Şema ve maneviyat

Yahudilik öğreniminin başında bir öğrenci olarak Keriat Şema’nın (Şema duasının) önemine değinmek istiyorum. 38 yıllık yaşamım boyunca beni bu süreç kadar derinden etkileyen ve yaşamımın anlamını anladığım bir dönem olmamıştı

Kavram
5 Eylül 2012 Çarşamba

Babamın tefilin takıp sabah duasını yaptığı ve rahmetli büyükbabamın Şabat sofrasında Kiduş okuduğu bir ortamda büyümeme rağmen, inancı kuvvetli ancak seküler dünyanın doğruları arasında gelgitler yaşayan, Yahudiliği tam manasıyla bilmeyen bir kişiydim. Bugünlerde öğrenmeye çalışıyorum.

Bir hikâyeyle birlikte farkındalığım yön değiştirdi. Yaşamımız boyunca sürekli hedeflere koşuyoruz. Daha yüksek mevki, daha iyi bir ev, daha lüks bir araba, daha güzel olma benzeri birçok fiziksel ve maddi hedeflerimiz var. Bunlar iyi ancak ruhumuzu yeterince besliyor muyuz? Ya da bu dünyada neden var olduğumuzun farkında mıyız? Yahudilik gibi zorlu, bir o kadar da kutsal bir görevi üstlendiğimizin farkında mıyız? İşte beni etkileyen o gerçek hikâyeyi paylaşmak istiyorum.

“İsrail’de bir kadın, genç yaşta kocasını kaybeder ve küçük kızıyla hayata tutunmaya çalışır. Öyle fakirdirler ki yiyecek almaya dahi paraları yoktur. Bir cuma sabahı genç kadın yakındaki bir manava giderek utana sıkıla, manavdan arkada kalmış, çürümüş meyve sebzeleri kendisine bedelsiz verip veremeyeceğini sorar.

Adam izin isteyerek beklemesini söyler, içeri girer. Döndüğünde elleri kolları dükkânın en taze meyve ve sebzeleri ile doludur. Kadın, şaşkınlık, mahcubiyet ve büyük bir mutlulukla adama minnettar olduğunu belirtir. Manav bundan sonra her cuma sabahı kendisinden haftalık meyve sebze ihtiyacını karşılamasını söyler.

Yıllar geçer, kadın her hafta manavdan ihtiyaçlarını temin eder. Hatta manav zaman zaman maddi yardımda da bulunur.

Yıllar sonra kadının kızı evlenir. Damat bu değirmenin suyunun nereden geldiğini merak eder. Kız kocasına her şeyi açıkça anlatır. Ancak damat bundan rahatsız olmuştur. Bu yardımların kesilmesini, kendisinin onlara rahatlıkla bakabileceğini söyler. Kadın o cuma manava yılların minnettarlığıyla teşekkür etmeye ve yardıma artık ihtiyacı olmadığı söylemeye gider. Manav da kabul eder.

Ertesi cuma yılların alışkanlığı ile hatır sormaya manava gittiğinde kepenklerin kapalı olduğunu görür. Merak içinde yandaki esnafa ne olduğunu sorar. Esnaf, adamın mafya tarafından öldürüldüğünü söyler. Kadın şaşkınlık içinde nasıl olur da bu kadar iyi bir insanın mafya ile ilişkisi olabilir diye mırıldanırken, yandaki esnaf, adamın aslında karanlık işleri olan ve manav dükkânını paravan olarak kullanan bir kişi olduğunu söyler.”

İşte bu hikâye beni çok etkiledi. Bu hikâyede sadece mitsva’lardan biri olan tsadaka’nın gücünü görüyoruz. Tsadaka verdiği sürece Tanrı böyle bir adamın canını dahi korumuştur. Tsadaka vermesinin kesilmesiyle birlikte herhalde onu koruyacak başka bir mitsva’sı kalmamıştır. Mitsva’ların büyük değerini biraz olsun kavramak ve bize verilen eşsiz Tora’nın tadını almak için öğrenmek gerekiyordu; ben de bunu yapmak istedim.

Şema ile bütünleşmek

Bir Yahudi’nin yaşamının en anlamlı anları Şema ile bütünleştiği anlardır. Her sabah ve akşam gözlerimizi kapatır, Şema okuruz. Aşem Tek Tanrı’mızdır. Yeni bir güne başladığımızda, gözlerimizi karanlık geceye kapatmadan önce, Yom Kipur’un doruğunda ve nihayet fiziksel yaşamımızın sona yaklaştığı anda hep Şema ile bütünleşir, o kutsal sözlere sığınırız.

