SON YÜZYIL - 6/ İsrail Devleti

İsrail Devleti 1973 yılında yeni bir Arap istilasına karşı mücadele etti ve 1967 sonrasındaki kendine güveni sarsıldı. Anti-İsrail tahrikleri yoğunlaştı. 1974’te Filistin Kurtuluş Örgütü’nün başı, BM Genel Kurulu’na hitap etmek üzere davet edildi. Onu izleyen yılda Genel Kurul 35’e karşı, 72 oyla (32 çekimser) bir kararı benimseyerek Siyonizmi ırkçılığa eşitledi

Sara YANAROCAK Kavram
7 Nisan 2010 Çarşamba

Anti-Siyonist retoriğin bu genel onayı, bazı Siyonistlerin bile Filistinli Arapların kötü durumuna duygudaşlıkla yaklaşmaya başladıkları bir sırada, Yahudilerin İsrail’i içgüdüsel olarak katkıda bulundu. Bu zamandan beri her iki eğilim de daha belirgin hale geldi ve artan bir biçimde çatışmaya girişti. 1977’de ilk defa İsrail’de gerçek bir hükümet değişikliği olup, işçi koalisyonu yerini sağ kanat koalisyonuna bıraktığında, işçi siyonizminin denizaşırı destekçileri, geçmişte hiç yapmadıkları biçimde, İsrail’e bağlı olduklarını bildirirken hükümet politikalarını eleştirmekle kendilerini özgür hissettiler. Yahudi hedeflerine Avrupa’da diğer yerlerde Neo-faşistler ve arap teroristler tarafından yapılan vahşi saldırılar Batılı Yahudileri kişisel kaderlerinin İsrailinkiyle sıkıca bağlanmış olduğu gerçeğine getirdi. Arap ve Sovyet Balkan devletlerindeki Yahudiler bunun zaten çoktandır farkındaydılar.

1982’de anti terörist bir eylem olarak başlayan ve Beyrut’un ele geçirilmesiyle en yüksek noktaya varan Lübnan’ın işgali, Yahudi dünyasında derinden ayrılan tepkileri tahrik etti ve kendilerini Siyonist ilan eden Yahudilerin ilk politikalarına ilk geniş eleştirilerini başlattı. Bu diaspora tepkisi, 15 yıl önceki Altı Gün Savaşı’nı izleyen İsrail’in zafer şenliği ile benimsenmesinin doğal bir karşılığı idi. İsrail ile dünya Yahudiliği arasında daha dengeli ve gerçekçi değerlendirme ilişkilerinin başlamasına işaret ediyordu.

Savaştan Barışa

1977 seçimlerinde liberal ve merkez partilerin koalisyonundan oluşan Likud cephesi iktidara gelerek yaklaşık 30 yıllık İşçi Partisi dönemine son verdi.

Göreve başlayan yeni başbakan Menahem Begin ondan önceki başbakanların yaptığı gibi bölgede sürekli barışın oluşması için çalıştı ve Arap liderlerine anlaşmaya varmaları için çağrıda bulundu.

Arapların İsrail’in barış çağrılarını sürekli olarak reddeden tutumu, 1977’nin kasım ayında Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat’ın Kudüs’ü ziyaret etmesiyle değişti ve böylelikle Mısır, İsrail’in 1948’den beri uzattığı barış elini kabul eden ilk Arap ülkesi oldu.

Gelişmelerden sonra başlayan karmaşık müzakereler, ABD Başkanı Jimmy Carter’ın Eylül 1978’de ev sahipliğini üstlenerek, Camp David’de Mısır ve İsrail liderlerini biraraya getirdiği zirve toplantısıyla neticelendi. Genel bir barış çerçevesi içinde olan Camp David uzlaşmaları sadece İsrail ile Mısır arasında değil de İsrail ile her bir Arap komşusu arasında bir barış niteliğindeydi. Uzlaşmalarla ayrıca 1967’den beri İsrail’in yönetiminde olan Yehuda, Şomron ve Gazze Şeridi ile orada yaşayan halkın durumlarının ayrıntılı bir şekilde görüşülmesi de İsrail tarafından teklif edildi. Mısır bu konuda çekimser kalmayı tercih etti. İsrail ile Mısır, 16 Mart 1979’da Washington’da, Beyaz Saray’ın bahçesinde bir barış anlaşması imzaladı. Cumhurbaşkanı Sedat ile Başbakan Begin, iki ülke arasında 30 yıllık savaşa son verdikleri için Nobel Barış Ödülü kazandılar.

İsrail 1980’lere, gelecekteki 10 yılı barış içinde geçirme ve diğer Arap komşularıyla bir diyalogun başlaması ümidiyle dolu olarak girdi.

devam edecek...