Auschwitz’e varış ve seçim süreci: Yaşamla ölüm arasında ince çizgi

Metin DELEVİ Holokost
25 Ocak 2012 Çarşamba

Auschwitz’e ilk kafilelerin gönderilmesiyle birlikte SS’ler 1942 Temmuz’undan itibaren, meşum ‘çalışmaya uygunluk seçimi’ uygulamasını başlattılar. Günlerce sürebilen ve çok kötü şartlar altında yapılan tren yolculuğundan sonra Auschwitz’de vagonlardan indirilen Yahudiler ilk adımda erkekler ve kadınlar, çocuklar olmak üzere iki gruba ayrılıyordu. Sonraki adımda bu gruplar sözde bilirkişi Nazi subayları önünden geçip çalışmaya uygun olup olmadıklarına karar veriliyordu: çalışabilirler sağa, oradan da kampa, çalışamaz durumdakiler ise sola oradan da gaz odalarına gönderiliyordu. Afaki yapılan bu seçimlerde, birkaç istisna haricinde, yaşlılara, küçük çocuklu annelere ve çocuklara hiç bir yaşam şansı tanınmıyordu. Ortalamada kampa gelen kafilelerin dörtte üçü seçim sonrası doğrudan gaz odalarına gönderiliyordu.

Trenlerin Auschwitz’e varışından başlayarak tüm seçim süreci ve gaz odalarına yürüyüş boyunca mahkûmlardan oluşmuş bir orkestra çeşitli müzikler icra ediyor ve böylece yeni gelenlerin bir nebze bile olsa sakin kalmaları sağlanıyordu. Mahkûmların sakin bir şekilde gitmelerine katkıda bulunan orkestra üyeleri arasında, katliama katkıda bulunmaktan oluşan vicdan azabı nedeniyle intihar oranı oldukça yüksekti.

1-2 kilometrelik bir yürüyüşten sonra gaz odaları tesislerine getirilen ölüm mahkûmlarına duş almak ve dezenfeksiyon için soyunmaları söyleniyor ve çıplak olarak sahte duş başlıkları ile donatılmış bu meşum odaya balık istifi şeklinde dolduruluyorlardı.

Soyunma odalarında SS subayları bazen zor kullanıyor ve insanları hırpalıyor, bazen de ironik konuşmalarla insanları sakinleştiriyorlardı.

SS Onbaşı Franz Hössler tarafından, gaz odası öncesi bir grup Yunan Yahudi’sine yaptığı konuşma bu ironiye bir örnektir:

“Kamp yönetimi adına sizlere hoş geldiniz diyorum. Burası bir tatil beldesi değil, bir çalışma kampıdır. Askerlerimizin cephelerde III. Reich için dövüştükleri gibi sizlerde müstakbel Yeni Avrupa için çalışacaksınız. Bu durumla nasıl baş edeceğiniz sizlere bağlı. Bizler sağlığınızla ilgileneceğiz, ayrıca sizlere iyi ücretli bir iş sağlayacağız. Savaş bitiminde davranış ve çalışmalarınıza göre sizleri ölçeceğiz.

Şimdi lütfen hepiniz soyunun. Elbiselerinizi çengellere asınız ve çengel numaranızı unutmayınız. Duştan sonra sizlere çorba, kahve veya çay ikram edeceğiz. Unutmadan, duştan sonra elinizde bulunan diploma, sertifika veya ilgili eğitim belgelerinizi hazır tutunuz. Böylece herkese eğitim ve yeteneklerine göre iş imkânı sağlayacağız. Diyabet olup şeker kullanamayanlar banyodan sonra bu durumu bildirmeyi unutmayınız” (Peter Hellman, Lili Meier, Beate Klarsfeld – The Auschwitz Album)

Tüm mahkûmlar gaz odasına girdikten sonra kapılar kapatılıyor ve bir delikten içeri verilen Zyklon B ile yaklaşık 15-20 dakika içinde oda içinde bulunanların feci bir şekilde ölmesi sağlanıyordu. Kısa bir havalandırma süresinden sonra genelde Yahudi mahkûmlardan oluşan Sonderkommando ekibi devreye giriyor, bir kısmı soyunma bölümündeki eşyaları topluyor, bir kısmı cesetleri krematoryuma götürüyor, bir kısmı ise cesetlerin ağızlarındaki altın dişleri söküyor veya mahrem yerlerinde saklanmış olası kıymetli eşyaları arıyordu.

