Kaybolan Tarihimiz Edirne Yahudileri -4-

Bu hafta yazı dizimizi “Anılarımızda Nostaljik Bir Edirne Turu” ile  sürdürüyoruz

Mois GABAY Toplum
16 Haziran 2010 Çarşamba

Sizlerle bu hafta yine Esenler Otogarı’ndan başladığımız Edirne turumuzda cadde cadde sokak gezinirken Edirne’yi Edirne yapan tatları bir kez daha hatırlayacak hem de dostlarımızın bugüne kadar Edirne’ye yapmış oldukları katkılardan söz edeceğiz.  Geçtiğimiz hafta kaldığımız yer olan Cumhuriyet Caddesi’nden devam edecek turumuzda kimi zaman Tunca Nehri kenarında serinlerken kimi zaman da Kral Zogo’dan tatlı yiyerek geçmişi yad edeceğiz.

 

EDİRNE’DE ŞARAPÇILIK

 Osmanlı devleti döneminde şarapçılık Edirne’de çok ilerlemişti ve hatta Dedeağaç yöresinden Fransa’ya şarap satışı yapılmaktaydı. Zindanaltı Caddesi’nde şarap ve rakı imalathaneleri bulunmakta olup Tahtakale’de de meyhaneler bulunmaktaydı. Ancak savaşlar ve yıkımlardan şarap bağları da zarar görmüş, İkinci Dünya Savaşı sonrası çok az sayıda bağ kalmıştı. Tahtakale Caddesi’nde Hammalcılar Sinagogu’na yakın olarak Yasef Reytan’ın Mum Bar isimli şaraphanesi bulunurdu. Edirne’de şarap üretimi  yıllardır Yahudilerin katkısıyla yapılmaktaydı. Yasef Bey’in Alyans mezunu olması, düzgün Türkçesi ve hoş sohbeti bu meyhaneyi aydın kişilerin uğrak yeri ve edebi sohbetlerin merkezi yapmıştı. Meyhanede elektrik bulunmaz mumlar ile loş bir ortam sağlanırdı. Bu köhne meyhaneye lüks arabalarla gelenler Şeyh Galip’i, Fuzuli’yi, Baki’yi bu kadar iyi ezberinde bilen bir meyhaneci görünce şaşkına dönmekteydiler.    

Edirne’de şarapçılıkta yine akla gelen ilk isimler Yasef Adato ve Yasef Bey’in oğlu İsrael Reytan idi. Onlar da şarabı kendileri imal eder ve satarlardı. O dönemlerde şimdiki gibi pres teknolojisi olmadığından üzümler Zindanaltı bölgesindeki hammalların ayaklarında ezdirilirdi.  Edirne’nin meyhaneleri ise Saraçlar Caddesi’nin sonuna doğru bulunurdu. Fakir kesimin gittiği basit dekorlu, kimi zaman kırık sandalyeli örtüsüz masalı meyhanelerin yanında daha düzgün ve ızgara yemekler de yenen canlı müzikli birkaç meyhane de bulunmaktaydı. Meyhanelerde ana yemek Tunca Nehri’nde yakalanan balık ve yanında beyaz peynir roka bunun yanında ortamda çalan Romanların müzikleri özellikle hafta sonu geç saatlere kadar halkı eğlendirirdi. Meyhaneci primos adı verilen gaz tavanın üstünde una bulanmış balığı kızartır bu arada da dükkân dükkân dolaşan fıstıkçılar müşteriye Amerikan fıstığı satmaya çalışırdı.

Yahudiler Edirne’ye sadece şarapçılık ve ticarette katkıda bulunmamışlar aynı zamanda susam, ayçiçeği yağı üretimi, peynircilik, şekercilik gibi dallarda da girişimlerde bulunmuşlardır. Bu bağlamda Edirne peynirciliğinin gelişmesinde mandıracı Albert Sarfati, Nesim Marko Kohen(Kan) ve Malki aileleri de ilk akla gelen isimlerdi. Hatta Osmanlı döneminde Yahudilerin sık olan yangınlardan dolayı itfaiye örgütünde de aktif rol aldıklarını görmekteyiz. Kentin 14 tulumbacısından süpürge yapımcısı Sarı Nesim ve fırıncı Altın diş İshak Tulumbası en çok beğeniyi kazananlar arasındaydı.

 Yahudiler Edirne’de her zaman siyasetten uzak, komşuları ve tanıdıkları ile dostluk ilişkileri kurmaya özen gösteren bir hayat sürdüler. Şu anda her sene buraya gerek yurtdışından ziyarete gelen dindaşlarımızdan gerekse de halen orada yaşayanların anlattıklarında hep bu dostluğun izlerini görmekteyiz. Yaşı altmışın üstünde olan halen birçok Edirneli her zaman Yahudi dostlarından öğrendikleri bu kültürü ve becerileri anlatmaktadırlar. Özellikle ticari alanda dindaşlarımızın getirdiği yenilik ve fikirler halen eskiler tarafından önemle hatırlanır. Bunun bir örneğini Altay Onur’un Edirne anılarındaki David Amca’nın çalışma ile ilgili öğüdünde görüyoruz : “Türkiye bir cennet, yeter ki çalışılsın!”  

