Türk Musevi Cemaati ve Kadın Erkek İlişkileri üstüne -3/ Öyle bir geçer zaman ki…

Mois GABAY Toplum
6 Ekim 2010 Çarşamba

 Hiç düşündünüz mü, çoğumuzu ekrana kilitleyen, yayındaki akşamlar hayatımızı durduran televizyon dizilerinin ortak noktası nedir? Bir yerde amcasının eşine âşık olan Behlül, diğer yandan aşkı ile hesaplaşması arasına sıkışan Ezel… Hepsinin ortak noktası hayattan olmaları, itiraf etmeye kimi zaman çekindiğimiz, içimizdeki yasak duyguları en çıplaklığıyla yüzümüze vurmaları… Şimdiye kadar hep ‘nasıl bir seçim yapmalı’ üstüne konuştuk, aldığım e-postalar ve konunun tartışılmaya başlanması en azından farkındalık için umut verici. Hele dün bir arkadaşımın  “Bana içimde zaten var olan duyguları harekete geçirmeye yardımcı oldun ve yazından sonra ben de karar verdim” demesi en büyük mutluluktu. Ancak konunun bir de seçim yaptıktan sonraki kısmı var, hani adına aşk denip kurbanın avından kaçmasının imkânsız olduğu kısmı…

Her şey yolunda giderken bir anda bir hata, farkında olmadan birbirinizden soğumanız ve ardından elinizdekilerin bir anda yitip gitmesi… Hayatınızda ölesiye değiştirmek istediğiniz bir an olmadı mı hiç? O anı değiştirmek için hiç çırpınmadınız mı? O gitmeye karar verince aşka yetişmek imkânsız… Umudunuzu kaybetmeyin, etrafınızda “yok artık hiç olmaz” denen kişilerin tekrardan birleştiklerini hiç görmediniz mi?  Eğer içinizde ona karşı aşk halen varsa siz de hatırlamayı değil unutmayı seçenlere katılın. Zaten ufak bir toplumda zor olanı başarıp onu bulduysanız, mutluluğu çok uzakta aramayın. Bazen mahalle baskısı, bazen arkadaş baskısı ya da aile baskısı bunların hiçbirinin aşk ile aranıza girmesine izin vermeyin. Siz ayrıntılara takılıp o da olur mu, ama onla ortak arkadaşlarımız var, asla geri dönmem gibi iddialı sözlerle karar verene kadar öyle bir geçer zaman ki…

Bilirsin asla’ları, olmaz’ları, vesaireler… Bilirsin de, anlar mısın sanki? Umutsuzsundur. Aşka zaman acıya neşe dermansa da umuda çare bulamazsın. Erkek onunla en imkânsız zamanda hiç beklenmedik şekilde bir kış günü barda tanışmıştı. O gün içinde bir umutla oraya gitse de aslında birkaç ortak arkadaş dışında o ortamdaki tek yabancıydı. Belki de o günü özel kılan sebeplerden biri de buydu. Gecenin sonunda bazı arkadaşlar ayrılmış ve bir anda kendilerini baş başa dans ederken bulmuşlardı. Bar çıkışı kar yağmaya başlamıştı, erkek bunu bahane edip onu evine kadar arabayla bırakmaya ikna etti. Evin önüne vardıklarında ise bir sonraki haftaya görüşmek için sözleştiler. Erkeğin sanki acelesi vardı, kız ise yaşadığı daha evvelki ilişkiden içindeki güveni kaybetmiş, ‘acaba’ demekteydi. Birkaç hafta görüştükten sonra erkek kızı ikna etmeyi başardı. Ona bundan evvel yaşadığı talihsiz aşkları unutturacağına, yepyeni bir başlangıç yapacaklarına söz vermişti. İlişkinin başlangıcında arkadaşları bu kızın ona göre doğru kişi olmadığını, eski aşkını daha unutamadığını söyleseler de erkek halinden memnundu. Uzun bir süre sonra hem kendi cemaatinden hem de sorunsuz anlaşabileceği birini bulmuştu.