Krematoryuma götürülen cesetler ise özel fırınlarda yakılıyordu. Tüm bu görevleri yürüten ve tüm vahşete tanık olan Sonderkommando ekipleri periyodik olarak öldürülüyor ve yenileriyle değiştiriliyor, böylece bu vahşete tanıklar yok edilmeye çalışılıyordu.

475.000 Macar Yahudi’sinin Auschwitz’e getirilmesi döneminde fırınlar yetersiz kalmış ve cesetler açık havada yakılmaya başlanmıştı.

Auschwitz ölüm fabrikasında trenden canlı inip kül haline dönüşme süresi iki saat bile sürmüyordu. Yine aynı dönemlerde günlük katledilen insan sayısı 18.000’i buluyordu.

KAMPTA GÜNLÜK YAŞAM

Kamp mahkûmlarının günü sabah saat 04.30’da başlıyordu. ‘Kalk’ emrinden sonra tüm sabah ihtiyaçlarını gidermek için 30 dakika süre tanınırdı. Bu 30 dakika uzun görünse de tuvalet başına düşen insan sayısı nedeniyle bu süre yeterli olmayabiliyordu.  İçtima ve sayımdan sonra mahkûmlar çalışma yerlerine yürüyerek giderlerdi. Uzaklıklar birkaç yüz metre ile birkaç kilometre arasında değişiyordu. Standard mahkûm kıyafetleri çıplak ten üzerine giyilmiş çizgili kamp giysisi, çorapsız giyilen, ayağa genelde uymayan tahta ayakkabılardan ibaretti. Soğuktan korunmak için de genelde giysi altına bulabildikleri kağıt parçaları ve ayaklarındaki ağrıları bir nebze azaltmak için ayaklarına paçavra veya otlar sararlardı.

Mahkûmlardan oluşan orkestranın çaldığı müzik eşliğinde beşli sıralar halinde kamptan çıkılırdı. Beşli sıranın iki başı, Kapolardan veya SS subaylarından gelebilecek darbeler nedeniyle tehlikeli sayılır ve her sabah sıralar oluşturulurken kargaşa yaşanırdı.

Çalışma yerlerinde, SS subayları ve kanıtlanmış sadistlikleri nedeniyle SS saflarında çalışmaya layık görülen ve Kapo olarak adlandırılan mahkûmlar kontrol ve düzeni sağlamaktaydılar.

Günlük çalışma süresi aralıksız yazın on iki saat kışın ise on-on bir saat civarındaydı. Dinlenmeye hiç izin verilmiyor, duraksayan veya dinlenmek için ara veren mahkûmlar ya orada cezalandırılıyor veya ertesi ‘seçimler’ için fişleniyordu.

Çalışma dönüşü yine kamp kapısında orkestra tarafından karşılanırdı. Ana meydanda veya barakalar önünde toplanan mahkûmlar için sayım yapılır, eksik mahkûm saptanırsa hava koşulları ne olursa olsun, eksik mahkûmun bulunması veya eksiklik nedenin tespit edilmesine kadar mahkûmlar esas duruşta bekletilirdi. Bu bekleyişin süresi bazen dört-beş saati bulabiliyordu.

Sayımdan sonra gerektiğinde bireysel veya toplu cezalar uygulanırdı. Toplu idam ve infazlar SS subaylarının en gözde gözdağı ve korku yöntemiydi.

