Kriz Gelmeden Ne Yapmalıyız? Türk Musevi Cemaati ve kriz iletişimi

Yaşanılacak kriz ortamlarında en az zararla nasıl çıkılır? Cemaatimiz yöneticileri bu konuda neler yapıyorlar?

Mois GABAY Toplum
21 Temmuz 2010 Çarşamba

Geçtiğimiz günlerde cemaatin yeni yönetiminin ilk bilgilendirme toplantısı yapıldı. Toplantıya katılan çoğunluğu kurum yöneticisi ve cemaat gönüllüsünün yanında İshak Alaton’un da gelişmeleri dinlemek üzere salonda hazır bulunması memnuniyet uyandırdı. Toplantının genel gündemi cemaat yönetiminin kriz yönetimleri ve kriz öncesi yapılan risk yönetimi çalışmaları idi. Toplantı esnasında son gelişmelerde cemaatin genel tutumu ve gösterilen yaklaşım ile ilgili yöneltilen bir soruda Cemaat Başkanı Sami Herman’ın “Siz karşınızdakine nasıl yaklaşırsanız o şekilde tepki alırsınız.” cevabı aslında her şeyi özetler nitelikteydi. Salonda bulunan kimi zaman farklı ortamlarda yönetimi eleştiren bazı dindaşlarımıza bu şekilde doğru kanaldan bilgi aktarılması onların da sıkıntılarına bir nebze cevap vermiş oldu.

Peki, bireysel yaşamımızdan iş hayatına her an karşımıza çıkabilecek kriz kavramı aslında nedir? Genellikle işletmeler için kullanılan Yunanca “krisis”- ayrılmak anlamına gelen bu terim bir örgütün rutin sistemini bozan ve aniden ortaya çıkan herhangi bir acil durum olarak tanımlanabilir. Bir şirket için kurulabilecek birçok kriz senaryosu mevcutken konu bir azınlık cemaati olduğunda ise durum epeyce farklıdır. Örneğin Türkiye’deki azınlık cemaatleri geçmişte belirgin nedenlerle birçok kez kriz yaşamıştır. Türkiye’nin Yunanistan ile olası yaşayabileceği bir sorun Rum Cemaati’ne ve Ermenistan ile olabilecek bir sorun da Ermeni Cemaati’ne kriz olarak yansır. Krizi oluşturabilecek iç faktörler olduğu gibi dış faktörler de etki edebilir. Örneğin 2003 sinagog saldırıları Türk Musevi Cemaati’nin son yıllarda yaşadığı en belirgin fiziksel kriz durumudur.  Risk planlamasının yapılamadığı, dezenformasyonun bol olduğu bir kriz dönülemez sonuçlar verebilecekken iyi yönetilmiş bir kriz dönemi ise örgütün daha güçlü bir şekilde devamını sağlayan bir dönüm noktası olarak kendini gösterir. 

İyi bir kriz yönetimi için ilk aşama kriz gerçeğini kabul etmektir. İkinci aşama ise risk ihtimallerine göre senaryolar üretmektir. Tek bir senaryoya göre kilitlenmemek hayal kırıklığına uğramayı engeller. 2003 Sinagog saldırıları ile başlayan, Lübnan Savaşı, Gazze Operasyonu ile devam eden zorlu süreç Türk Musevi Cemaati için risk ile yaşama gerçeğini öğretmiştir. Artık toplumun demografik yapısı ve dinamiklerinin dışındaki risk faktörleri de hayatımızın bir parçası olmuştur. 

