Işıklar ve yeniden adanma bayramı: Hanuka

Kislev ayının 25’inde başlayan ve sekiz gün süren Hanuka Bayramı, Işıklar ve Tanrı’ya yeniden adanma bayramı olarak kutlanır. Hanuka, ışığın karanlığa, saflığın yozlaşmaya, maneviyatın maddiyata karşı zaferini simgeler

Nazlı DOENYAS Kavram
16 Aralık 2009 Çarşamba

Hanuka’nın hikâyesi, henüz 19 yaşında Yunan tahtına çıkan Büyük İskender ile başlar. İskender, Suriye, Mısır ve bugünkü İsrail topraklarını fethettikten sonra, bölgede yaşayanları, kendi din ve inançlarını uygulamada serbest bıraktı. Onun nispeten insancıl sayılabilecek hükümdarlığı sırasında birçok Yahudi, Helen kültürünü, dilini, adetlerini ve hatta kıyafetlerini benimseyip, bir ölçüde asimile olmaya başladı.

 Antiohus Epifanes’in Zulmü

Bölge, bir yüzyıldan daha uzun bir süre sonra, İskender’den sonra gelen Suriye Genel Valisi Antiohus Epifanes’in kontrolü altına geçti. Epifanes, yönetime geldiği andan itibaren Yahudilere şiddetle baskı uygulamaya başlayarak Yahudi din ve geleneklerini yıkmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Bet-Amikdaş’taki altın ve gümüş eşyaları çaldı ve tapınağı Yunan tanrıları Zeus ve Olympia’ya ithaf ederek bir put yerleştirdi. Hatta Koen Gadol (Büyük Kohen)’den başka bir Yahudi’nin bile girmesi yasak olan ve tapınağın en kutsal yeri olan ‘Kodeş Akodaşim’e  (Kutsalların Kutsalı) bile girdi.

Bundan başka, koyduğu kanunlarla Yahudi erkek bebeklere Berit Mila (sünnet) yapılmasını, Şabat ve Roş Hodeş’in korunmasını ve Tora öğrenimini yasakladı. Ayrıca her Yahudi geline, evlenebilmesi için, kendi düğün gününden önce Helen kumandanıyla yatması mecburiyetini koydu.

 Matatyau’nun İsyanı

Haşmonai olarak da tanınan Matatyau, Yeruşalayim şehrinin dışında Modiin adlı kasabada yaşayan bir Koen’di. Modiin’e gelen Antiohus’un adamları, Matatyau’dan Yahudilerin kutsal sunağında Yahudi dinine göre yenilmesi uygun olmayan bir hayvanı-bir domuzu-kurban etmesini, bu şekilde kralın kendisini çok zengin bir adam yapacağını söyledi. Matatyau bunu reddedince, orada bulunan başka bir Yahudi, sunağa yaklaşarak, Yunan putu için bir domuzu kurban etmeye başladı. Bu saygısız hareket karşısında Matatyau eline bir kılıç alarak o Yahudi’yi ve oradaki askerlerin hepsini öldürdü.

Yahudilere, “Tanrı’nın yanında olanlar bana katılsın” diye çağrıda bulunan Matatyau, beş oğlu ve birçok takipçisiyle tüm servetini bırakarak dağlara çıktı ve güçlü Yunan ordusuna karşı gerilla savaşına başladı. ‘Haşmonailer’ olarak tanınan Matatyau ve oğullarının ordusuna altı bin Yahudi katıldı. Bunlar, mağaralarda yaşıyor, Tora’nın öğretilerini ve Tanrı’nın kanunlarını rahatça uygulayabiliyor, geceleri harekete geçerek Yunan kamplarını ateşe veriyor ve putlarını yakıyorlardı.

Çok yaşlı olan Matatyau ölünce, bu küçük orduya, oğlu Yeuda Makabi komutanlık etti. Onun yanındakiler de Makabiler adıyla anılmaya başlandı.

 Zafer ve Bet-Amikdaş’ın kurtarılması

Üç yıl süren savaşlardan sonra Makabiler, sayıca daha az olmalarına ve basit silahlarına rağmen, kalplerindeki inanç ve Tanrı’ya olan güvenleri sayesinde Helen ordularına karşı emsalsiz bir zafer kazandılar.

Yeuda ve Makabiler savaş sonunda Bet-Amikdaş’ı sahiplendiler ve O’nu tekrar Tanrı’ya adamak için köşe bucak temizleyerek bütün Yunanlı simge ve heykelleri ortadan kaldırdılar.

Bundan sonra sıra, her Yahudi ibadet yerinde bulunan ve devamlı yanması gereken N’er Tamid’in (Ebedi Işık) yakılmasına geldi. Ancak altın Menora’nın

(Yedi kollu şamdan) çalınmış olduğunu görünce demir çubukları çinkoyla kaplayıp yeni bir Menora yaptılar. Bu Menora’yı yakmak için gereken yağ, manevi bakımdan tamamen saf olmalı ve Koen Gadol’ün mührünü taşımalıydı.

