‘İstanbul’da Birlikte Yaşam Kültürü’ Margosyan: ‘Örf ve adetlerimizi bilmezsek nasıl anlaşacağız?’

Amram Oditoryumu ‘Sevgiyle El Ele Sanat Festivali’ kapsamında 11 Mart Perşembe günü ‘İstanbul’da Birlikte Yaşam Kültürü’ paneline ev sahipliği yaptı.

Sibel KONFİNO Toplum
17 Mart 2010 Çarşamba

Etkinliğe; Ulus Özel Musevi 1. Karma Ana ve İlköğretim Okulu adına Yazar Mario Levi, Özel Dadyan Ermeni İlköğretim Okulu adına  Yazar Mıgırdıç Margosyan, Özel Fener Rum İlköğretim Okulu adına Vakıflar Genel Meclisi Azınlıklar Temsilcisi Pandeli Vingas ve TED İstanbul Koleji Vakfı Özel İlköğretim Okulu adına Sanatçı/Yazar Zülfü Livaneli konuk konuşmacı olarak katıldılar

Bir dünya mirası olan İstanbul’da yüzlerce yıldır süren “birlikte yaşam kültürünün” anlatıldığı ve bu kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasının amaçlandığı panelin moderatörlüğünü Doç. Dr. Ahmet Kurtaran üstlendi.

Etkinlikte, Yunan Kültür Ataşesi Antonios Hacopulos, Yunan Başkonsolosu Vasil Bornava, Beşiktaş Kaymakamı Sadettin Yücel, Özel Okullar Şube Müdürü Mustafa Altınsoy, Beşiktaş İlçesi Milli Eğitim Müdürü Şeref Çalışır, UÖMO Vakıf Başkanı Şapat Aviyente, Türk Musevi Cemaati Başkanı Silvyo Ovadya’nın yanı sıra katılımcı okulların vakıf temsilcileri, müdürleri, öğretmenler ve öğrenciler hazır bulundular.

Barkovizyonda İstanbul tanıtım filminin ve öğrencilerin birlikte gerçekleştirdikleri gezinin aktarılmasının ardından UÖM 1. Karma Ana ve İlköğretim Okulu Müdürü Emine Kandemir sahneye davet edildi. Kandemir yaptığı konuşmada, çocuklara bırakılabilecek en güzel mirasın yaşadıkları toplumun renklerini oluşturdukları bilinci. Bunun yanı sıra tek tek oldukları kadar, birlikte de çok güzel olunabileceğini gösterebilmek dedi. Kandemir şöyle devam etti, “Düzenlediğimiz ‘Sevgiyle Elele Sanat Festivali’miz 10. yılında İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın katkılarıyla sesini daha büyük kitlelere duyurmanın mutluluğunu yaşıyor. Öğrencilerimizin kültür gezisiyle pekiştirdikleri kardeşlik ve dostluk bağlarını, şiir dinletileriyle zenginleştiren, resim ve fotoğraf çalışmalarıyla görselleştiren, müziğin evrensel diliyle ölümsüzleştiren festivalimiz, bu panel ile de kültür ve sanat dünyamızın değerli isimlerini öğrencilerimizle buluşturuyor.”

Ardından panelistler sahnedeki yerlerini aldılar. Moderatör Ahmet Kurtaran İstanbul’un birçok kültürü içinde barındıran bir dünya şehri olduğunu ifade ederek başladığı giriş konuşmasını: “Bundan tam on yıl önce farklılıkların oluşturduğu zenginliklerin, sevgiyle elele vererek paylaşılacağı bir sanat festivali düzenleme kararı aldık. Her sene dört okulumuz değişik sanat dallarında kendi özlerinden çıkan güzellikleri kendi dillerinde ifade ettiler. İşin içine velilerimiz de girdi. Onlarla farklı mutfakları tanıma şansını yakaladık. 10. senede ise sözcüklere yer verelim dedik. Dört okul adına dört değerli isim ‘İstanbul’da birlikte yaşam kültürü’ konu başlığı altında kendilerini ifade edecekler.” sözleriyle sona erdirdi.

İlk sözü alan Mıgırdıç Margosyan özellikle gençlere hitap eden, hiciv dolu, çeşitli hikâyelerden verdiği örneklerle süslediği bir konuşma gerçekleştirdi. “Aslen Diyarbakır doğumluyum. Bir zaman sonra İstanbul’a geldim ve artık bu kültürün içinde yaşıyorum. Aynı mekânda asırlardır beraber yaşıyoruz ancak birbirimizi halen tanımıyoruz. Örf ve adetlerimizi bilmezsek nasıl anlaşacağız? Birbirimizi seviyoruz ama zamanında birileri aramızı bozdu. Artık bunu değiştirme zamanıdır”

Mario Levi, 500 yılı aşkın bir süredir İstanbullu olduğunu ama nedense ancak 1980’li yıllardan sonra farklı kültürlerden gelen insanların birbirlerini anlamaya başladıklarını belirtti. “Yan yana yaşıyoruz ancak birlikte yaşamak farklı bir bilinçtir. Kültür mozaiği sözünü hiç sevmiyorum. Mozaik, farklı parçaların birbirine değmeden bir bütün oluşturmaları tekniğidir. Biz bunu istemiyoruz. Birlikte yaşamak denince aklıma ebru sanatı geliyor. İstanbul’umuz bir su şehridir. Ebru da birçok farklı rengin birleşerek suda oluşturduğu desenden meydana gelir. İşte bizler böyle olmalıyız.”

Sosyal kimliği ile azınlık toplumlarının vakıf bünyesi içinde bir kimlik kazanması adına kendini bu işe adayan Pangeli Vingas İstanbul’un özel bir şehir olduğunu, İstanbullu olmanın bir ayrıcalık ve gurur kaynağı olduğunu, bu elbisenin bir kere giyilince kolay kolay çıkarılamayacağını vurguladı. “Her zincir en zayıf halkası kadar sağlamdır gerçeği unutulmamalı. Dolayısıyla bu zinciri kırmak herkese zarar verir. Genç bir nüfusa sahip olmamıza rağmen tarihimizden gelen kültürü yarınlara el birliği ile taşıyalım. Bunu yapacak olanlar da siz gençlersiniz.”

Zülfü Livaneli ise yurt dışında verdiği konserler esnasında yaşadığı bazı olaylardan örnekler vererek yaptığı konuşmasında şöyle dedi: “Eserlerin oluşturulmasında biz sanatçılar tek başımıza hiçbir şey yapamayız. Mutlaka toplumdan yansımaları, farklılıkları alarak düşüncelerimizi yansıtmalıyız. İşte İstanbul bu bakımdan çok zengin bir mekân. Körü körüne bir milliyetçiliğe karşıyım. Yurtsever bir insanım. Sanatçı kimliğim de bunu gerektiriyor. Kültürlerin; bu konumda olduğu takdirde el ele tutuşmasıyla evrensel bir kimlik kazanacağını düşünmekteyim.”

Soru ve cevaplarla devam eden etkinlikte panelistler plaket ve çiçeklerle onurlandırıldılar.