Rabi Akiva’nın dünyamızdaki varlığı çok dokunaklı bir şekilde sona ermişti. Romalıların Tora öğrenimini yasakladığı dönemde yaşayan bilge Rabi Akiva Tora öğrenimi verdiği için tutuklanmış ve halkın önünde derisi yüzülerek katledilmiştir. O sırada Rabi Akiva, yüzünde bir gülümseme ile Tanrı’nın hâkimiyetini görenleri hayrete düşürecek şekilde neşeyle haykırır. Bu korkunç ölüm şekline karar veren Turnus Rufus hayretler içinde bu ifadenin sebebini sorar. Rabi Akiva  “Şema Tanrı’nın hâkimiyetini ve emirlerini tüm ruhumuzla, canımızla kabul ettiğimiz kutsal sözlerden ibaret. Hep düşünmüşümdür, Tanrı’ya bu seviyede hizmet edebilecek düzeye gelebilecek miyim diye. Şimdi Tanrı bana bu şansı verdi, onu neşeyle kucaklamayayım mı?” der ve ölmeden önceki son sözlerini söyler “Şema Yisrael Aşem Elokenu Aşem Ehad.”

Peki, neden Tanrı’nın Tek’liğini her gün iki kez vurgulamamız gerekiyor? Tanrı’nın Tek’liğini vurgularken aynı zamanda hiçbir şeyin Onunla karşılaştırılamayacağını ve Ondan bağımsız var olamayacağını vurguluyoruz. Tanrı’ya sadece inanmamız yeterli değil çünkü biz inansak da inanmasak da Onun gücü değişmiyor. Tanrı bizden bundan fazlasını istiyor. Onu kral olarak ilan etmemizi istiyor.

Yahudilikte diktatör ile kral arasında büyük bir fark vardır. Diktatör hoş görülsün veya görülmesin isteklerini dayatır. Ancak Yahudilik tarihinde kral bu unvanı saygıyla ve yönetilenin arzusuyla alır. İşte bu bağlamda Tanrı bizim sahibimiz olmak yerine kralımız olmak istiyor. Nasıl bir çocuk babasından çekinir, babasının kurallarına uyar ama onu tüm canıyla severse, Tanrı da ilişkimizin baba-evlat ilişkisi gibi olmasını istiyor. Bizler dualarımızda Tanrı’ya bu sebeple Babamız ve Kralımız diye sesleniyoruz. Bunun olabilmesi için önce Onun hükümranlığını kabul etmemiz gerekiyor. İşte bu noktada Şema okuyarak Tanrı’nın hükümranlığını ilan eder, Onun evreni yaratma amacına ulaşmasına aracılık etmiş oluruz.

Koşulsuz Tanrı sevgisi

Şema’da koşulsuz Tanrı sevgisinden bahsediliyor. Bu nasıl olur da dayatılabilir diye düşünebiliriz çünkü sevgi insanın kontrol edebileceği bir duygu değil. Tanrı sevgisine üzerinde çalışarak, Yaratılış’ın mükemmelliğini,  Tanrı’nın büyüklüğünün yer ve zamanla sınırlı olmadığını, her yaratılanın mükemmelliğini düşünerek ulaşabiliriz. Raşi’ye göre Şema’daki şu satırları uygulayarak Tanrı sevgisini hissetmeyi başarabiliriz: “Bugün size verdiğim buyrukları aklınızda tutun ve çocuklarınıza benimsetin. Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan bahsedin.”

Bu cümle Şema’da iki kez tekrarlanır. Tora öğrenimi sürekli devam etmeli ve unutulmamalıdır ki Tanrı sevgisine koşulsuz ulaşılsın. Hafızayı canlı tutmanın en iyi yolu da sözel anlatımdır. Bunun için Tanrı bizlere Sözlü Tora’yı vermiş; Tora’nın yaşayan, üzerinde düşünülen ve uygulanan bir yaşam kılavuzu olmasını istemiştir. Şema duasında tefilin, tsitsit, mezuza gibi çok önemli simgelere de değinilmiş olup bunların yaşamımızın merkezinde olması gereği vurgulanmıştır. Bu simgeler bize Tanrı’nın atalarımızla ile yaptığı anlaşmayı ve bu dünyadaki görevlerimizi hatırlatır.

