Polonya’nın derinliklerinden devrimci kadın: Rosa Luxemburg

Sosyalist düşünceye adadığı yaşantısında maceralı bir yolculuk yapan Rosa Luxemburg reform, özgürlük ve sosyal demokrasi düşünceleri ile XX. yüzyılın başına damgasını vurdu. “Özgürlük her zaman, farklı düşünenin özgürlüğüdür” diyen Rosa Luxemburg’un çalışmaları günümüz kuşakları için güncel kalmaya devam ediyor

Süzet DALVA Diğer
17 Haziran 2009 Çarşamba

Polonya, Rusya ve Almanya’da özgürlükçü fikirleri ile XX. yüzyıl dünya politikasına damgasını vuran Rosa Luxemburg günümüz sosyal demokratları tarafından halen anılıyor. Maceralı bir politik yaşam sürmüş olan Luxemburg, önce Polonya ve Almanya’daki sosyalist hareketleri daha sonra da Rusya’daki Bolşevik Devrimi’ni dikkatle izledi. Rosa Luxemburg işçi haklarını savunurken bazı yapılanmaların yanlış olduğunun farkındaydı. Ona göre, “Dünya değiştirilmeli!” idi. Kapitalizmin yerine daha adil bir toplum düzenine geçilmesinin bilincindeydi. Ona göre bu bir tarihsel zorunluluktu. Bu nedenle arkadaşları Adolf Warski ve Julian Marchlewski ile birlikte, Polonya ve Rusya’daki devrimci çevreye katıldı. Onlar bireysel terörü reddediyorlardı. Kendilerine Alman sosyal demokrasisi gibi kitlesel bir örgütü örnek almışlardı.

Dünya siyaset tarihinde sosyal demokrasi konusunda önemli izler bırakmış olan Rosa Luxembourg 5 Mart 1871’de Yahudi bir ailenin çocuğu olarak Polonya’da doğdu. Rosa, beş yaşındayken aniden kalçasından rahatsızlandı, bir yıl yatakta kaldı, ömrü boyunca topalladı. Rosa Luxemburg, canlı ve öğrenmeye iştahlı bir çocuktu. Annesinin desteğiyle beş yaşında okuma yazmayı öğrendi, dokuz yaşına kadar evde öğrenim gördü. 1880’de II. Kız Lisesi’nin 1. sınıfına başladı. Okul dönemi boyunca her zaman okulunun en çalışkan öğrencisi oldu. Buna rağmen, hak ettiği halde okulunu bitirdiğinde altın madalya ona verilmedi. O dönemin müfredatına antisemit ve Polonya düşmanı uygulamalar hâkimdi. Tüm bu olumsuzlukların olduğu bir ortamda Rosa henüz genç yaşlarında sosyalizmle tanıştı ve dönemin solcu gruplarında yer aldı.

Önce Polonya’da daha sonra Almanya ve Rusya’da sosyal hareketin öncülerinden biri olan Luxemburg, çalışmalarına lise yıllarında başladı. 1882’de kurulan Proleterya adlı devrimci partiye girdi. O dönemde Proletarya Partisi, ilkeleri ve programıyla Rusya’daki devrimci eylemden çok daha ileride bulunuyordu. Buradaki faaliyetlerinden dolayı Çarlık polisinin hedefi haline geldi ve İsviçre’ye kaçmak zorunda kaldı. 1889’da Zürih Üniversitesi’ne girdi. Burada felsefe, tarih, politika, ekonomi ve matematik öğrenimi gördü, hayatında büyük etki bırakacak isimlerle tanıştı. O yıllarda, İsviçre’de çok sayıda Rus ve Polonyalı göçmen bulunuyordu. Rosa Luxemburg devrimci göçmenlerin arasına girdi; bölgesel işçi eylemlerine katıldı. Birkaç yıl sonra Polonya Devrimci Sosyalist Partisi’nin kuramcısı ve Paris’te yayınlanan parti gazetesinin önemli yazarlarından biri durumuna geldi. Başka gazetelerde de yazmaya başladı. Bazı gazetelerde yazı işleri müdürlüğüne yükseldi, hatta mitinglerde halka seslenmeye başladı. Rosa Luxemburg, partiyi Sosyalist Enternasyonal Kongresi’nde temsil etti. Bu yıllarda parlamentoya katıldı. 

