Montaigne’i düşünmek

Avram VENTURA Köşe Yazısı
12 Mayıs 2010 Çarşamba

Jenny Diski adını bu güne değin hiç duymamışım. Yeni yayınlanan Yazan Kadının Savunması adlı kitabını da rafta görsem sanırım ilgimi çekmezdi; ama yayıncısı Sevgili Bülent Şenocak mutlaka okumam için önerdiğinde, kayıtsız kalamazdım. Gerekçe olarak da şunu söylemişti: Bu kitap Marie de Gourney’in yaşamını anlatıyor. Montaigne’in manevi kızı… Denemeler’i gelecek kuşaklara aktaran kişi olarak da anılıyor.

Bu deneme ustasının, bu yazın türünün isim babasının adı geçince, kitabı görmemezliğe gelmek olanaksız. Ben ki Montaigne’i bu güne kadar ustam bellemiş, yazdığım her denemede, aynı konuda onun da ne düşündüğünü merak ederek kitabını yüzlerce kez karıştırmış, kimi zaman da onun görüşlerine sığınmış biri olarak, bu ünlü düşünürün özel yaşamını ilgi alanım içinde sayarım.

Bu kitap her ne kadar bir roman kurgusu içinde ele alınmışsa da, kimi gerçeklere dayanarak yazılmış olması, Marie’nin gözünden Montaigne’in belirli bir dönemdeki yaşamını ortaya koyuyor. Daha da önemlisi bu kitap, bir genç kızın Denemeler’i okuduğu andan başlayarak tüm yaşamının nasıl değiştiğinin ve bu ünlü düşünüre, nasıl bir tutkuyla bağlandığının romanıdır.

Daha önce de belirttiğim gibi, yalnız benim için değil, deneme yazmaya soyunmuş her yazar için Montaigne’i okumak, bu yola çıkmak için ilk adımdır. İlerledikçe kendi yolumuzu zaten bulmak zorundayız, ancak onun yaktığı ışığın aydınlığından yararlanmadan atacağımız adımlar, bizi çıkmazlara sokabilir. 

Kitaptaki kimi tümceler, romanla ilgili olmasa da, bu ünlü düşünürün Denemeler’i yazarken nasıl bir yol izlediğini anlatıyor:

“Ele aldığı, normalde tartışılmasına gerek duyulmayan konulardan çıkan can sıkıcı sorular, okunan kitaplardan ya da öğrenilen söylemlerden değil; içerilerden, Montaigne’in meşgul kafasının derinliklerinden yanıt bekliyordu. Buna ‘ruhun derinliklerine inmek’ denebilirdi. O ise bunu ‘düşünmek’ diye adlandırır olmuştu. Bir karar almıştı; çaresizlikten kaynaklanan bir karar: Bu düşüncelerin onu yönlendirmesine izin verecekti. Zihninde beliren, kendisiyle ilgili soruların cevaplarını arayacak, onları (olabiliyorsa) insanı biçimlendirmek üzere yazıya dökecekti. Kimileri onun bu yaptığının dünya için yepyeni bir şey olduğunu söyler. O da bunu biliyordu. Kafasında, tıpkı kendi benliği gibi; hem herkese benzeyip hem de kimselere benzemeyen, bir eşi daha olmayan bir insan biçimi vardı. Bu insan tek kişiye özgü nitelikleri temsil edebildiği gibi tüm insanların sorduğu, dünya üzerindeki varlıklarıyla ilgili soruları ele alabilecek niteliklere de sahipti.”

Montaigne’in kitaplığından da birkaç ayrıntı aktaralım:

Odanın ahşap bir sütunu üstüne, yakılarak yazılmış şu Latince sözler yer alıyor: “Ben insanım; insana dair hiçbir şey bana yabancı değildir.” Denemeler’i okuyanlar için de bu sözler hiç yabancı değil! Bir kirişte “Hiçbir şey bilmiyorum”, diğer bir kirişte “Görüş değişir.”, bir başka kirişte de, “Hiçbir şey üzerinde düşünmem… Geri çekilirim… İncelerim.” sözleri ilgi çekiyor.

Biliyorum, bir sütunun sınırlı olanakları içinde ne Montaigne’i anlatabilirim ne de onun biricik ve başyapıtı Denemeler’i; ancak Yazan Kadının Savunması’nı okurken, bu ünlü düşünürü anımsattığı ve ondan söz etmek fırsatını doğurduğu için mutluyum.