Bu zamanda lise öğrencisi olmak

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
5 Ekim 2011 Çarşamba

Zor iş… İnsan hangi dönemin öğrencisi olursa olsun, durumundan şikayet eder. Ülke farkı, sistem farkı sonucu değiştirmez. Bizde de durum aynıdır. Öğrenciler sürekli şikayet halindedir. Okuldan, öğretmenlerden, derslerden, sınavlardan yakınıp dururlar.

Haklı olmadıkları noktalar elbette vardır; ama emin olun sistem konusunda ne söyleseler haklılar. Durmadan değişen sınav sistemleri, sınavların uygulanış biçimleri, değişen soru tipleri, müfredata dahil edilen, müfredattan çıkarılan konular… Baş döndürücü bir hız, takip edilmesi zor bir değişim…

Üstelik, bu sistem niye durmadan değişir, onu da bilen yok, yorumlar yalnızca tahminlerden ibaret...

Bu arada değişen sınav sistemleri de vardı. Ders ikiye bölünmeden önce yıllarca, içinde bir tek edebiyat sorusunun bulunmadığı sınavlar hazırlandı. Öğrenciler üniversiteye girmek için tek basamaklı bir sınavda 45 adet Türkçe sorusu çözüyorlardı. Bunların içerik planlaması da belliydi. Sonrasında bu sınava 17 adet edebiyat sorusu da eklendi. Türk Edebiyatının genel çizgilerinin içinden planlı ve programlı ders çalışan öğrencilerin çözebileceği nitelikte sorular sorulmaya başlandı. Bu da işi arttırıyordu; ama amacına uygun bir artış olduğu için ve soruların çözülebilirlik değeri de çok düşük olmadığı için hemen herkes yeni düzene ayak uydurmuştu.

Bu arada yeni bir karar ve uygulamayla Türk Dili ve Edebiyatı dersi değişti. Yetkililer çok mantıklı bir kararla bu dersi Türk Edebiyatı ve Dil Anlatım dersi olarak ikiye böldüler. Böylelikle öğrencinin hangi alanda, hangi konuda eksik olduğunu hem saptamak hem de bu eksiklikleri gidermek için yeni fikirler üretmek mümkün oldu. İyi ve öğrencinin lehine bir adımdı bu…

Derken sınav iki basamaklı hale geldi. İlk basamak olan YGS’de (Yüksek Öğrenime Geçiş Sınavı) öğrenciler 40 adet Türkçe sorusu çözüyorlar, içinde hiç edebiyat yok. LYS’ de (Lisan Yerleştirme Sınavı) 5 ayrı sınav yapılıyor ve adına Edebiyat-Coğrafya sınavı denen ayrı bir sınava giriyorlar. Orada 56 adet soru çözüyorlar. Bu soruların 22 tanesi Türkçe, onların da büyük ağırlığı paragraf… Ardından gelen edebiyat soruları, Türk Edebiyatı Tarihini yutmuş ve güncel edebiyatı da çok iyi takip eden bir insanın cevaplayabileceği nitelikte sorular… Örneğin geçen yılın 52. edebiyat sorusu şöyleydi:

Aşağıdakilerin hangisinde bir bilgi yanlışı vardır?

a) Bilge Karasu, Yeni Yalan Zamanlar’da büyük ölçüde kadın sorunlarını somutlayıcı bir tutumla yansıtmaya çalışmıştır.

b) Romanlarında bilinç akışı, iç monolog gibi yeni anlatım teknikleriyle kendine özgü bir yol bulan Adalet Ağaoğlu’nun ilk romanı, Ölmeye Yatmak’tır.

c) Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanı, ele aldığı konu, konuyu işleyiş tarzı ve kullanılan yeni anlatım teknikleri bakımından dikkate değer nitelikler taşır.

d) Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli adlı romanı, aynı otelde kâtiplik yapan Zebercet adlı kahramanın ruhsal dünyasının açığa çıkarılması üzerinde şekillenir.

e) Toplumcu gerçekçi tutumla bireyin iç dünyasına kapanışını birlikte anlatan Haldun Taner, Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu, On İkiye Bir Var adlı kitapları ile ödül almıştır.

Cevap A seçeneği; çünkü Yeni Yalan Zamanlar adlı eser, Bilge Karasu’ya değil, İnci Aral’a aittir. İnci Aral’ı anlamak için ciddi bir edebiyat altyapısına sahip olmak, tam anlamıyla “okur” olmak gerekir. Gençlerin kaçı tam anlamıyla “okur”dur? 

B seçeneğindeki Ölmeye Yatmak romanının Adalet Ağaoğlu’na ait olduğunu bilmek yetmiyor, kitap onun ilk kitabı mıdır, bunu bilmek gerekiyor. Bu bilgi ne kadar önemlidir ya da önemli midir, düşünmek lazım. Diğer seçeneklere geçmeyeceğim bile.

Siz bir yandan öğrenciyi yüzlerce yazar-eser ezberlemeye zorlayacaksınız, sonra da günümüz edebiyatındaki ünlü isimleri de yeni çıkanlardan takip etmelerini bekleyeceksiniz. Bunların hepsini bir soruda karşılaştırıp doğru seçeneği bulmasını isteyeceksiniz?

Nasıl olacak bu iş?

Zor soru hazırlamak demek,  ayrıntıların içinde boğulmak demek değildir. Bu ayrıntılar, ancak üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencileri için bir anlam ifade edebilir; çünkü onla işin uzmanları olacaklardır.

Lise öğrencisi olmanın zor taraflarından sadece bir örnek verdim. Peki ya diğer derslerde bizim de bilmediğimiz bu tür ayrıntılar…

Oysa çocuklar ilköğretime başladıklarında kocaman hayal dünyaları ve sınırsız düşünme güçleriyle, istekleriyle geliyorlar. Onları kendi kalıplarımıza sokmaya çalışıyor, yığınla bilgiyi kafalarına dolduruyoruz.

Bir öğrenci ilkokula başladığında sadece resim dersi çok iyiymiş. Öğretmen bunu fark edip bir resim yapmasını istemiş ondan. O da en muhteşem resmini yapmış. Öğretmen sormuş:

-Neyin resmini yaptın?

-Tanrı’nın.

-Bu imkânsız ama. Kimse Tanrı’nın nasıl bir güç olduğunu çizimden anlayamaz.

-Anlayacaklar, demiş öğrenci. Bana bir dakika daha verin.

İlköğretime başladığında yaratıcılığı bu noktalara ulaşan çocukları, ne hale getiriyoruz! Sonra da onların okumalarını, büyük adam olmalarını bekliyoruz.

Ne diyelim? Tanrı yardımcıları olsun.