Karar almak mı, vermek mi?

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
16 Aralık 2009 Çarşamba

Kelimelerle oynar mısınız?

Hangi dilden geldiklerini, hangi kökten türediklerini düşünür müsünüz?

Kelimelerin gücüne inanır mısınız?

Kelimelerle hayata meydan okuyabilir misiniz?

Susarken de kullanabilir misiniz onları?

Düşünür müsünüz anlamlarını?

Yalnız, yalından gelir;  yanlış; yanılmaktan.

Çevre, çevirmekten; kavşak, kavuşmaktan…

Ama balık bal-dan gelmez mesela, fare far-dan, sıra sır-dan, tencere ten-den, karar da kara-dan…

Gelseydi doğru olacaktı sanki.

Kara, bir şey var sanki kararda…

Karanlık, ürkütücü, sorumluluğu yalnızca bizim omuzlarımıza yükleyen, kaçamadığımız bir belirsizlik, zamana sığındığımız bir çaresizlik…

İnsanı dara, zora, sıkıntıya sokan bir şey…

Peki karara varmak için onu almak mı yoksa vermek mi gerek?

Karar vermekte biraz baştan savmak var sanki… Emin olmayıp yükü üstünden atmaya çalışmak gibi… Bir an önce o işin dışında kalmak; doğru ya da değil, sonu bir an önce görüp düşünmekten kurtulmaya çalışmak gibi…

Karar almaksa konuyu üstlenmek belki...  Alıp düşünmek… Olacaklara korkusuzca göğüs germek,  ince eleyip sık dokuyarak, bir sona değil sonuca varmaya çalışmak…

Sonucu her ne olursa olsun ona katlanmak. Aynı gibi görünen; ama aynı olmayan iki fiil…

Siz hangisini yapıyorsunuz alıyor musunuz kararları yoksa veriyor ve kurtuluyor musunuz?

İçiniz rahatlıyor mu, yoksa diğer içinizi yiyor mu?

Kader mi vardırıyor bizi kararlara yoksa vardığımız kararlar mı belirliyor kaderimizi?

Soruları çok olan cevapları bugün için “yok” olan bir şey bu. Hele de yaptığınızdan emin değilseniz. Verip kaçsanız da alıp gitseniz de hep diğer yolun cazibesiyle yaşar bir yanınız.

Hangi yol doğru, kime sormalı, kimin fikrini almalı; almalı mı? Yoksa hiç kimseye sormadan içinizden geldiği gibi mi davranmalı?

Sona mı, sonuca mı yakınsınız?

Kara’dan gelmeyen ama karalığı olan kararlara varmak sizi hayatın neresine taşıyorsa orada sizi bekleyen son ya da sonuca katlanmaya cesaretiniz, o yolu yürümeye sabrınız var mı?

Hayatın bize ne getirip bizden ne götüreceğini bilmeden belli kırılma noktalarında kararlar alarak yaşıyoruz. Attığımız her adımın hayatın içinde bir anlamı, sonra atacağımız adıma bir etkisi var.

Okulumuzu seçiyoruz, işimizi gücümüzü, nerede yaşayacağımızı, eşimizi dostumuzu, tatil yapacağımız yeri, bir davete ne giyeceğimizi, lokantada ne yiyeceğimizi, ne diyeceğimizi ne demeyeceğimizi…  

Evetlerimiz var, hayırlarımız var.

Bazen cevabımızın evet mi, hayır mı olduğunu bilmeden;  kahve fallarına, oyun kartlarına, bilirkişilerin tecrübelerine sığınıyoruz. Onların kelime oyunlarını merak ediyor, bunlardan son mu yoksa sonuç mu çıkacak diye bekliyoruz. İstiyoruz ki bu karar denen şey her ne ise sorumluluğunu başkasına yükleyelim.

Karara varamamanın karanlığında kalıyoruz…

Belirsizliğinde,  bilinmezliğinde,  huzursuzluğunda.

Kararları versek de alsak da bu kararlar içimize sinmiyorsa fena…

Ne yaparsak yapalım, hayatımızın kralı ya da kraliçesi olamayacağız demektir.