Her şey sorunsuz giderken erkek bir anda eski aşkından gelen bir mesajla sarsıldı. Aslında birileri sanki onu aşkına karşı test ediyordu. Onunla görüşüp görüşmeme arasında direndi ama sonunda kendine yenildi. Derken bir cuma günü kimselerin haberi olmadan baş başa görüştüler, yemek yediler. Erkek aslında kendi içindeki mutluluğun değerini bilememiş, aç gözlülüğüne, erkek olmanın verdiği duygulara yenilmişti. Bu görüşmeden sonra hiçbir şey olmamış gibi kızla ilişkilerine devam ettiler. Her şey yolunda giderken bir gün o gizli buluşmadan kalan bir fotoğrafı kız erkeğin odasında buldu. İşte o kadar olumsuzluğun yıkamadığı bu ilişkiyi bir fotoğraf yıkmaya yetmişti. Erkek her ne kadar fotoğrafın eskiden olduğunu söylese de fotoğrafta beraber aldıkları tişört üstündeydi. İhanet en acı yüzünü gösteriyordu. Erkek o gün ihanetinin bedelini ödedi. Kızla aralarında bir şey olmadığını söylese de aslında bilinçaltında hem kendini hem de ilişkisini öldürerek cezasını çekecekti. O kadar zaman Tanrı’ya ilerde mutlu olabileceği bir aile için dua ederken aslında en büyük ihaneti bir anlamda da kendine etmişti. O fotoğraftan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı ve ayrıldılar. Kız bir süre sonra beklenmedik bir ilişkiye başladı. Yeni erkek arkadaşıyla birlikteyken ortak mekânlarda her karşılaşmaları aslında erkeğe atılan en okkalı tokattı. Erkek onları her gördüğünde kaybettiklerini hatırladı. Geç de olsa yolun sonuna geldiğinde aslında onu mutlu edenin kim olduğunu anlamıştı… Uzun bir yalnızlık süreci geçirdi, arkadaşları zaman geçtikçe evlenirken o sadece içinde en azından artık ne istediğini biliyordu. Uzun bir süre kızla karşılaşmadılar, daha sonra bir gün yine hiç beklenmedik bir zamanda bir Sukot akşamı Ortaköy Sinagogu’nda kız o ilk günkü haliyle ve bu sefer yalnız olarak karşısındaydı. Aslında kız da ondan başkası ile mutlu olamamış ama bir kere ona karşı güvenini kaybetmişti. Erkek o akşamdan sonra işte o anı değiştirmek için bir mucize olmasını diledi. Onun karşısına geçti, özür diledi, sarıldılar ve her şeye baştan başladılar. Her insan ömründe birkaç hayat yaşarmış, çok geç olmadan her ikisi de bunu anladı…

Şu hayatta en büyük hataları şükretmeyi unuttuğumuz zaman yapıyoruz. Küçücük detaylarla birbirimize kızıp neleri kaybettiğimizin bazen farkına bile varamıyoruz. Hatta çoğu kez elimizdeki ile yetinmeyip hep daha iyisini istiyoruz. Onun bize verdiği sevgi, mutluluk her zaman yetmiyor, çünkü aslında o fırtınayı, heyecanı kaçamağı kısaca dizilerdeki hayatı arzuluyoruz. Peki ya sonra ne oluyor? O anlık mutluluk ve heyecan yerini tamir edilmez yaralara bırakıyor. Hele evli iseniz ve ortada çocuklar varsa hem kendinizi hem de sevdiğiniz herkesi aldatıyorsunuz. Şimdilerde çevremizde farklı seçim yapmış dostlarımızın yanında kimi zaman evlenip hemen ardından ayrılan dostlarımızın da haberlerini duyup üzülüyoruz. Eğer kendi kültürünüzden biriyle evlenip hele bir de çocuklarınızı büyütmeye başlamışsanız, onlara her geçen gün daha sıkı sarılın. Bir insan elindeki asıl zenginliği onu kaybettiği zaman anlıyor. Unutmayın aslında sizin birlikte olmanız başınıza gelmiş en büyük mucizedir. Hayatın dertlerinin, bilinçaltınızdaki kötü duyguların, içinizdeki Behlüllerin, Ezellerin ilişkinize girmesine izin vermeyin. Eğer siz de hikâyedeki erkek gibi onu kırmış ve kaybetmişseniz de umudunuzu kaybetmeyin, ‘asla olmaz’ demeyin. Mucizelere inanmayan bir Yahudi gerçekçi değildir…

Son olarak, her zaman sizin yanınızda olacak gerçek dostlar seçin. O dostları hayatınızı iki kişi olarak şekillendirmeye başladıktan sonra bile ihmal etmeyin. Bir gün yalnız kalıp hata yaptığınızı anladığınızda size gerçekleri anlatacak yine o dostlarınız olacaktır… Unutmayın sizin hatanızda ve doğrunuzda da yanınızda olacak yegâne kişiler aileniz ve gerçek dostlarınızdır.