Kitapların ardından: Odessa Öyküleri

"Yapıtımı bitirmeme izin verin"

Tufan ERBARIŞTIRAN Sanat
5 Eylül 2012 Çarşamba

İzak Babel kendine özgü anlatımı, alaysı temalar içeren dili ve gerçeklere dayalı konuları yazmasıyla tanınır. Yaşadığı çevreyi, tanık olduğu olayları, Odessa’nın o dönemi üzerine ‘içerden’ bir bakışla, ironik bir yapıya büründürerek anlatır. Yahudilerin söz konusu dönemde yaşadıklarını, Odessa’daki olayları, renkli kişilikleri dile getirir.

İzak Babel’in kendi yaşamı gizemlerle doludur, nerede neler yaptığı tam olarak bilinmez. Evlilikleri, aşkları, maceraperest tavırları, sıkça çıktığı geziler... Her şey bir bilinmezliğin ardında saklıdır. İ. Babel gönlünce yaşamış, eğlenmiş, gezmiştir. Ne yazık ki sonu dramatik olmuştur.

Bazı edebiyat eleştirmenleri Kafka ile Babel’i karşılaştırır, ikisi arasında bağlantı kurmaya çalışır. Kafka’nın içe dönüklüğü, kendi içsel yapısının dıştaki sosyal düzenle olan çatışkısı, anlatımın çetrefilli olması, olayları tek bir pencerenin ışığında genişleterek dile getirmesi onun ne kadar iyi bir yazar olduğunun kanıtıdır. Öte yandan Kafka kendine bile soğuktur, yalnızdır. İzak Babel ise, renkli kişiliği, maceraperest yaşamı, sayısız aşkları, bilinen üç evliliği, hareketli, neşeli tavırları ile tam anlamıyla Kafka’ya zıttır diyebiliriz. Onun kahramanları da tıpkı kendisi gibi coşkulu, heyecanlı, gezmeyi seven, ateşli ve isteriktir. Ancak her ikisinin de ortak özelliği (Yahudi olmalarının) dışında,  Kafka yaşadığı çağın yapısı gereği, aydınlanmacı bir tavır içindeydi. Babel daha çok Yahudilere uygulanan kısıtlamalar, yaratılan hoşnutsuzluk ve haksız yere verilen cezalar üzerine yoğunlaşmıştı. Unutmayalım, Kafka yatağında ölmüştü. Babel ise, 15 Mayıs 1939’da tutuklandı. 6 Ocak 1940’ta gece yarısından sonra kurşuna dizildi. Suçu büyüktü: Yahudileri kışkırtmak/sorunlarını dile getirmek, kurulu düzene karşı gelmek, yazdıklarıyla iktidarı aşağılamak... vb. On yıllarca ismi arşivlerden bile silindi, yok sayıldı, bir hayalet gibi belleklerde kaldı. Nihayet 1960’lara doğru yeniden anımsandı. Kurşuna dizilmeden önceki son sözleri yürek burkan, insanı hüzünlendiren, ancak gerçek bir aydının söyleyebileceği sözlerdi. Henüz kırk beş yaşındaki bu yazar, “yapıtımı bitirmeme izin verin” diyordu. Dinlemediler, emir verilmişti bir kez. Aynen uygulandı.

Kitaptaki öyküleri üç bölüm halinde inceleyebiliriz. Birinci bölümde onun ergenlik diyebileceğimiz dönemde yazdıklarıdır. Bu öykülerde fahişelik, kürtaj, yasak aşklar ve evlilik, cinsellik, Hıristiyanlık, sosyal düzendeki sıra dışı ilişkiler anlatılır. ‘İhtiyar Şloyme’ onun ilk (1913) öyküsüdür. Ancak karakter ve kişilik tasvirleri, öyküdeki kişilerin canlı tanıtımı hayli çarpıcıdır. “Gözleri hep ıslaktı. Kirli, buruş buruş, ufacık yüzünü, tarak yüzü görmemiş sarıya çalan sakalıyla karmakarışık, gür saçları çevrelemişti  ... Zayıf, yaşlı kemiklerini ısıtmak; yağlı, lezzetli bir parça et yemek onun için hazların en büyüyüydü. s/35”

