Hayalet Şehir

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
1 Kasım 2012 Perşembe

Kurban Bayramı’nın Cumhuriyet Bayramıyla ard arda gelmesiyle, resmi altı gün, gayrı resmi on günlük bir tatil yaşadık. İstanbul neredeyse 20 milyon nüfuslu bir şehir. Kimileri köylerine kurban kesmeye, kimileri şehir dışında oturan büyüklerinin ellerini öpmeye gitti. Kısır çevremde Vietnam/Kamboçya, Küba ve Meksika sahillerini yeğleyenler iklim açısından çok doğru bir zamanlama oluşturdular. Güney sahilleri ve Kıbrıs İstanbul’dan gelenlerle dolup taştı. Buna rağmen şehir yine de insan seliydi.

***

Yaz bitiminde zamansız ayrıldığımız için, eşimle eksik kalan bir misyonu tamamlamak istercesine, bayram tatilini Büyükada’da geçirdik. Daha doğrusu önceden internet sitelerinden hava durumu ile ilgili haberleri araştırdık. Her birinden değişik veriler alınca, ‘yağsa bile toprak güzel kokar’ diyerek toparlanıp Kabataş’tan motora bindik. Yerimize oturduktan sonra etrafıma baktım. Farklı anlamda olsa da, kendimi bir kez daha ‘azınlık’ grubunda buldum. Motor kaç yolcu alıyordu, bilmiyorum ama binenlerin büyük çoğunluğu üç dört çocuklu turistlerdi. Her şeye rağmen iyi ki gittik. Gerçek Adalı iseniz, kalabalıktan sıyrılıp kendinize daha sakin köşeler veya yürüyüş yolları bulmanız sorun değil. Henüz kış saati uygulaması başlamadığından gün ışığında Heybeli’nin üzerinden batan güneşi izlemek doyumsuzdu. Gece turistler el etek çekince, Ada kendi özüne döner. O zaman da çay içmek için açık olan tek yer belediyenin kahveleridir. Dolunay (belki tam değildi) bize bayram hediyesi oldu.

***

Tüm olumsuz gelişmelere karşın, Ada da bazı yeniliklere açık. İskele çıkışından saat kulesi yönüne gidildiğinde sıra sıra dondurmacılar yer alır. Acil durumlarda sahibini tanıdığımız birinin dükkânına girer, mola veririz. Teknolojinin üstün başarıları arasında yer alan ‘sensörlü tuvalet’lerden burada da bulunuyor. Nedense sisteme bir türlü uyum sağlayamadım. Son derece atik davranmak gerekiyor. Kapıyı kapatıp klozete oturana kadar ‘tak’ ışık sönüyor. Bir takım hareketler yapınca tekrar yanması gerektiğini biliyorum ama benim sporculuğum başarısız. Hayalet şehir gibi karanlıkta oturuyorum. Işık yanınca koş ellerini yıka. Sıvı sabun avucunuza dolar, bu sefer musluktan su gelmez. İki elinizi birden sabunlayıp durulamak ciddi bir zamanlama gerektirir. Işık hala yanıyorsa kâğıt mendili yakalayıp kurulanmak da ayrı bir meziyettir. Belki de bu yüzden girdiğim bütün ‘sensörlü tuvalet’ler pırıl pırıldır. İnsanlar oyalanmaya vakit bulamadıklarından kirletemiyorlar herhalde.

***

Cumhuriyet Bayramı kutlamaları Ada’da farklı bir coşku ile yaşandı. Halk törene katıldı. Heybeliada’dan gelen askeri bando ayakta alkışlandı. Görülmeye değer bir başka olay da meydanda toplanan kalabalık arasında, Rum İlkokulundan küçücük altı öğrencinin İstiklal Marşını baştan sona kadar büyük bir ciddiyet içinde söylemesiydi. Bayramlar küçük yerlerde her zaman daha farklı hissedilir. Daha nicelerine…

***

Bayramın son günü çıkan lodos fırtınası nedeniyle motorlar işlemeyince kalkan ilk Şehir Hatları Vapuruna binerek şehre döndük. Tabii bu arada dört gözle pastırma yazını bekliyorum.

Biz burada hava şartlarını sakin atlatırken, ‘Sandy’ kasırgası yüzünden New York’ta mahsur kalan dostlar da sıkıntılı saatler geçirdi. Bir kez daha görüyoruz ki, doğadan güçlüsü yok.