız. Sevgili eşinizden bileziğinizi kapatmasını istediniz. Önce yakın gözlüklerini ağır ağır takmasını izlersiniz; kanca bir türlü halkaya girmez… Neyse sonunda hazırsınız.

Söz konusu davet bir kokteyl. Dostlarınızla hoşça vakit geçirirsiniz. Ancak iki saat ayakta durduktan sonra topuklu ayakkabılar, ‘kalk gidelim’ demeye başlar… Gece tadında sona erer ve evinize dönersiniz. Arabadan  inip dairenize girme süresi geçmek bilmez. Paltodan önce ayakkabılarınızı çıkartırsınız… Ohh.. Sonra gerisi gelir. Ev kıyafetinize büründüğünüz zaman hissettiğiniz o rahatlık! İşte böyle küçük mutluluklardan da keyif almak lazım.

***

Beki ve David Almaleh’in Şalom yaşantımda çok ayrı bir yeri vardır. Onlar Gözlem Sanat Galerisi’nde eserlerini sergilediğimiz ilk ‘ebru’ sanatçılarıdır. Emeklilik yıllarında ebru çalışmalarına gönül veren Beki ve David Almaleh’le dostluğumuz hep devam etti. Sevindik, meraklandık. Nitekim tesadüf eseri, David Bey’in bir rahatsızlık geçirdiğini ve halen fizik tedavisi için Or-Ahayim’de olduğunu öğrendim. Geçmiş olsun dileklerimizin yanı sıra David Bey’i her zamanki gibi dimdik ayakta görmeyi temenni ediyoruz. Güvenli ellerde olduklarından eminim.