 Öykülerin özelliği

Babel, birçok Rus yazarı gibi küçük ve sıradan insanların büyük dünyalarını anlatır. Onun öykülerinde karakterin öne çıktığı, kurguyu ve konuyu sırtladığı pek görülmez. Babel, karakterlerin konuşmalarını, onların kişiliklerini okurla paylaşırken, her birinin ruhsal yapılarını gözler önüne serer, yaşadıkları dönemi anlama olanağı sunar. İlk dönem öykülerinde gerçeğe dayalı, o günlerin sosyal düzeni üzerine tanık olduklarını yansıtan olayları kaleme alır. Yine ilk yazdığı öykülerde ‘dışarıdan’ bir gözle olayları gözlemleyen, okura yönelik ders niteliğindeki anlatımı dikkat çekicidir.

İkinci bölüm öyküleri daha olgun, alt yapısı sağlam, bazen karakterlerin öne çıktığı metinlerdir. Odessa’nın varoşlarında Yahudilerin ezildiği, birçoğunun dışlandığı, horlandığı bir fotoğraf sunar bize. Aynı fotoğrafın içinde Yahudi haydutlar, onların yaptığı yasadışı işler de anlatılır. Hatta bu bölümdeki anlatımın hahamlar, tefeciler, yoksulluk ve siyasal yapı üzerine yığıldığını da söyleyebiliriz. Bu arada Getto yaşamını yansıtan canlı bir anlatıma tanık oluruz. Yahudiler kendi içlerindeki sorunları aşmak, ‘dışarıyla’ buluşmak için çaba gösterirler. Öte yandan siyasi iktidar ve geleneksel yapının katılığı, tarihsel sürecin işleyiş biçimi onlara bu olanağı pek tanımamaktadır. “Denizciye benzeyen bir Yahudi gelmiş, içinde sürpriz olan bir şişeye değil, bir insana ateş etmişti. Başka söze gerek var mıydı? s/169”

Çizgi romanlardaki karakterler buluruz onun öykülerinde. Her biri karikatürize edilmiş, komik, alaysı, ironik, bazıları groteks tiplerdir diyebiliriz. Onların düşünceleri ve siyasal yapılarından ziyade, günlük yaşamdaki hareketleri, farklı söz ve davranışları öne çıkar. Karakterlerin yaşam biçimleri, istekleri, hobileri, paraya olan düşkünlükleri, bazı alışkanlıkları ilginçtir. Bu doğrultuda bir tür ‘yansıtmaya’ dayalı, ‘transparan’ geçişleri anımsatan, kişilik – karakter çatışkısına yönelik bir anlatımın öne çıkardığı bir yazardır, İzak Babel. “Ve işte ben de burada, Tanrı’nın Sina Dağı’nda yanmakta olan çalıların içinden konuştuğu gibi konuşacağım. s/173”

Yazar iyi bildiği, doğup büyüdüğü, Odessa’yı biraz mizahi gözlükle, insanı güldüren, öte yandan o kentin ‘öteki yüzünü’ dile getiren barok bir tablo sunar. Öykülerdeki keskinliğin yanı sıra bir dantel gibi örülmüş içsel ve ruhanî bir yapının dokusunu da bulmanız olasıdır. Öykülerdeki anlatım samimi iki dost arasında geçen konuşmaları anımsatır. Sözler anlaşılır, net ve akılda kalıcıdır. Onun öykü metinleri rahat okunan, karakterlerin gözümüzde canlandığı, içimizden biri gibi olan kişilikleri tanımamızı sağlar.

Son bölüm öyküler ise öncekilere göre daha edebi bir tutarlılık içinde yazılmıştır. Yazarın çocukluk gözlemlerine dayanan, onun kişisel yaşamının izlerini taşıyan/yansıtan öykülerdir. Babel belleğini kendi geçmişine yöneltir, unuttuklarını, gözden kaçırdıklarını yeniden anımsar ve bunları bizlerle paylaşır. “Yahudi mi, Rus mu? Üzerimi aramayı sürdürerek karşılık verdi köylü: Rus... Keşke haham olsaydı. s/302”

İzak Babel gerçek değeri çok sonradan anlaşılmış, yetenekli ve yaratıcı bir yazardır.