1898 yılında doktorasını tamamladı. Doktora tezini “Polonya’nın Endüstriyel Gelişmesi” üzerine yazdı. Özgür bir Polonya için çalışmalarına devam etse de, onun kafasındaki tabloda Almanya, Avusturya ve Rusya’da devrim gerçekleşebilirse Polonya özgür olabilirdi. Bu tablo milliyetçi bir çizgi çizen Polonyalı sosyalist grupların ve Polonya Sosyalist Partisi’nin ondan daha da uzaklaşmasına neden oldu. Daha sonra bu görüşleri Rus sosyalist çevrelerle de ilişkisinin bozulmasına yol açacaktı. Bu nedenle orada bulunan Polonya Sosyalist Partisi’nin yöneticileriyle mücadeleye girişti. Polonya Sosyalist Partisi’nin amacı Polonya’nın bağımsızlığıydı. Rosa Luxemburg bu partiyi, “milliyetçilik” eğilimi göstermekle ve işçileri sınıf mücadelesinden saptırmakla suçladı.

Rosa Luxemburg Polonya’dan sonra işçi hareketinin güçlü olduğu Almanya’ya geçti ve Alman Sosyal Demokrat Parti içerisinde mücadele etti. 1898 yılında Gustav Lübeck ile evlenerek Berlin’e taşındı, Alman vatandaşlığı kazandı. SPD’nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) aktif bir üyesi oldu. 1900 yılına gelindiğinde Luxemburg’un fikirleri tüm Avrupa’da sosyalist çevrelerde büyük yankı uyandırmakta, yazdığı makaleler ilgi görmekteydi. Özellikle Eduard Bernstein’in düşüncelerine getirdiği eleştiriler ile öne çıkıyordu. Alman militarizminin yükselen değer olması Luxemburg’u rahatsız ediyordu, bu konuda partisiyle de ters düşmüştü. 1904 ile 1906 yılları arasında siyasi faaliyetleri ve görüşleri nedeniyle üç kez hapse girdi. Aldığı hapis cezaları onu yıldırmadı, faaliyetlerine devam etti. SPD’nin eğitim merkezlerinde Ekonomi ve Marksizm öğretmeye başladı.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Almanya’da esen milliyetçi rüzgâr SPD’nin de milliyetçi eğilime yönelmesine neden oldu. Bu değişim Luxemburg’un fikirleri ile tamamen tezatlık oluşturuyordu. Bu nedenle partiden ayrıldı ve milliyetçilik akımına karşı savaş açtı. 1914’de Karl Liebknecht ile beraber Internationale grubunu kurdu. 1916’da grubun adı Spartaküs Birliği (Spartakistler - Almanca Spartakusbund) oldu. Grubun devlete karşıt tutumu nedeni ile hapis cezasına çarptırıldı. Hapiste geçirdiği yıllarda birçok makale kaleme aldı. Özellikle Rus devrimi üzerine yazdıkları ve Bolşeviklere getirdiği eleştiriler çarpıcıdır. 1918’de hapisten çıkan Luxemburg faaliyetlerine devam etti. Karl Liebknecht ile Almanya Komünist Partisi’ni (KDP) kurdu, ancak Alman polisi tarafından yakalanarak öldürüldü. Rosa Luxembourg, devrimci hareketinin bedelini hayatı ile ödedi. Ölümünden tam 90 yıl sonra Almanya’da bir hastane deposunda cesedi bulundu. Luxembourg’un mezarında başka bir kadının cesedi olduğu DNA testi sonuçlarına göre ispatlandı.

Rosa Luxemburg’un sosyal demokrasi uğruna feda ettiği yasam serüveni acılı bitse bile yazdığı makaleler tarihte önemli izler bıraktı. Özellikle cezaevinde yazdığı “Antikritik” başlıklı yazısında, “Sermayenin birikimi” başlıklı kitabını eleştirenleri eleştirdi. “Sosyal demokrasinin krizi” başlıklı yazısında ise savaşın nedenlerini analiz etti. Alman ve uluslararası sosyal demokrasinin basiretsizliğini eleştirdi. Yalnızca küresel siyasette değil eğitim ve doğa ile ilgili konularda çalışmalar yaptı. Rosa Luxemburg’un hayatı ölümünden yıllar sonra 1990’li yıllarda “Münih İşçi Hareketi Arşivi” adlı derneğin yönetim kurulu üyesi olan Maxi Besold tarafından oluşturulan sergi ile ölümsüzleştirildi. Daha sonra bu sergi Rosa Luxemburg Vakfı’nın da katkılarıyla gezici sergi niteliğini alarak Almanya’da okullarda gösterime sunuldu.

İdealist, sosyal demokrat, devrimci ve mücadeleci bir kişiliğe sahip Rosa Luxembourg,  Alman Birligi’nin kurucularından Bismarck’tan Rusya Devrimi’nin baş aktörü Lenin’e kadar Avrupa’da önemli liderlerin gündemlerine konu oldu.  Sosyalizm ve uluslararası işçi hareketi için verdiği mücadele ile tarihin önemli bir parçası olmayı başardı.