Daha önceleri neredeydiniz?

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
30 Mart 2011 Çarşamba

Eskiler ve eskiye meraklı olanlar bilir. Müzik, hayatın sesidir.Müzik, bazıları için hâlâ Türk Sanat Müziği’dir.

Sözün ve musikinin yan yana bu kadar güzel yakıştığı başka tarzlar vardır belki de; ama bu kültürün içinde yetişmiş, bu havayı solumuş nesiller için en güzeli budur.

Türk Sanat Müziği, hikâyesi ve çok eski bir geçmişi vardır. Yüzyıllar boyunca insanlar için, aşkını ilan etmenin, sevdiğine duygularını  açmanın, eskiyi özlemle anmanın, hayatın tadına varmanın en güzel yolu olmuştur.  

Sanat musikisi tadını güftelerden alır. Rast, Hüseyni, Kürili Hicazkâr, Hicaz, Hüzzam, Uşşak, Muhayyer Kürdi...

Bunların kelime anlamları belki yeni nesle bir şey ifade etmez; ama sözle süslenmiş olanları etmelidir.

Çünkü Türk Sanat Müziği, yalnızca bir müzik tarzı değil, geçmişimizin ve tarihimizin, hayat bakışımızın, aşık oluşumuzun, ayrılışımızın, kavuşmalarımızın, özlemlerimizin, kayıplarımızın, coşkularımızın; yani bizim hikayemizdir.

Bir gece ansızın gelebilirim”le sevgiliyi her an tetikte bekleten, “Saçının tellerine gönlümü taktı kader”le biraz eski edebiyata değinen, “Pişman olur da bir gün dönersen bana geri, gönül kapım açıktır, çalmadan gir içeri”yle sevgiliye sonsuz bir davette bulunan, “Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgâr, bütün kuşlar vefasız, mevsim artık sonbahar” diyerek bitmeye yaklaşan ömre sitemde bulunan, daha nice güzellikte güfteler saklıdır bu hikâyenin içinde...

Hayatın kendisine, yakın bir dosta, ama illa ki sevgiliye anlatacak ne varsa makamların içine serpilmiş söz dizileriyle anlatışmış yüzyıllarca:

“Ömrümüzün son demi son baharıdır artık / Maziye bir bakıver neler neler bıraktık” diyen hayatın alıp götüren tarafına yaşın verdiği olgunlukla evet diyenler...  

“Talihin elinden oyuncak oldum / Kader böyle imiş buymuş alın yazım” diyerek hayatın tüm getirisini büyük bir çaresizlik ve tevekkülle kabul edenler...

Söyleyemem derdimi hiç kimseye derman olmasın diye / İnleyen şu kalbimin sesini ağyar (yabancılar) duymasın diye” sözleriyle aşkın ateşinde yanmaya gönüllüler...

Sanat Müziği’nin gönüllere taşıdığı en güzel duygu hiç kuşkusuz aşktır:

“Leyla bir özgecandır / Kara gözlü ceylandır” diyerek sevgilisini övenler... 

“Ada sahillerinde bekliyorum,” sözleriyle sevdiklerine buluşma yeri tayin edenler...

“Bir kızıl goncaya benzer dudağın / Açılan tek gülüsün sen bu bağın” dizeleriyle sevgiliye övgüler yağdıranlar...

“Kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime / Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime” diyerek hayattan ve kendilerinden ümit kesenler...

“Sen hep beni mazideki halimle tanırsın / Hala bilirim aşk ile bekler inanırsın” diyerek sevdiklerini arkada bırakmışlığın pişmanlığını garip bir avuntuyla geçiştirenler...

Türk Sanat Müziği, edebiyatımızın en güzel şiirlerini, en güzel yaşam felsefelerini, kişilerin en gizli bahçelerini, en yalın sevgilerini, en dürüst hallerini ve en samimi itiraflarını saklar içinde.

Samimi, sıcak, yakın... En içten, en doğal, en dolambaçsız haliyle aşıklar, sevdiklerine söz  ve müzik eşliğinde hissettiklerini anlatmanın bir yolunu bulmuşlardır. 

Bir kadeh şarap da olabilir onu dinlemek için bahane, taze demlenmiş tavşankanı bir bardak.

Sanat müziğinin dili, sen dilidir. 

Bir güfte hariç.

Yalnızca bir güftede şair, sevdiğine “siz” diyerek hitap eder.

Yalnızca bir güfte; aşka, sevgiye, mutluluğa uzaktan bakan zarif bir insanın asla yaşayamayacağı aşk için sevgilisi olamamış birine söylediği uzak- yakın, ürkek-cesur, tutkulu-tedirgin sözlerinden ibarettir. Bu güfte hemen her saz aleminin, her toplantının olmazsa olmazıdır; ama içindeki hikaye yeni nesil için muhtemeldir ki çok yabancıdır:

“Bir bahar akşamı rastladım size / Sevinçli bir telaş içindeydiniz / Derinden bakınca gözlerinize / Neden başınızı öne eğdiniz

İçimde uyanan eski bir arzu / Dedi ki yıllardır aradığım bu / Şimdi soruyorum büküp boynumu /Daha önceleri nerdeydiniz?”