/Güney Afrika Yahudileri

Güney Afrika tarihindeki Yahudi nüfusu azımsanmayacak kadar çoktur. Yahudiler bu bölgede hem faal siyasete katıldı, hem de ekonominin canlanmasına katkı sağladı

Sara YANAROCAK Kavram
3 Aralık 2009 Perşembe

1910’da daha önce özyönetimli olan Ümit Burnu, Natal, Transvaal ve Orange River Kolonileri, Güney Afrika Birliği’ni kurmak için birleştiklerinde genel nüfus içinde 46.000 Yahudi vardı. Bunların çoğunluğu son zamanlarda göçmüşlerdi. Kap’taki en eski cemaatler 1840’larda Capetown ve Grahanmstown’da, Britanya ve Almanya’dan gelenler tarafından kuruldu. Sadece birkaç kişi, daha içerlerdeki az gelişmiş bölgelere gitti. Kimberley Elmas Bölgesi’nin açılması, beyazların yerleşme şekillerini değiştirmiş, tam da baskı altında tutulan ve yoksullaşan Doğu Avrupa Yahudileri dış ülkelerde yeni olanaklar araştırırlarken, bu ülkeye Avrupa’dan göçü teşvik edildi. Britanya ve Batı Avrupa’dan Yahudi göçü sürdü, ancak bunlar kısa bir süre sonra çoğunluğu Litvanya’dan gelen Doğu Avrupalılar’ın dalgası altında boğuldular. 1880 ile 1910 yılları arasında 40.000 Yahudi göçmeni geldi ve bugünkü toplulukların örüntüsü, önemli merkezler olan Transvaal’deki Johannesburg ve Pretoria’da, Orange Free State’deki Bloomfontein’de, Natal’daki Durban’da, Kap’taki Capetown ve Port Elizabeth’de kuruldu. Daha küçük topluluk dizileri Witwaterstrand ve güney sahili boyunca uzanmış olup, hemen hemen her köyde Yahudi tüccarlar bulunmaktaydı.
Güney Afrika nüfus sayımları Yahudi topluluğun gelişmesine ilişkin geçerli ve açıklayıcı bilgiler verir. 1926’da yaklaşık 72.000 Güney Afrikalı Yahudi dininden olduklarını beyan ettiler. Tüm toplumun %58’inin kentsel bölgelerde yaşamalarına karşılık, Yahudilerin %93’ü kentsel bölgelerde yaşarlar. Yaklaşık 25.000 Yahudi’nin yaşadığı Johannesburg’da, beyaz nüfusun %15’ini oluşturmaktaydı. Cape Town’da 11.000, Durban, Pretoria, Port Elizabeth, Boemfontein ve Belnoni’nin her birinde ise 1.000’den fazla Yahudi yaşamaktaydı.
Güney Afrika topluluğunun çok ırklı niteliği, nüfusun beyaz kesimiyle çok iyi bütünleşerek, ancak yine de kendi farklı kimliğini koruyabilen bir Yahudi topluluğu yarattı. Doğu Avrupalıların dili olan Yidiş giderek yerini birinci dil olarak İngilizceye bıraktı, ancak daha sonraki yıllardaki eğilime paralel olarak Güney Afrika’da konuşulan Hollanda lehçesi olan Afrikaan’ın da payı artmıştır. Afrikaan dili kullanan bazı Yahudi yazarlar varsa da, Yahudi Güney Afrikalıların bölgedeki temel katkıları İngilizcedir.
İlk Hollandalı sakinlerin güçlü Kalvenist ruhu, başka dinsel dışavurumlara çok az yer verdi, ancak 19. yüzyılın başlarında Hollanda’da anayasal reformların ve İngiliz üstünlüğünün sağlanması sonucunda Kap’ta daha hoşgörülü bir tutum başladı. Bu tarihten beri Yahudi yurttaşlar tam bir toplumsal eşitliğe ve dinsel özgürlüğe sahip oldular.
Nazi döneminde antisemitizm belirli kesimlerde su yüzüne çıktı ve bir dönem Milliyetçi Parti’nin resmi politikası olanak benimsendi. Ancak 1948’de bu parti genel seçimleri kazanınca, “Yahudi Sorunu” programından resmen çıkarıldı ve yerini beyaz nüfusun tüm kesimleri için eşitliğin ve ırk ayrımcılığının kaldırıldığı bir politikaya bıraktı. Antisemitzmin, sağ kanat Afrikalı gruplarca propagandası yapılmış olmasına rağmen, hükümet aşırı davranışları bastırmakta kararlı davrandı.
Ülkenin medeni ve siyasi yaşamında, Yahudiler her düzeyde rol oynadılar. Pek çok Yahudi belediye reisiseçildi veya meclislerinde ve ulusal parlamentoda çeşitli siyasal partilerin temsilcisi olarak hizmet etti. Yahudiler aynı zamanda Güney Afrika’nın ekonomik kalkınmasına, ticarette, madencilikte ve diğer endüstrilerde ve küçük çapta da tarım alanında katkıda bulunmuşlardır. Bazı Yahudiler bireysel olarak, Güney Afrika’nın zenginliğinin dayandığı elmas madeni endüstrisinde ve ticari etkinliklerde ün kazandılar. Diğerleri hukukta ve akademik görevlerde, tıpta ve kültür yaşamında sivrildiler.
Güney Afrika Yahudileri ırk sorununa ilişkin olarak temkinli bir yol izlediler. Her ne kadar tek tek Yahudiler ayrımcılığa karşı koymada önemli roller almış ve özellikle Reformcu kesim siyah topluluğa yardım çalışmaları üstlenmişlerse de, iç güdüsel olarak politikalarda ılımlı olan Yahudiler kendi hakları ve özgürlükleriyle doğrudan doğruya ilgisi olmayan konularda ortak bir ses yükseltmekten açık bir biçimde kaçındılar. Ancak 1980’de Temsilciler Meclisi daha açık sözlü bir çizgiyi benimseyerek bütün ilgililere, “özellikle topluluğmuuz üyelerinin ırk, inanç veye renge dayanan her türlü haksız ayrımcılığının derhal düzeltilmesi ve esasta ortadan kaldırılmasını sağlamak” için işbirliğini yapması çağrısında bulundu.
Güney Afrika’da varolan ırk ayırımına rağmen, Museviliğin siyah nüfus üzerindeki etkisinin çok az olması şaşırtıcıdır. Polonyadaki Yahudi kıyımından kurtulanların dinsel inancına tanık olduktan sonra, Afrikalı bir hahamın önderliğinde Museviliği kabul eden Soweto’daki siyah Yahudi topluluğu, meraklı bir konu olarak düşünülmektedir. Kuzey Transvaal’deki Lemba isimli bir kabilenin, Yahudi kökenli olma iddiaları ise şüpheyle karşılanmıştır.
Güney Afrika Yahudiliği’nin geleceği açık bir biçimde, beyaz nüfusun bütününün geleceği ile yakından ilişkilidir. Diğer pekçok topluluğun aksine, bu güçlü topluluk özümlenme tehlikesiyle değil, kıtanın diğer pek çok topluluğunun başına gelen, varlığının dayandığı ekonomik ve siyasal koşulların büyük bir olasılıkla bozulması tehdidi ile karşı karşıyadır.