Ölümün ardından yaşanan travma

“Ağaç”, aile reisinin ani ölümünden sonra, geride bıraktığı karısı ve 4 çocuğunun bu yeni duruma alışma, ölümü kabullenme sürecini anlatıyor. Ölümü kabullenmenin, ölümle yüzleşmenin zorluğu, geride kalanların ölüm karşısındaki davranışları, yas tutma dönemi şiirsel bir dille işleniyor. Film ölüm, matem, kızgınlık ve yaşama yeniden sarılma temaları etrafında dönüyor.

Viktor APALAÇİ
2 Şubat 2011 Çarşamba

“Antichrist”ten sonra yine bir yakınının kaybeden acılı anne rolünde Charlotte Gainsbourg sade ve olgun oyunculuğuyla öne çıkıyor.

Yönetmen Jean – Louis Bertucelli’nin kızı Julie, kariyerinin 2. filmi olan “Ağaç / L’Arbre”ta ölüm temasına sadık kalıyor.

Yönetmen asistanlığı yaptığı, Kryzsztof Kieslowski’nin “Üç Renk: Mavi”si, besteci eşini bir trafik kazasında kaybeden genç bir kadının yaşadığı travmayı anlatıyordu.

Julie Bertoculli’nin ilk yönetmenlik denemesi olan “Otar Gittiğinden Beri / Depuis Qu’Otar Est Parti” SSCB’nin dağılmasından sonra Gürcistan’ın zor ekonomik koşullarında ayakta kalmaya çalışan üç kadının ölüm karşısındaki davranışlarını inceleme konusu yapıyordu. 42 yaşındaki kadın yönetmen, merkezine ölümü yerleştirdiği 2. filmi “Ağaç”ta, ölümün doğum gibi hayatın bir bölümü olduğunu, ölümü kabullenmenin ve ölümle yüzleşmenin zorluğunu işliyor.

“Ağaç”, aile reisinin ani ölümünden sonra, geride bıraktığı karısı ve 4 çocuğunun bu yeni duruma alışma, ölümü kabullenme sürecini anlatan bir dram. Avusturalyalı yazar Judy Pascoe’nun ilk romanı “Our Father Who Art in the Tree”nin ölüm ve yas tutma temalı romanından alınan filmin senaryo yazarları arasında Pascoe ve yönetmen Bertucelli de var. Talihsiz bir tesadüf eseri, filmin konusunun yönetmen için özyaşamsal olduğu söylenebilir.

Julie Bertucelli “Ağaç”ın çekimleri sırasında kocasını bir kaza sonucu kaybetti. Kendisinin bu acıyla yüzleşme sürecini ve çocuklarının babalarının ölümüne karşı gösterdikleri tepkileri filmine yansıttı.

AĞAÇ AİLEYİ TEHDİT EDİYOR

15 yıldır aynı evde yaşayan, 4 çocuklu O’Neill ailesi, baba Peter’in kalp krizi sonrası ölmesiyle derin bir sarsıntı geçirir. Babanın yokluğuyla dolu günlerde, dört çocuğuyla baş başa kalan anne Dawn (Charlotte Gainsbourg) çocuklarına hem anne, hem de baba olmak zorunda kalır. (Kocası yaşarken sorumluluk üstlenmeyen genç kadın, aileyi geçindirmek için çalışmak zorundadır.

Babasının ölümünü en zor kabullenen ailenin bireyi, 8 yaşındaki Simone’dur (Morgana Davies). Küçük kız, babasının ruhunun evlerinin önündeki dev ağacın içinde olduğuna  inanıyordur. 8 ay sonra iş aramaya koyulan dul kadın, bulduğunu ilk işte patronu George (Martin Csokas) ile ilişkiye girer. Dawn evi tehdit eden dev incir ağacını kesmeyi düşünürken, kızı Simone kendilerini koruduğuna inandığı ağacın kesilmesine karşıdır.

Evde sevgilisini öperken, ağacın bir dalının odaya girmesinden sonra, Dawn bunun bir işaret olduğnu düşünüp kızını hak verir.

Metaforlarla örülü filmde, manevi bir gücü temsil eden ağacın hızla büyüyüp O’Neill ailesinin yaşadığı evi tehdit eder hale gelmesine tanık oluruz. Yayılan kökleriyle evin kanalizasyonunu tıkayan, kopup evin içine düşen dev dallarıyla eve zarar veren ağaç adeta bir insan gibi davranıyor.

YENİ BİR BAŞLANGIÇ ARAYIŞI

Anne Dawn gerçeklerle yüzleşmekten kaçarken, kızı Simone, bir korunma refleksiyle, babasının dev ağacın içinde yaşadığına inanır. Filmin başrollerinden birine yerleşen doğa olayları, kahramanlarımızın yazgısını değiştirir. Filmin finalinde, herşeyi yıkan kasırga O’Neill ailesini evsiz bırakıyor, ailesinin yeni bir başlangıç için yollara düşmesini sağlıyor. Değişmez kural işliyor: Yası anlamak için olay yerinden uzaklaşmak gerekiyor.

Film, bir ölümün ardından yaşanan  yaşanan travmayı atlatmak için, gidenin boşluğunu doldurmak için yeni bir başlangıç yapmak gerekir diyerek iyimser bir mesaj veriyor. Film, “ölen bir adamın ruhu bir ağaçta yaşayabilir mi?” “Bir ağaç baba özlemini giderebilir mi?” sorularına cevap arıyor. Baştan sona yas sürecini işleyen “Ağaç” şiirsel bir anlatımla, ölüm, matem, kızgınlık, reddetme ve yaşama yeniden sarılma temaları etrafında dönüyor.

Charlotte Gainsbourg’a 2 yıl önce Cannes’da En İyi Aktris Ödülü’nü kazandıran “Antichrist” tek çocuğunu kaybeden bir annenin yaşadığı travmayı işliyordu. “Ağaç”ta kaybettiği kocasının yasını tutan bir kadını canlandıran Gainsbourg, sade ve olgun oyunculuğuyla parlarken, düştüğü boşluktan kurtulup ayakta kalma savaşı veren acılı anneyi yansıtmada çok başarılı.

Ancak Julie Bertucelli ne yazık ki hocası Kieslowski’nin dehasına henüz sahip değil. Ne söylemek istediğine tam olarak karar veremediği için filmin etkileyiciliği eksik kalıyor.  Tek kopya ile vizyona giren filmin izleyicisiyle buluşamaması diğer bir talihsizlik.