Yürekleri ısıtan bir film

İki yalnız ve yorgun ruhun, tesadüfler sonucu başlayan ilişkilerinin öyküsü, sevginin sıcaklığını hissettiren bir tonla anlatılıyor. Çevreleriyle iletişim kurmakta zorlanan, hayattan yedikleri sillelerin etkisiyle çekingen ve ürkek davranan, İngiliz bir kadınla Amerikalı bir erkeğin aşkını, Joel Hopkins inandırıcı kılmayı başarıyor.

Viktor APALAÇİ
29 Temmuz 2009 Çarşamba

İngiliz bağımsız sinemacı Joel Hopkins, karakter odaklı çalışmasının ürünü, usta işi senaryosundan yola çıkarak yaptığı “Aşka Son Şans / Last Chance Harvey”, insanın yüreğini ısıtan bir romantik komedi.

İki yalnız ve yorgun ruhun, tesadüfler sonucu başlayan ilişkilerinin öyküsünü, sevginin sıcaklığını hissettiren bir tonla, melankolik ve dramatik komedi film kalıpları içinde izliyoruz.

Hayatlarının sonbaharını yaşayan, özel hayatlarında mutluluğu yakalayamamış, unlarının eleyip eleklerini asmış, İngiliz bir kadınla, Amerikalı bir erkeğin, tesadüfen başlayan ilişkileri filmde, hayal kırıklıklarının öyküsü şeklinde anlatılmış.

Çevreleriyle iletişim kurmakta zorlanan, hayattan yedikleri sillelerin etkisiyle çekingen ve ürkek davranan bu iki insanın, havaalanında karşılaşmalarından sonra yaşadıkları, Joel Hopkins’in incelikli ve kıvrak senaryosundan, iz bırakacak bir filmde anlatılıyor.

 Hayatta tutunacak dalları kalmamış, hayata yenik düşmenin ezikliğini yaşayan iki yalnız ruhun, büyük bir enerji ile, mecburiyetten birbirlerine tutunmalarını Joel Hopkins, yarattığı özel durumları eşliğinde, inandırıcı bir tonla anlatıyor.

Aşk ve sevginin insanı her yaşta yalnız bırakmadığını, “aşkın yaşı yoktur” sözünü doğrularcasına gözlere seren film, sevginin paylaşılınca güzel olduğu gerçeğinin de altını çiziyor.  Normalde pek yürümeyecek türde bir ilişkiyi, sempatik, sıcacık, romantik ve gerçekçi durumlar yaratıp inandırıcı hale getiren Joel Hopkins filminde izleyiciyi hüzünlendirerek, sevindirerek etkiliyor.

SEVGİ PAYLAŞILINCA GÜZELDİR...

Reklam filmleri için fon müziği besteleyen Amerikalı Harvey (Dustin Hoffman) ile havaalanında bir araştırma şirketinde çalışan İngiliz Kate (Emma Thompson), filmde hiç beklemedikleri bir anda birbirlerine ilgi duymaya başlayan, orta yaşlı bir çifti canlandırıyorlar.

Evliliğini yürütememiş, yetişkin kızını babalık edememiş, işini kaybetmenin eşiğindeki Harvey, kendine güveni kalmamış, hayattaki başarısızlıklarının yükü altında ezilen, sakar bir adamdır.  Hiç evlenmemiş, sahip olabileceği çocuğu yıllar önce aldırarak kendisini yalnızlığa mâhkum etmiş, orta yaşlı Kate, sevgi eksikliğini kız arkadaşları ve onu sürekli telefonla arayan paranoyak yaşlı annesiyle (Eilleen Atkins) gidermektedir.

Umut saçan pozitif yapısıyla öne çıkan “Aşka Son Şans”, orta yaş krizi, boşanma, iyi ebeveyn olma, dışlanma gibi bunalımlı temaları ustalıkla işliyor.

Klişelerle dolu yapısına karşın, yaşama sarılmak, insanın hayatını değiştiren rastlantılar temalarını işlemekteki inandırıcılıkla, filmin dayanılmaz çekiciliğine kapılmamak mümkün değil.

Kızının (Liane Balaban) düğününe katılmak üzere Heathrow Havalimanı’na gelen Harvey ile burada tesadüfen tanıştığı mutsuz Kate, yaşamlarının sonbaharına girmiş, toplum tarafından dışlanmanın ezikliğini yaşayan, özel hayatlarında üst üste gelen yenilgilerden yorulmuş iki insandır.

AŞKIN YAŞI YOKTUR

Kate’in, arkadaşlarının onun için ayarladığı son flört arayışı da fiyaskoyla neticelenmiştir. Düğün töreninde kızı Susan’ı damada, kendisinin değil de üvey babasının (James Brolin) vereceğini öğrenen Harvey yıkılır, ilk uçakla Amerika’ya dönmek ister.

Uçağı kaçırınca, havaalanı kafesinde tek başına oturan Kate’e içini dökmek ister. İlgisiz kalmayan Kate, ona babasının sekreteriyle Fransa’ya kaçtıktan sonra, kanser olan annesiyle ilgilendiğini anlatır.

Düğün yemeğinde, gelinin babası sıfatıyla yaptığı duygusal ve dokunaklı konuşma ile Harvey’in, feleğin sillesini yemiş Kate’le birbirlerinden etkilenmemesi imkânsızdı. Aşkta düş kırıklıkları yaşayan iki insan, geç de olsa ilk kez mutlu olmayı hakettiklerini düşünürler.

Filmdeki bütün gelişmeleri önceden tahmin etmek şüphesiz ki zor değil. Ancak senarist – yönetmen, üzerinde çalışılmış karakterleriyle inandırıcı kılmayı başardığı öyküsünde, içinde erotizm olmayan güzel bir aşk filmi kotarmış.  Film teknik yönden kusursuz. Sinema dili ilgiyi sürekli ayakta tutmayı başarıyor, dış çekimler ve kalabalık sahneler mükemmele yakın. Oyuncu kadrosuna gelince, Emma Thompson ile Dustin Hoffman’ın karşılıklı döktürmelerini izlemek büyük keyif.

“Evde kalmış, mutsuz kadın” rolünde İngiliz Emma Thompson, hayata tutunmaya çalışan bi karaktere, kendine özgü sempatisi, her daim pozitiflik saçan varlığıyla, can veriyor. Finalde birden gözyaşlarına kapıldığı sahnede izleyiciyi de ağlatıyor.  Kaybeden, ezik, kötü baba rolünde Dustin Hoffman, düğünde kendisine verilmeyen sözü kopararak, kızına sahip çıktığı, herkesi şaşırtan konuşmasının yaparken, usta oyunculuğunu da konuşturuyordu.