Selofanlı Mavlaçlar

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
3 Mart 2010 Çarşamba

Bir yandan algılama projeleri, ortak çalışmalar, istatistiki bilgiler büyük puntolarla manşetten veriliyor, öte yandan hiç Yahudi tanımamış veya Yahudi komşu istemeyen bireylere yönelik tanıtım programları düzenleniyor.

Hepimizin savunduğu ortak bir nokta var. Her işin başı eğitim. Geçen hafta Şalom’da ağırladığımız araştırmacılar arasında ilginç bir grup vardı. Acıbadem İstek Vakfı Okullarından on öğrenci ve onlara eşlik eden felsefe öğretmeni Canan Bulkur ile tarih öğretmenleri Pelin Hayalioğlu. Araştırma konuları ‘Yahudilerin Osmanlı ve Türk Kültürüne katkıları’ idi. Söz konusu proje ile TÜBİTAK’ın yarışmasına katılacaklardı. On birinci sınıf öğrencilerinden iki gencin sözcülük görevi üstlendiği toplantıda gelen sorular hayli ilginçti. Konuya gerçekten vakıftılar. Yahudi geleneklerinden, Yahudi/Musevi kavramına, tarihsel sürece varıncaya dek çeşitli bilgiler irdelendi. Öğrenciler önce 500. Yıl Türk Musevileri Müzesi’ni gezerek bilgi almışlar, sonra da Şalom’a gelmişlerdi. İki gün süreyle cemaatin çeşitli kesim ve bireylerini ziyaret ederek, bakış açılarını genişleteceklerdi. Görüşmemiz sona erdikten sonra, felsefe öğretmeni Canan Bulkur’la sohbet ettik. Canan Hanım çok ileri görüşlü bir eğitmen. Proje konusunu okula kendi önermiş. Öğrencileri başta pek hoşnut kalmamışlar. ‘Ancak’ diyor öğretmen, ‘yaşadıkları ülkeyi kimlerle paylaştıklarını bilmeliler. Farklılık sözcüğünü kullanmak yanlış. Birliktelik olmalı amaç. Çocuklar bu sene on kişi. Her yıl birkaç kişinin bakış açısını değiştirirsem o da benim kazancım olur.’

Benzer gelişmeler diğer okullarda da yaşanabilse ne iyi olur. Genç yaşta öğrenilen doğru bilgiler her zaman yeni ufuklara yol açar. Belki o zaman ne algılama projelerine gerek kalır, ne de ‘Yahudi komşu istemem’ diyenler olur.

***

Purim…

Hanuka’dan sonra en sevdiğim bayram. Isınmaya başlayan havayla bana gerçekten özgürlüğümü hissettirir. Bu sene de bayram akşamı annemin evindeydik. Küçüğünden büyüğüne her yaş çocuğun tabağında birer mavlaç vardı. İstisnasız hepsi yemeğin sonuna doğru haşur huşur ses çıkaran selofana saten kurdele ile bağlı mavlaçlarını açtılar. Rengarenk şekerlemelerin arasından masapanı bulup ağızlarına attılar. Yanlış anlaşılmasın, masada daha üç çeşitli tatlı vardı. Yemek sonrası gençler bütün sene bekledikleri ‘mahpurim’ e kavuşmanın keyfiyle birbirine takılmayı sürdürdüler.

Bizim ailede iki kişi Ester orucunu tutardı. Biri anneannem,  diğeri  babam. Bu gelenek onlarla kayboldu. Ama,diğer zamanlarda olduğu gibi bayram günlerinde de onları hep anarım. Umarım, diğer gelenekleri sürdürmeyi başarırım.

Purim  gibi bir bayramda evlenmek ayrı bir güzellik. Neve Şalom’un içindeki çiçekler bile farklı güzeldi sanki. Olağanüstü kalabalık bir topluluk 28 Şubat Pazar günü Elda ve Moris Aner’in düğün törenine tanıklık ettiler. Yeni evlilere Purim şekeri kadar tatlı bir yaşam dilerken, Esim ve Aner ailelerini  kutluyorum.