/II. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa Yahudileri -2

II. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden, sınırdışı edilen ve mallarına el konulan Fransız Yahudileri, savaştan sonra zor da olsa, CRIF çatısı altında toparlanmayı başardılar. Yahudi kimliklerine bağlılıklarını yüksek sesle dile getiren Fransa Yahudileri, bugün Avrupa’daki en büyük cemaat olma özelliğini korumakta

Sara YANAROCAK Kavram
20 Mayıs 2009 Çarşamba

Orta ve Doğu Avrupa’dan sürekli göçmen akışı, 1939’da Fransa’daki Yahudi nüfusunu aşağı yukarı 350.000’e çıkardı, bunlardan 200.000’i Fransız yurttaşı değildi. Fransız Yahudileri ile Yahudi olmayanları arasındaki bağ, 6.500 Yahudinin hayatını kaybettiği 1. Dünya Savaşı’ndaki askerlik sırasında güçlenmişti. Bir Yahudi olan Léon Blum, Başbakan olmuş ve diğer bazıları kabine de görev almışlardı. Yabancı Yahudiler de askere alınmışlar ve büyük savaş sırasında benimsedikleri ülke uğruna ölmüşlerdi.

Eylül 1939’da savaş patlak verdiğinde, Fransa’daki çoğu Yahudi askerlik için gönüllü oldu. Haziran 1940 varoluşları kısa zamanda şüpheli duruma gelen Yahudiler için felaketti. Ateşkesten hemen sonra resmi bir antisemit kampanya başlatıldı ve Eylül ayı içinde işgal altındaki bölgede, bir dizi Yahudi karşıtı önlemler alındı.

Pek çok Yahudi güneye, işgal altında olmayan bölgeye koştu, ancak oradaki Vichy Hükümeti’nin Yahudi Karşıtı Yasaları, Nazilerden bile daha haşindi. Her ne hal ise, Almanlar kısa zamanda bütün ülkeyi, sonunda daha önce gelen İtalyan işgalcilerinin Yahudi kaçakları koruduğu güneydoğuyu da işgal ettiler. Protestolara ve umutsuz kaçamaklara rağmen, onbinlerce Yahudi sınırdışı edildi ve pek çoğu sonuç olarak Fransa’da öldürüldü. Kurtulmayı başaranların mallarına el kondu, kendileri yıldırıldı, herşeyden yoksun bırakıldı. En azından Nazi propagandasının zehirli sonuçlarından, savaşın yarattığı insanlararası ilişkilerdeki gerginliklerden ve Yahudi mallarının ellerinden alınmış olmasından ötürü, savaş sonrası restorasyon ve rehabilitasyon sağlamak için yapılması gereken işler çok büyüktü.