Sizlere bu hafta Edirne’nin ticaret, kültür, sanat ve edebiyat hayatında büyük önem tutan dindaşlarımızın geçmişten bugüne sosyal ve kültürel yaşamlarını anılarla aktarmaya çalıştık. Amacımız tarih ve toplum bilincimizi geliştirirken bir yandan da o günlerin yaşanmışlıklarını tazeleyerek hem gelecek kuşaklara bir miras bırakmak hem iyisi ve kötüsüyle yaşananlardan bir mesaj vermekti. Unutmayalım ki, her toplum gibi Edirne Cemaati’nin de hatırlanmaya değer mutlu ve acılı günleri vardır…  

ZOGO PASTANESİ

Direk Çarşısı’na geldiğimizde sağ köşede bizi Mestan Aydınlık’ın ilk Zogo Pastanesi karşılardı. Daha sonraları oğlu Sadık ve Niyazi P.T.T karşısındaki büyük pastaneyi açmışlar ve orada hizmet vermişlerdi. 1930’ların sonlarında Yugoslavya’dan göç etmiş Mestan Aydınlık Arnavut asıllı imiş ve o nedenle de pastaneye Arnavut kralı Zogo’nun adını vermişti. Kendisi senelerce sokaklarda arabayla dondurmacılık yapıp sonunda kendi dükkânını açmıştı. Özellikle Yugoslav ve Arnavut göçmenleri Edirne’de yiyecek, kuruyemiş, pastacılık, köftecilikte meşhurlardı.  Bu zevkle döşenmiş iki katlı pastanede liseli gençler, köyden yeni gelen gençler ilk flörtlerini yapar, metal kapta dondurma yerlerdi. Pastaneye sadece yazın soğuk bir şerbet içmek için uğranılmaz aynı zamanda kışları da baklava, plastik kapta boza alınıp iş dönüşü Zogo’ya uğramadan eve dönülmezmiş. Pastane yarım asır boyunca Edirne’ye hizmet edip artık sahiplerinin de emekliliğe ayrılması ile anılarda yerini aldı…

Yine Direkler Çarşısı’nın köşesinde Sarraf Mordu Baharnu’nun çerçi dükkânı bulunurmuş. Bu dükkânda aradığınızı bulamazsanız Mordu sizi mutlaka bir yere yönlendirirdi. Mişel ve Menahem Ovadya kardeşler de çarşısının ünlü simaları olarak sizi kapıda karşılar ve memnun etmeye çalışırlardı. Biraz ilerde Mösyö Sason’da gülerek geçenlere “Şalom” der ve zamanın moda şarkısı “Rejinella”yı mırıldanırdı. 

Balıkpazarı dört yol ağzına geldiğimizde tüccarın hatırı sayılır siması Jak Leon Sarfati Kardeşler bizi karşılardı. Alt yanda çukur bakkal Mitrani kardeşler, biri çok zayıf biri aksine şişman müşteri olmadığı zaman öyle bir ağız dalaşına girerlermiş ki zannedersiniz bunlar düşman… Sokağın diğer en sevilen ismi Nesim Avigdor imiş, nerede lafı geçse herkes, “Nesim’e laf yok, onun yardım etmediği kimse bulamazsınız” dermiş.

Turumuza Cumhuriyet Caddesinde devam ederken Şekerci İlyaser Kaneti ve Edirne’nin en güzel dondurmasını yapan şekerci usta Samuel Dessotto-Şekerci Bohar’a rastlıyoruz. Tamburacılar Camisine sapan sokağın başında çarşının gülü, kahveci, tereyağcı Naftali Mitrani’nin dükkânı bulunurdu. Hemen yanında çarşının ağası pos bıyıklı börekçi Sütçü Esat Ağa’nın dükkânı vardı. Esat ustanın yanında Bakkal Moşe aynı apartmanda bir üstte ise dişçi Tekin Sayınbaş’ın muayenehanesi bulunurdu.  Sokağın ünlü simaları arasında Kağıtçı Menahem, lakerdacı ve çirozcu Bello, Salamon Levi ve kağıtçı Bohor Bakış aklımızda kalanlardı.

Alt satırlarda Cumhuriyet Caddesi’nde yaşamış olan dindaşlarımızın isimlerini de onların anısına akıllarda kaldığınca sizlere sunuyoruz.

Cumhuriyet Caddesi

SOL KANAT

Bohor Filozof, Doktor Sami Haras, David Kaneti, Leon Sarfati, Vitali Halfon, Nesim Çiprut, Sami Bizbahar (Avukat), Doktor Toledo, Nesim Mitrani, Keresteci Solomon, Yako Kalvo, Nesim Adato, Yuda Romano, Sami Sarfati, İzak Kalvo, Bohor Bakış, Naftali Mitrani, Bohor De Salto.

 

SAĞ KANAT

David Yahya, Sami Kasuto, Anri Matatya, Cumhuriyet-Reşadiye Sineması, Marko Kohen, İtalyan Havrası, Hayim Razon, Moiz Eskenazi, Marko Ovadya, Menahem De Kaneti, Nesim Eskenazi, Mişon Bennun, Israel Reytan.