Kitapların ardından: Yaşamın kırılganlığı

Selim Çiprut’un kendi yaşamından geniş bir kesit sunduğu, kişisel gözlem ve deneyimlerine dayanarak günümüzde kaybolmakta olan dostlukları yansıtan romanı ‘As Maça’ neredeyse çocukluk yıllarından başlayarak kırklı yaşlara kadar hiç ayrılmayan dört (erkek) arkadaşın çokça eğlenceli, sonu hüzünlü bir hikâyesi

Tufan ERBARIŞTIRAN Sanat
19 Aralık 2012 Çarşamba

İnsan yaşamında birçok kez çelişki, keder, onur, sevinç ve mutluluk vardır. Bunların her biri sürprizler eşliğinde kendini gösterir, bazen ansızın ortaya çıkar, sonra yeniden belirir. Yaşamın maneviyatı, yüksek inanç duygusu, kişinin Tanrı’yla olan duygusal iletişimi böyle bir süreçte anlam kazanır.

İnsanın varoluş nedenlerinden biri de sosyal bir canlı olmasında yatmaktadır. Çevresini değiştirmesi, yaşadıklarına bir anlam katması, duygu ve düşüncelerini derinleştirmesi ile gerçekte kim olduğunu bilmesi söz konusu olacaktır.

Selim Çiprut kendi yaşamından geniş bir kesit sunduğu, kişisel gözlem ve deneyimlerine dayanarak günümüzde kaybolmakta olan dostlukları yansıtan bir roman yazmış. Onun bu içten yazılmış, samimi paylaşımı ile dile getirdiği yaşamı herkese örnek aslında. Hangimiz dostlarını iyi tanıdığını söyleyebilir ki? Hangimiz kendi yaşamını sergileyebilir, anlatabilir? Buna hangimiz cesaret edebilir? Neredeyse çocukluk yıllarından başlayarak kırklı yaşlara kadar hiç ayrılmayan dört (erkek) arkadaşın çokça eğlenceli, sonu hüzünlü bir hikâyesidir, ‘As Maça.’

Romanda yer alan karakterler üzerinde yazar fazla bir oynama yapmadan, her birini aslına uygun, olduğu gibi anlatmış. Bunu da onların tavırlarından, konuşmalarından, küfürlerinden, birçoğumuzun kendi yaşadığı deneyimlerin benzerliklerinden anlıyoruz. Roman tamamen dostluk, arkadaşlık, paylaşım üzerine kurulmuş diyebiliriz. Bu anlamda unutulan bazı değerleri yeniden anımsamamızı sağlıyor. Sözgelimi, Selim bir Yahudi’dir. Ancak üç arkadaşı bu ‘farkı’ hiç önemsemez ve onun Bar Mitsva törenine bile katılırlar. Hepsi dinî kurallara uyar ve havrada kipa takar. Onların aileleri de bu dostluğu onaylamaktadır.      

Selim biraz içine kapanık, babasının  (Leon) sözünden çıkamayan, sakin, ağırbaşlı bir çocuktur. Annesi Suzi ise daha sevecen, oğluna düşkün bir kadındır. Emre koyu Fenerbahçeli, müziği seven, sanatçı bir kişiliğe sahiptir. Selim başta Fenerbahçelidir, (arkadaş kurbanı böyle olunuyor demek ki… t.e.) sonra Metin onu Galatasaraylı yapar. İlyas ise isyankâr, sinirli, hayli dağınık biridir.

Lise yılları haşarılıklarla dolu geçer, birbiri ardınca yaşanan komik olayları okuruz. Romanı okurken belleğimize ünlü ‘Hababam Sınıfı’ geliyor.

İlyas nereden duymuşsa, Yahudilerin kuyruklu olduğunu düşünmektedir. Aslında bu bile işin trajik-komik yanıdır… 

Roman tamamen yazarın paylaşımı, samimiyeti, yaşadıklarını anlatmaya yönelik bir anlayış sonucu yazılmış. Karakterlerin çocuksu tavırları, büyüdükçe de değişmeyecektir. Onların şakalarını, evliliklerini, en kötü günlerinde bile birbirlerinin yanında olduklarını biraz hüzünlenerek, biraz da gülerek okuyorsunuz.

İnsanî değerler içinde yardımlaşmak, paylaşmak çok önemlidir. İlyas’ın kardeşi Miray’ın balkondan düşürdüğü oyuncak bebeği çukurdan çıkarmak için dört kafadar bir plan yapar ve hep birlikte oyuncak bebeği güçlükle de olsa çıkarırlar. Bunların hepsi tatlı duygularla, hepimizin içindeki o uyuyan ‘çocuğu’ heyecanlandırmaya yönelik paylaşımlardır. Roman kim olduğumuzu sorgulamaya, en son ne zaman birine iyilik yaptığımızı anımsatmaya yönelik bir anlayış içermektedir. Selim’in annesi kansere yakalanmıştır. Selim ise doktordur. İşte bir sürpriz daha! Kendi annesini bu amansız hastalıktan kurtaramaz. Kore’de Dünya Kupası turnuvasını izlemeye giden arkadaşları ilk uçakla Türkiye’ye dönerler. Romanın bu bölümleri hayli duygusal yazılmış diyebiliriz. Ancak yeni tanıştığı kız arkadaşının adı, Suzi’dir. Bir sürpriz daha…

Yaşamda ne zaman neyle karşılaşacağımızı asla bilemeyiz. Ansızın gelen bir kaza haberi, bir hastalık, sevdiğimiz birini kaybetmek… Bunların hepsi yaşamın acı gerçekleridir. Bazen hiç ummadığımız bir anda çok değişik duygular yaşayabiliriz.

