Kalkan tava

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
7 Nisan 2010 Çarşamba

Bahar kendini belli etmeye başladı. Arabayla geçerken bile yol üstünde renk renk çiçek açmış ağaçlar gözümüzü okşuyor. Değişen saat uygulamasıyla artık sabah yataktan üşenmeden kalkıyorum. Çalar saat hızıma yetişemiyor. Ama en güzeli, akşam iş çıkışı hava hâlâ aydınlık. Daha yapabileceğiniz, güne sığdırabileceğiniz çok iş var. Gün sanki daha bereketli. Bu arada ufak hoşluklar gününüze anlam katıyor. Ofisimiz binanın en üst katında. Pencereler açık. Birden sokaktan müzik sesi duyuluyor. Daha doğrusu bir akordeondan gelen tınılar. Büyüleniyorum. Eskiden olsa hemen camdan dışarı sarkar, kim çalıyor diye merakla bakardım. Oysa şimdi yerimden kımıldamıyorum. Çalanlar genelde göçmen. Yaşamlarını bu yoldan kazanıyorlar. Oturduğum yerden onları dinlemeyi, en güzel konser salonlarında dinlediklerime değişmem. Akordeondan çıkan sesler insanın içine işler. Ve bu sesleri sadece bahar aylarında dinleyebilirsiniz.

***

Pazar günü ısınan havayla birlikte çoğu kimse kendini dışarılara attı. Ada vapurları yan yatmış kalabalıktan. Önceleri herkes yoğunluk yaşamamak için erken saatteki vapurları yeğlerdi. Şimdilerde öyle bir sorun da kalmadı. Bostancı’dan Adalar’a neredeyse her yarım saatte bir motor kalkıyor. Tabii bu seçenek daha fazla ahalinin adalara gitmesine yol açıyor. Burgaz ve Büyükada’ya giden dostlar anlattı: Adalar yazın en sıcak günlerinden birini yaşıyormuşçasına doluymuş. O kadar ki, lokantalarda günü birlik gelenlerden ada halkına yer kalmamış.

***

Yıllar boyu eşim Pesah süresince dışarıda yemek yemezdi. Sonra bir değişim rüzgârı yaşandı. Çocuklar büyüyüp bizden bağımsız çıkmaya başladıklarında mı, yoksa biz büyüyüp otokontrolü mü elden bıraktık, hatırlamıyorum. Sonuç olarak, Pazar öğlen balıkçıda yemenin yanlış olmayacağını düşündük. Ve toplum bireylerimizin çok sevdiği, sahile paralel bir balıkçıya gittik. Yerimizi aldıktan sonra ilk gözüme çarpan kasanın yanındaki matsa kutusu oldu. ‘Dakka bir gol bir’. Dükkan sahibi bunu tabii ki, müşteri memnuniyeti için yapmıştı. Ancak, kanımca o kutu orada olmamalıydı. Arada matsa sepetleri Pesah’ı olmayanların da önüne kondu… Bunu da algı projesine bir katkı olarak düşünmüyorum doğrusu. Derken içeri altı kişilik orta yaş üstü bir grup girdi. Patron yerlere kadar eğildi. Belli ki, gelenler oranın müdavimiydi. Bayanlardan biri: ‘Bugün bizim bayram; ekmek yemiyoruz’ diye belirtti. Yan masada gene aynı yaş grubundan dört hanım oturuyordu. Önce kalkan tava ısmarladılar. Balıklar gelince de çantalarından matsa poşetlerini çıkardılar. Bu da bana kara mizah gibi geldi. Ne olur bir öğlen yemeğini matsasız geçirsek? Eminim gene doyarız.

Biz orta yaş ve üstü olanlar sahil yörelerini yeğlerken, küçük çocuklu genç aileler Kilyos gibi yerlerdeki piknik alanlarını doldurdular. Kaşer kasaptan alınan etlerle elleri kolları dolu gidenler kalabalıktan kimi zaman mangal bulmakta zorlanmışlar. Yemek sonrası ise masapan kutuları, eller üstünde bir masadan ötekine geçiyormuş.

Pesah’ta dışarıda yemek caiz midir, bilmiyorum. Ama matsa kutularının lokantada elden ele geçmesini doğru bulmuyorum. Matsa evde kalmalı.

12 Nisan Yom Aşoa, Varşova Gettosu’nun kurtuluşu. Nazi iktidarının çöküşünü simgeleyen bu günden beri, her yıl aynı tarihte yitirdiğimiz altı milyon Yahudi’nin anısına dua edilir. Yeni nesillere örnek olma açısından, duyarlılığımız her yıl artmalı. Dolayısı ile bu sene de sinagoga sadece bir görev gibi değil, büyük bir ailenin Kadiş’ine gidercesine katılın.