Tefilin aklımız ve kalbimizle Tanrı’ya bağlılığımızı ifade eder. Kişinin sahip olduğu en önemli mal varlığı evi olduğuna göre evlerimizin kapılarındaki mezuza kapıdan her geçtiğimizde bize Tanrı’yı hatırlatır ve bize bahşettiği her şey için şükretmemizi sağlar. Bu dünyadaki asıl misyonumuzun ışığımızı yaymak olduğu düşünüldüğünde evimizin dış kapılarına mezuza takarak o evde oturanların Tanrı’ya mutlak bağlılığını tüm dünyaya ilan etmiş oluruz. Tsitsit de aynı mezuza ve tefilin gibi bize mitsva’larımızı hatırlatan bir semboldür. Tanrı’yı sever ve emirlerine uyarken, kişi ödül beklentisi içine girmemeli tabii ancak Şema’da bu ödülden de bahsetmekte olup Tanrı’ya hizmet eden Bene Yisrael’in birçok ödülü hak edeceğinden de söz eder. Ancak Tora yolundan ayrıldığımız takdirde bizi bekleyen cezaları da ekler. Son olarak Şema’yı dünya tarihinin en büyük mucizesini hatırlayarak bitiriyoruz. Mısır’dan Çıkış’ı ve yaşananları hiçbir Yahudi, hiçbir zaman unutmamalı. Yahudilerin bir ulus haline gelmesi ve Tora’yı alması Mısır’dan Çıkış ile başlar. Yahudiliğin önem ve sorumluluğunu kavramak ancak Mısır’dan Çıkış’ı sürekli hatırlayarak mümkündür.

Yatarken Şema öncesinde okuduğumuz bir dua var. Bu duada bizi kızdıran, kıran, bize karşı günah işleyen herkesi bağışladığımızı belirtiyoruz. Bu duayı çok seviyorum çünkü öyle bir hayatın içinde yaşıyoruz ki gün boyu bizi öfkelendirecek olay ve davranışlarla karşılaşıyoruz ve maalesef öfke biriktiriyoruz. İşte bu dua kimseye öfke duymadan o günü bitirmemizi sağlıyor. Öfke ‘yetser ara’yı (kötü eğilimleri) harekete geçirir. Amacımız ‘yetser ara’dan uzaklaşmak ve mitsva’mız arkadaşımızı sevmekse bu duayı okumak benliğimizi rahatlatacaktır. Aynı bir terapi gibi. Eğer insanoğlu Tanrı’nın görüntüsünde yaratıldıysa ve Yüce Tanrı bizim sayısız günahımızı bağışlıyor, bize teşuva şansı veriyorsa bizim de arkadaşımızı bağışlamamız gerekir.

Sonuç olarak, Yahudi bir anne olarak duygularımı şöyle aktarmak istiyorum. Bizler çocuklarımızı en iyi okullara göndermeye çalışıyoruz, hatta bunun için bütçemizi zorluyoruz, daha donanımlı bireyler olmaları için. Yahudilik eğitimi tüm bunlarla birlikte çocuklarımıza vermemiz gereken en önemli eğitim. Kimliklerini öğrenmeleri, daha vicdanlı, yürekleri sevgi dolu, görevlerini bilen bireyler olarak yetişmeleri için Tanrı’ya inanmaktan öte Tanrı’ya kayıtsız güvenen kişiler yetiştirebildiğimizde kendileriyle ve dünya ile daha barışık, yıkıcı hırslarından dolayı mutsuzlukla boğuşmayan ancak fiziksel yaşamın getirdiği güzelliklerden faydalanmak için yapıcı hırsları olan çocuklar yetiştirebiliriz. İşte Yahudilik eğitimi çok küçük yaşlardan itibaren Şema duası ile başlar. Ebeveyn ve çocuk arasında Tanrı ile ilgili, maneviyatla ilgili diyaloglar oluşur. Bence en iyi terapi Tora’da. İnsanoğlunun psikolojik problemleri genellikle maneviyat eksikliğinden kaynaklanıyor. İnanıyorum ki Yahudilik eğitimi alarak ve uygulayarak büyüyen bir birey Tanrı’ya güvenle yoğrulacağından ileride daha az psikolojik problemlerle karşılaşıp hem kendine, hem ailesine, hem de topluma çok daha faydalı olacaktır. Aşem, hepimize örnek Yahudi çocuklar yetiştirmeyi nasip etsin. ‘Yetser ara’ bizden uzak, Aşem hep yanımızda olsun.

Gila Kalomiti Benhabib