Selim bir süre sonra Suzi ile evlenir. Arkadaşları onları Amerika’ya balayına gönderir. Metin’in yazdığı bir not vardır. “Şimdiden iyi eğlenceler diliyorum. (…)   Bu arada Selim, sakın kumarhanelere kapılıp Suzi’yi ihmal etme. Monaco’da olmamıştı ama Vegas’ta neden As Maça olmasın. Sizleri seviyorum, iyi eğlenceler. Metin. ‘ (s/177) Selim masada oyunun son aşamasında As Maça bekler. Ancak yine gelmez. Şu sözleri anlamlıdır. “Bir gün gelecek, gör bak.’’ (s/180)  Romanın sonunda bunun ne olduğunu anlıyoruz… 

Selim başarılı bir beyin cerrahı olmuştur. Metin finans işinde yükselir ve İlyas’la ortak bir fabrika yönetirler. Emre ise tanınmış bir pop şarkıcısı olarak sürekli gündemdedir. İşler iyidir, yaşamları arada bir inişli çıkışlı olsa bile başarılı olmaları nedeniyle tüm sorunların üstesinden gelirler. Hangi konuda olursa olsun, sıkıntıları ya da sevinçli anlarında daima birbirlerinin yanında olurlar. Arkadaşlıkları kardeşlikten öte olmuştur. As Maça gelmese de yaşamın onlara sağladığı güzellikler, olanaklar ve şanslar sürmektedir. Ancak yaşam hep böyle gitmez… 

Metin’in, Selim’i de yanına alıp maçlara götürmesi, orada yaşananlar, maçların sonuçları… Roman boyunca görüyoruz ki kişiler işinde/mesleğinde ne kadar başarılı, ekonomik yönden sağlam, iyi eğitimli olsalar bile tüm bunlar içlerindeki ‘çocuğu’ ortaya çıkarmalarına engel değildir. Bir fırsatını bulduklarında yapılan şakalar, karşılıksız yardımlar, yaşanılan komik olaylar… Yazar tüm bunları tanıtmaya yönelik bir anlayışla karşımıza geliyor. Her şey renkli, alacalı bulacalı, göze hoş görünen bir fotoğraf sunmaktadır. Uzun yıllara dayalı dostlukların hangi olaylarla pekiştiği, nasıl sağlam kaldığı, insanların zor anlarında yanlarında bir dostunu gördüğünde ne kadar çok mutlu olduğunu anlıyoruz. Romanın bu kurgu ve anlayış içinde yazıldığını söyleyebiliriz. Her satırında kendinizi yaşanılan olayların içinde gibi hissediyorsunuz. “Benim böyle sağlam, güvenebileceğim, her zaman yanımda olacağına inandığım kaç dostum var?’’ sorusuna yanıt arıyorsunuz. Zaten roman bu türden sorulara yanıt arayan bir amaca sahip. Sosyal bir canlı olan insanın aile ve dostluk gibi önemli bir yapıyı nasıl kurduğuna, bu yapıyı nasıl koruduğuna tanık oluyorsunuz.

Selim Çiprut günümüzde unutulan bazı insanî değerleri karşımıza getiriyor. İnsanı insan yapan sadece kişisel başarısı değildir. Ekonomik kazancı, mal varlığı, makamı, hatta diploması bile yeterli değildir onu insanî değerlerle buluşturmaya. Önemli olan insanın çevresiyle uyum içinde yaşaması, aile kurması ve bunu sürdürmesi, ihtiyacı olanlara yardım etmesi, dinsel inancını sürdürmesi, yeni dostluklar kurabilmesidir. Bu dört insan farklı karakterlere sahip olmalarına karşın, her konuda yardımlaşmaları onları daha da yüksek bir maneviyata yöneltmektedir. As Maça’nın kime nasıl geleceğini bilemeyiz. Üstelik ne zaman geleceğini de…

Metin’in beyninde kötü huylu bir tümör belirir. Selim buna çok üzgündür. En yakın dostlarından birini kaybetmek üzeredir ve bunu kabullenmek istemez. Ancak mesleğini de yapmalıdır. Diğer arkadaşları da üzgündür… Ancak çaresizdirler.

Romanın sonlarında Metin’in baktığı albüm hepimizin yaşamını sergilemektedir. Çocukluktan başlayarak yaşanılan anılar, her biri bir film karesi gibi karşımızdadır. Lise yıllarında okul takımının kalecisi olan Selim için şunları söyler Metin: “Elleriyle bize hayat vermişti o gün biliyor musun?’’ (s/279) Selim bu kez elleriyle arkadaşını kurtarmaya çalışacaktır. Yaşamın ona yüklediği, altından kalkınması güç bir sorumluluktur bu.

Metin vasiyet gibi bir mektup yazar. Bir iskambil kâğıdını da zarfın içine koyar. Selim’e verirken şunları söyler. “Bunu nerede ve ne zaman okuyacağını en iyi sen bilirsin Doktor.” (s/282)

 Metin ameliyattan sağ çıkamaz. Ne yazık ki vefat etmiştir. Selim onun verdiği zarfı açıp geride kalan dostlarına okumaya başlar. Evet, bu bir veda mektubudur. “Sevgili dostlarım, bunu okuyorsanız artık aranızda ben yokum. Gitmeden evvel hissettiklerimi sizlerle paylaşmak istedim’’ (s/284) Mektup hüzün dolu sözlerle devam eder…

Mektubun içinden bir As Maça çıkar. Üzerinde “Bu sefer geldi doktor!’’ yazmaktadır. Hani şansın, acının, güzelliklerin ne zaman geleceğini bilemeyeceğimiz gibi…

‘As Maça’ yaşamın iki farklı yüzünü tanıtan, bizi biz yapan değerleri anımsatan, dostlukların önemini dile getiren bir roman.