Yok böyle Western

Rekor sayıda, 10 dalda Oscar’a aday gösterilen Coen’lerin filminin hiç ödül kazanamamış olması “İz Peşinde”yi kötü bir film yapmaz. İronik, eşsiz mizah duyguları ve özgün yorumlarıyla, klasik bir romanı güncelleştiren Coenler modern bir western yapmışlar. Sürükleyici, heyecan dolu, komik ve klasik westernlerin hissine sadık kalan filmde, Jeff Bridges - Hailee Steinfeld karşılıklı döktürüyor.

Viktor APALAÇİ
9 Mart 2011 Çarşamba

Coen Kardeşler’in “İz Peşinde / True Grit” filmi rekor sayıda Oscar adaylağını ödüle dönüştüremedi, acımasızca “Oscar’da sıfır çekti” yorumlarıyla eleştirildi. Bu durum “İz Peşinde”yi kötü bir film yapmaz.

Steven Spielberg’in En İyi Film ödülünü açıklamadan önce, sinema tarihin en iyi filmi sayılan “Citizen Kane / Yurttaş Kane”in benzer bir akibete uğradığını zerafet içinde hatırlattı. Bu benzersiz başyapıtın yaratıcısı Orson Welles, filmin 1941’de kazandığı tek Oscar olan En İyi Senaryo Ödülü ile yetinmek zorunda kaldı. Welles senaryoyu Herman Mankiewicz ile müştereken yazmıştı.

Suç ve ceza temalı filmleriyle ünlenen Joel ve Ethan Coen, Henry Hathaway’in John Wayne’e Oscar kazandıran “True Grit”ten 50 yıl sonra, aynı konuyu klasik western kalıpları içinde sinemaya taşıyorlar.

Film, 14 yaşındaki bir kızın babasını katilin izini bulmak için, yaşlı, alkolik ama gözüpek ve kararlı federal bir kanun adamını parayla tutup yanına alarak yollara düşmesini anlatıyor.

Katilin izini Kızılderili topraklarda sürerken, aynı adamı Teksas’ta işlediği bir başka cinayetten arayan bir şeriften daha hızlı davranmaları gerecektir.

Sürükleyici, heyecan dolu, komik ve klasik westernlerin hissine sonuna kadar sadık kalan film, Coen hayvanları için bir sinema ziyafeti. Bir tür güncel westren sayılan “ihtiyarlara Yer Yok / No Country For Old Men” ile Coen Kardeşler 2008’de En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Yardımcı Aktör (Javier Bardem), En İyi Senaryo Ödülleri’ni kazanmışlardı.

Hollywood’un unuttuğu western türüne adeta saygı duruşunda bulunan Coen Kardeşler, Charles Portis’in romanını 2. kez sinemaya taşırken, ironik, eşsiz mizah duyguları ve özgün yorumlarıyla puan topluyorlar.

John Wayne’a kariyerinin tek Oscar’ını kazandıran ayyaş federal kanun adamı karakterini bir anti-kahraman olarak yorumlayan Coen’ler, fetiş aktörleri Jeff Bridges için müthiş bir rol yazmışlar.

Geçen yıl “Çılgın Kalp” ile En İyi Aktör Oscar’ını kazanan Jeff Bridges’e üstüste iki yıl aynı ödülü vermeleri çok zordu. Geçen yıl bu ödüle çok yaklaşan Colin Firth’i en çok zorlayan aktör Bridges değil, “127 Saat”in James Franco’su idi.

Binlerce aday arasından sivrilen 14 yaşındaki Hailee Steinfeld mükemmel oyunculuğu ile Bridges’in yanında ezilmiyor.

 True Grit İz peşinde

Yön ve Sen: Ethan Coen - Joel Coen Görüntü: Roger Deakins Müzik: Carter Burwell

Oyuncular: Jeff Bridges, Hailee Steinfeld, Matt Damon, Josh Brolin, Barry Pepper, Dakin Matthews HAYATA TUTUNMA SAVAŞI

Oscar ödüllü İngiliz yönetmen Danny Boyle, kült filmi “Trainspotting”den 14 yıl sonra, “127 Saat / 127 Hours” ile ikinci bir başyapıta imzasını atmış.

2003 yılında Amerika’da yaşanmış bir olayı, genç dağcı Aron Ralston’un 127 saat boyunca yaşadığı dramı beyaz perdeye taşıyan film “yaşama gücü”nü yücelten bir yapım.

İnsanın her koşulda umudunu koruması, hayata tutunma savaşı vermesi gerektiği üzerine bir hayat dersi veren “127 Saat”, Danny Boyle’un tekrara düşmeyen anlatım ustalığı, etkin müzik kullanımı, akıcı ve ritmik montajı ile başarıya ulaşıyor. Bir tabutta hapis kalan bir erkeğin klostrofobik öyküsünü anlatan, Rodrigo Cortes’in “Toprak Altında / Buried” filmiyle akrabalık taşıyan konusuyla “127 Saat”, Utah’ın bir kanyonunda ayağı kayıp bir uçuruma yuvarlanan, eli bir kayanın altında kalan Aron Ralston’un hikâyesini beyaz perdeye aktarıyor.

Aron Ralston’un “Between A Rock A Hard Place” adlı otobiyografik romanından yönetmen Danny Boyle ve Simon Beufoy’un yazdığı Oscar’a aday gösterilen senaryo, seyircisini ilk dakikadan öyküsünün içine çeken ve finaline dek heyecandan taviz vermeyen bir yapıya sahip.

Danny Boyle gerilim yaratmadaki eşsiz gücüyle, tek mekanda geçen tek karakterli bir filmde, yarattığı yüksek tansiyon ile izleyicisini 1,5 saat esir alıyor.

Durağan bir hikâyeyi hareketlendirip, dinamik bir öyküye dönüştüren Boyle, tekdüzeliğe düşmemeyi başarıyor. Huzuru, şehrin görültüsünden uzak, vahşi doğanın sukunetinde bulan Ralston, kanyonda sıkıştığı 5 gün boyunca yaşamını gözden geçirir, kendisiyle ve geçmişiyle hesaplaşır.

Bir çaresizlik duygusu içinde, video kamerasındaki kayıtlarından çocukluğunu, ihmal ettiği annesini, sevgilisini izliyor, geleceğe bıraktığı mesajlara şahit oluyoruz.

Kaçınılmaz son gelip çattığında, hassas yüreklerin kaldıramayacağı “kol kesme” sekansında, salonda etrafımdaki tüm izleyicilerin ekranı görmemek için elleriyle gözlerini kapadıklarına tanık oldum.

James Franco, kariyerinin bu en önemli kompozisyonununda, tüm imkansızlıklara rağmen hayata asılan, umudunu yitirmeyen bir sporcunun azmini olağanüstü bir inandırıcılıkla canlandırıyor. Ryan Gosling ve Sam Rockwell’in reddettiği bu rolde James Franco fiziksel açıdan zorlayıcı performansıyla tam puan alıyor.