Bundan sonra mahkûmlar barakalarına gidebilir ve günlük cılız gıdalarını alabilirlerdi. Mahkûmların günlük gıdaları 350 gr. ekmek ile yarım litre kahve suyu veya bir litre patates suyu-çorbasından oluşuyordu. Haftada dört kez de çorbalara 20 gr. et ilave ediliyordu. Ancak genelde etlere hemen baştan Kapolar tarafından el konulduğundan mahkûmlar et yüzü görmezlerdi.

Ana kampta yaklaşık 250 mahkûm barakası bulunmaktaydı. Her baraka yaklaşık 20 x 8 metre boyutlarındaydı ve baraka başına yaklaşık 800-1000 kişi, yatak başına yedi - sekiz kişi düşüyordu. Isıtma aracı olarak barakanın ortasında bulunan bir soba kullanılıyordu. Ancak genelde yakacak odun bulunmadığından ısıtma yetersiz kalıyordu.

AUSCHWITZ’İN DAĞITILMASI

1945’te ocak ayının ortasında, Sovyet Kuvvetleri Auschwitz Toplama Kampına yaklaşırken, SS subayları ana ve yan kampları tahliye etmeye başladı. SS birimleri yaklaşık 60.000 esiri Auschwitz Kampı’ndan batıya doğru yürümeye zorladı. Binlerce esir, yürüyüşler başlamadan önce kamplarda öldürüldü. Çoğunluğu Yahudi olan on binlerce esir, Yukarı Doğu Silesia’daki Bismarckhuette, Althammer ve Hindenburg gibi yan kamplardan gelen esirlerin katılımıyla 55 kilometre kuzeybatıya, Gliwice’a ya da Yukarı Silesia’nın batı bölümünde, Auschwitz’in güneyindeki Jawischowitz, Tschechowitz ve Golleschau gibi yan kamplardan gelen esirlerin katılımıyla 63 kilometre batıya, Wodzislaw’a (Loslau) yürümeye zorlandı. Bu yürüyüş esnasında SS subayları geride kalan ya da yürüyemeyecek durumdaki herkesi vurarak öldürdü. Ayrıca soğuk hava, açlık gibi etkenler zayiatın artmasına neden oldu. Yalnızca Gliwice yönüne yapılan Ölüm Yürüyüşü esnasında en az 3.000 esir öldü. Tahminen 15.000 esir de tahliye esnasında Auschwitz’den yan kamplara doğru yapılan yürüyüşlerde hayatını kaybetti.

Gliwice ve Wodzislaw’a gelişlerinin ardından, esirler soğuk yük katarlarına koyularak Almanya’ya özellikle Flossenbürg, Sachsenhausen, Gross-Rosen, Buchenwald, Dachau ve Avustralya’daki Mauthausen’e götürüldü. Tren yolculuğu günlerce sürdü. Yiyecek, su, yatak ya da battaniye olmadığı için, pek çok esir bu yolculuktan sağ çıkamadı.

Ocak 1945’in sonunda, SS ve polis yetkilileri Auschwitz-Monowitz’in yan kampı olan Blechhammer’i boşaltmak için, 4.000 esiri yürümeye zorladı. SS subayları Gross-Rosen toplama kampına yapılan yürüyüşte, 800 kadar esiri öldürdü. SS subayları ayrıca, Blechhammer’de hastalık ya da saklanma girişimleri nedeniyle geride kalmış, 200 kadar esiri öldürdü. Kısa bir gecikmenin ardından, SS Gross-Rosen’den 3.000 Blechhammer esirini Almanya’daki toplama kampı Buchenwald’a götürdü.

27 Ocak 1945’te, Sovyet ordusu Auschwitz, Birkenau ve Monowitz’e girerek, pek çoğu hasta ve ölmekte olan 7.000 civarında esiri kurtardı.

Kaynakça:

• USHMM – Holocaust Encyclopedıa

• Guide Historique d’Auschwitz  Jean-Francois FORGES, Pierre-Jerome Biscarat