Kriz yönetimi

Krizde zaman öncelikli faktördür. Bu yüzden farklı senaryolara göre stratejilerin oluşturulacağı planlara ihtiyaç vardır.  Bu bağlamda zararı minimalize edecek bir kriz planının oluşturulması, kriz ekibinin seçilip krizden evvel hazır durumda bulunması, krizden etkilenecek farklı grupların tanımlanması gerekir. Bundan sonraki en önemli aşama krizin test edilmesidir. En kötü ihtimaller hesaplanarak buna karşı kurumun dayanırlılığı, medya faktörü, rutinin kesintiye uğrama süreci, imaj yönetimi ve oluşacak toplu hasar tek tek hesaplanmalıdır. Kriz öncesi kriz iletişim planının yapılması çıkar grupları ve medya ile ilişkilerin güçlü tutulması kriz döneminde yürütmeyi başarılı kılar. Bunun yanında kriz esnasında yürütmenin hızlanması için yetkilerin tek bir yerde toplanıp tek bir kanaldan anında bilgi aktarımı karmaşıklığı engeller. Kriz yönetim ekibi ne kadar iyi olursa olsun, kriz anında mesajların iletilememesi başarısızlığı getirir. Kriz anında Acil Bilgi Merkezi’nin tüm paydaşları en detaylı bilgilendiren kanal olması gerekmektedir. Diğer bir yöntem ise benzer kurumların cemaatlerin yaşadıkları krizlerin incelenip ders alınmasıdır. Kriz sonrası en önemli husus ise geri bildirim ile hataların belirlenmesi ve bir sonraki kriz için hazırlık yapılmasıdır, hatalardan ders alınmaması bir sonraki kriz için daha ciddi sonuçları ortaya koyar.

İyi bir lider yaşadığı krizi bir fırsat ortamına dönüştürebilir. Bunun için iyi bir kriz iletişimi sağlanması, kriz esnasında ve sonrasında kar ortaklarının güveninin korunması gerekir Kriz yönetiminde halkla ilişkilerin rolü büyüktür. Kriz öncesinde itibar yönetimi, sorunların anında fark edilip önlemlerin alınması, iyi bir bilgi toplama ve yönetime aktarma zararı azaltır.

Kriz iletişiminde cemaat bireylerinin rolü

Son yıllarda yaşadığımız kriz ortamlarında kimi dindaşlarımızın krizi daha da körükler hareketleri, toplumda artan dedikodu ortamı krizin aşılmasını güçleştiren etkenler olarak ortaya çıkılmaktadır. Bunun yanında kriz öncesi cemaatten uzak pasif yaşamayı seçen paydaşların sadece kriz anında sorgulamaya geçmeleri kısa vadeli bir düşünce yapısı olarak fayda getirmemektedir. Uzun vadeli bir kriz yönetimi için üst düzey yönetimin yanında paydaşlar olan bizlerin de durumdan haberdar olarak ve preaktif davranarak yardımcı olmamız önemlidir. Yapılan bilgilendirme toplantılarına katılmak, kendimizi ve etrafımızı bilgilendirmek dedikodu ortamını bir nebze olsun engeller. Krizin olmadığı zamanlarda biz de birer halkla ilişkiler uygulayıcısı gibi kendimizi ve toplumuzu destekleyen bir kamuoyu oluşmasını sağlayabiliriz. Toplum içi ve toplum dışında yapacağımız sorumlu davranışlar, konu ile ilgilenen medyayla kurulabilecek iyi ilişkiler kriz anında ihtiyaç duyulan yardımlar olarak kendini gösterir. 

Kriz dönemlerinde en fazla gereksinim duyulan ve kesinlikle kaybedilmemesi gereken olgu güvendir. Kriz anında yönetim kararlarını tartışmak yerine olumsuz söylenti yayımını engellemek ve doğru kanaldan bilgi paylaşımına yardımcı olmak sorumlu bir davranıştır. Unutmayalım ki doğru olan genelde herkes tarafından bilinir ama asıl sorun doğruyu uygulamaya koymaya çalıştığınız zamandır. Hepimizin ortak arzusu kriz olmayan bir gelecektir. Cemaat kurumlarımızın her zaman aktif olabildiği, okulumuzda parlak gençlerimizin yetiştiği, derneklerimizin coşkuyla folklor, tiyatro yapan gençlerimizle dolup taştığı, sinagoglarımızın yahidlermizin dualarıyla şenlendiği birlikte umut dolu bir geleceğe…