Tapınakta Helen askerlerinin kutsiyetini bozmadığı, bu özelliklere sahip yalnızca küçük bir kap yağ bulunabildi. Bu küçük kap, kutsal ateşi sadece bir gün yakabilmek için yeterliydi. Oysa yeni kutsal yağın hazırlanabilmesi için sekiz güne ihtiyaç vardı. Menora, mevcut olan küçük kap yağ ile yakıldı ve bir mucize gerçekleşti. Bir günlük yağ, tam sekiz gün boyunca yandı ve bu sürede Koenler yeni yağı hazırlayabildiler. Bu mucize, herkesin içini neşeyle doldurdu ve halk dans edip Tanrı’ya şükranlarını sundu. Menora’nın yakıldığı gün, Kislev ayının 25’iydi. Ertesi yıl, o dönemde Yahudi idari, hukuki ve dini meselelerine bakan Sanedrin Kurulu, bu mucizenin onuruna sekiz günlük bir bayram ilan etti. Bu bayrama Hanuka adı verildi.

Hanuka, Tanrı ve Tora’nın Işığı’nın, paganizmin karanlığına, Yahudilerin tamamen saf ve dürüst inançlarının, Helenlilerin yozlaşmalarına; Tanrı Yolu’nda yürümenin, maneviyatın, Antiohus’un putlara tapınma karşılığı vaat ettiği altınlara karşı kazandığı zaferi sembolize eder.

 Hanuka Parası ve Hediyeler

Hanuka’da çocuklara para verip, onlara bunun bir kısmını Tsedaka (bağış) olarak vermelerini öğretme ve/veya hediyelerle bayram coşkusunu yaşatma adeti vardır. İsrail ve Amerika gibi bazı ülkelerde bu amaçla içi çukulatalı altın veya gümüş paralar çocuklara dağıtılır.

 Hanuka ve Kadınlar...

Hanuka’nın ana temalarından biri de Yahudi kadınlarının adanmışlıkları ve kahramanlıklarının, Helenlerin Yahudilere çektirdiği eziyetler sırasında ön plana çıkmasıdır.

 Yeudit

Makabi isyanı sırasında Helen kumandanı Holofernes, Yeruşalayim’de yayılmakta olan ayaklanmayı engellemek için, ordusuyla ilerliyordu. Kumandan,  Betulia şehir surlarının dışına kamp kurarak kuşatma başlattı. Betulia, oldukça iyi korunağa sahip olduğundan ve halkın Helen ordusuna karşıcesurca savaşmalarından dolayı, Holofernes şehrin yiyecek ve içecek yolunu kesti. Bir süre sonra halk, açlık ve susuzlukla baş edemeyecek ve mecburen teslim olacaktı.

Bu sırada, Haşmonai ailesinden olan Yeudit isimli dul bir Yahudi kadın, halkını kurtarmak için bir plan yaptı. Yardımcısı ile birlikte komutan Holofernes’in huzuruna çıkarak, halkının teslim olması için gereken bilgiyi getirdiğini söyledi. Buna göre, açlığa dayanamayan Yahudi halkı bir süre sonra ‘kosher’ olmayan hayvanları yemeye başlayacak,bu da Tanrı’nın gazabını onların üzerine çekecekti. Bu şekilde zayıf düşen halk da kolayca fethedilecekti. Bunun için en uygun zamanı, Yeudit kumandana bildirecekti. Bu şekilde kumandanın güvenini kazanan Yeudit, bir gece ona özel bir ziyafet hazırladı, kendi yapmış olduğu peynirden komutana hatırı sayılır miktarda yedirerek susamasını sağladı. Holofernes’in susuzluğunu da bol bol şarapla giderdi. Bu, kadar peynir ve şaraptan sonra sızan kumandanın kılıcını alarak kafasını kesti ve kumaşla örterek yanına aldı. Şüphe uyandırmadan sakince yardımcısını alıp Betulia’ya geri dönen Yeudit, komutan Uzzia’ya Holofernes’in kafasını göstererek, düşmanın şu anda komutansız ve hazırlıksız olduğunu, hemen yapacakları bir saldırının onları gafil avlayacağını söyledi. Aynen Yeudit’in öngördüğü gibi, kumandanlarının öldüğünü gören Helen ordusu, paniğe kapılarak şaşkınlık ve dehşet içinde şehri terk etti.

Yeudit, Holofernes’i susatmak amacıyla ona peynir yedirdiği için, bu kahraman Yahudi kadını anmak adına Hanuka’da sütlü yiyecekler, özellikle peynir yeme âdeti vardır.

 Hana ve Yedi oğlu

Kral Antiohus, Yahudilere, Tora’nın gereklerini yerine getirmeyi yasaklamıştı. Bunun aksini yapanların cezası ölümdü.

Kral, Mityavenim (Yunanlılar gibi hareket eden Yahudiler, Helenistler) gibi olmayı reddeden Hana ve yedi oğlunu huzuruna çağırarak onlara bir putun önünde eğilmelerini ve domuz eti yemelerini emretti. Hana ve oğulları buna karşı koydu ve bütün oğulları, teker teker, birbirlerinin gözü önünde korkunç işkencelere maruz kalarak öldürüldüler. Son olarak Hana da bir çatıya çıkarak ölüme atladı. Hana ve yedi oğlu, hayatlarının son anlarına kadar Tanrı yolunda yürümekten ve Tanrı’yı dualarıyla övmekten vazgeçmediler.