Gerçekten iyileştirme çabaları şaşırtıcı biçimde başarılı oldu. Savaş sonrası hükümetleri, antisemitizmi silmek ve Doğu Avrupa’da sağ kalanlardan çok sayıda Yahudi için girişimlerde bulundular. Rehabilitasyonun ağır, ekonomik sorunları Birleşik Dağıtım Komitesi tarafından omuzlanmıştır. Malların geri verilmesi o kadar sorun yarattı ki, pek çok talep, kendi “haklarını” korumak için dernekler kurmuş olan işbirlikçilerin (Nazilerle) direnişi yüzünden terkedildi. Filistin’deki kutsal yerler üzerinde İsrail egemenliği sorunu hakkındaki Katolik propagandası gibi, bu konu da belirli antisemit duyguları kışkırttı. Yahudi topluluk yaşamı, bölük pörçük ve güvensizdi. Uzun bir süre, bu tür düşmanlık gösterileriyle savaşacak hiçbir merkezi yapı yoktu. Alman işgalinin baskıları altında, belli başlı topluluk örgütleri giderek Fransa’daki Yahudileri Temsil Komitesi’nde (CRIF) birleşti; bu komite Merkez Hahamlar Kurulu, Siyonist Örgütü, Yahudi komünistler, Bund (Yahudi Birliği) ve çeşitli yardım ve eylem gruplarını içeriyordu. Kuruluştan sonra, merkez kaç kuvvet tekrar egemen oldu. Farklı bölünmeler birleşik çabaları boşa çıkarma eğilimini gösterdi. Her iki hareket de yerli Fransız Yahudilerince pek desteklenmemekle birlikte, Siyonistlerle, komünistler arasındaki çatışma özellikle açıktan açığa belli oluyordu. Giderek, Merkez Hahamlar Kurulu gibi, CRIF de bir ölçüde tekrar yaşama getirildi. Yeni bir kültürel ve yardım örgütü olan Birleşik Yahudi Sosyal Fonu kuruldu. Bu üçü, Fransız Yahudiliği’nin temel topluluk kurumları olmayı sürdürüyor. 1950’lerin ortalarında, Cezayir, Tunus ve Fas’tan büyük bir Yahudi akımı, Fransız Hükümeti ile İsrail arasında samimi ilişkilerin de gelişmesiyle birlikte, Fransa’daki Yahudilerin yaşamına dikkate değer bir yeniden canlandırma getirdi. Fransız Yahudiliği, sayıca daha fazla, daha aktif ve aynı zamanda kendine daha güvenli bir duruma geldi. İsrail’e destek, daha tutucu Yahudiler tarafından bile açıkça dile getirilmeye başlandı: bu duygu artık Fransa’ya bağlılık ile çelişkili değildi. Yeni kurulan bu güven, aynı zamanda Fransız gençliği arasında militanlığın yükselmesinin görüldüğü yıl olan 1968’deki Başbakan Gaulle’ün Siyonizme saldırılarına bile dayandı. Genç Yahudiler, Yahudi kimliklerini ve İsrail’le dayanışmalarını doğruladılar, onların coşkusu ve açıklığı yaşlı, Fransız Yahudilerine de sirayet etti. 1979’dan bu yana, Paris’teki Yahudi malvarlığına ve kurumlarına yönelen yüzlerce olay ve bazı ölümleri de içeren terörist saldırı dalgası, Fransız Yahudiliği’nin dayanışma ve bağlılığınan güdülenmesine hizmet etti. Yahudi konularına basında artık geniş bir biçimde yer verilmekte ve bütün siyasal partiler ve Yahudilerin oyunu kazanmaya çalışmaktadırlar.

Fransız Yahudiliği geleneksel olarak ılımlı bir Ortodoksluğa eğilimlidir ve her ne kadar resmi bir birleşme hiçbir zaman gerçekleşmemişse de, Hahamlar Kurulu sistemi Sefaradlar ve Aşkenazlar arasındaki ayrımı giderek eritti. Hahamlık Kurulu’nun dışında da, liberalden aşırı gelenekçiye kadar pek çok cemaat gelişti. Sinagoglar, salt dinsel işlevlerini korumaya eğilim gösterdi ve Yahudi kültürüyle eğitiminin düzeyi, son gelen göçmenler dışında fazla yüksek olmadı.

Ancak yakın yıllarda bu durum değişti. Yahudi kimliğinin daha olumlu bir biçimde dışa vurulmasıyla birlikte, edebiyat, eğitim ve kültür etkinliklerine olan talep arttı. Bu talep sınırlı bir biçimde sinagoglarca, fakat okullar ve üniversite derslerinden bağımsız çalışma grupları ve basın projelerine kadar değişen daha büyük bir çeşitlilikle de karşılanıyor.

Avrupa kıtasında hala işleyen bir avuç hahamlık seminerinden biri de Paris’tedir, fakat yine nüfusu göz önünde tutulursa haham sayısında göreli bir eksiklik vardır.

 

Paris: Kültürlerin Buluştuğu Yer

20. yüzyılın başları Doğu Avrupa’dan göçlerin yoğunlaştığı dönemdi. Kent, özellikle aydınlar ve Chaim Soutine, Marc Chagall gibi sanatçılar ve Paris okulunun diğer birçok Yahudi üyesi için çok çekiciydi.Nazi istilasının tahribatından ve sınırdışı edilmelerinden sonra yeniden toparlanma çok yavaş oldu. Batı ve Orta Avrupa’nın daha önceleri parlayan Yahudi merkezleri gibi, Paris de sönmeye mahkûm olmuş görünüyordu. Sonra, en beklenmedik biçimde, Güney Afrika’dan büyük bir akım oldu ve zamanında Doğu Avrupa geleneklerinin görüldüğü kadar egzotik bir Yahudi yaşam biçimi getirdi.

Paris, bugün tüm Avrupa’da Yahudi yaşamının en büyük ve en canlı merkezidir. Buradaki temel kelime “çeşitlilik”tir.