Adalar, parklar, brunchlar

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
22 Nisan 2009 Çarşamba

Çamaşır ipi gibi sarkan telefon telleri, uzun yıllar alışageldiğimiz bir görüntüydü. Poyraza bakan evimizin penceresinden, her rüzgar çıktığında, yan binanın camına çarpan telefon telleri, nazik komşumuz tarafından makasla kesiliverirdi.

İş yerimizde birbirine dolanmış sayısız  bilgisayar kablosu parkenin üstünde sek sek oynayacak halde. Üstelik ankastre kutularımız olmasına rağmen... Çevredeki her üçlü prize birbirine bağlı olan çeşitli fişler takılıdır. Özetle odanın dört bir yanı küçük tuzaklarla doludur. Bu yerleşim düzeninin bize özgü olduğunu zannediyordum. Gittiğim birkaç ofisi gözlemledim. Durum pek farklı değil. Bubi tuzakları her yerde.

Bu kez evdeki televizyonun arkasından çıkan kablolar gözüme takıldı. Muhtemelen sadece bir tanesi işlevsel, diğerleri damdaki eski çanağa v.s bağlı. Velhasıl her ne kadar görüntü kirliliği teşkil etse de, biz ortalıkta gezen kablolarla yaşamayı seviyoruz.

* * *

Nedeni sağlıklı yaşam veya sağlıklı beslenme olsun, bir, 1.5,  ya da yarım litrelik su şişeleri günlük yaşamın bir parçası oldu. Sokakta koşar adımla yürüyen bayanın elinde en az bir litrelik su şişesi görürsünüz. Bu gruba dahil olanlar sportif takılanlardır. Yarım litrelik suyla parkta veya caddede gezinenler, su içme alışkanlığını henüz edinen gruptandırlar. Yürüyüş adımıyla giderler, disiplinlidirler.

Bizim ofiste ise masaların yarısının üstünde bol miktarda su şişesi dizili. Her birinin kapakları farklı mavi tonunda, kiminin içinde daha kolay içilebilsin diye pipetler duruyor. Bazı şişeler de komşununkilerle karışmasın diye masanın altında bir köşede duruyor.

Kanımca bu güzel alışkanlığı, kapalı mekanlarda sürdürmek daha akıllıca. Doğa kanunu, içilen bu kadar sıvının bir yere gitmesi lazım. Bu açıdan şanslıyız. Trafik başladığında ziyaret edebileceğimiz üç mekanımız var...

* * *

Hafta sonu sıcaklar aniden bastırdı. Bu durumlarda en çok ‘Adalar, Parklar ve Brunchlar’ revaçtadır. Pazar günü Ada’ya giden dostlar bir vardıklarında bir de döndüklerinde sevinebildiler. Zira havayı güzel bulan yerli turistlerin yanı sıra Paskalya tatili için gelen Yunanlı turistler, sokaklarda yürümeyi zorlaştıracak bir güruh oluşturdular. Sonuçta kalabalıktan rahatsız olan arkadaşlar erken saatlerde şehre geri döndüler.

Bebek Parkı, çocuklu ailelerin tercihiyken, Maçka’daki Demokrasi Parkı farklı yaş gruplarını konuk etti. Park, çimenlerde koşuşturan köpekler için bir cennet. Her kesimden insanın geldiği mekan değişik parkurlarla kalabalığı bölüyor. Yol boyunca uzanan lale tarhları ve hercai menekşeler insana gerçek bahar havası yaşatıyor. Ara yollarda yürürken çeşitli cafeleri görüyorsunuz. Farklı cafe tipleri var parkın içinde. Kimi pusetler, ve saklambaç oynayan çocuklarla dolu. Kimi biraz daha uzakta kalmış, sessizliği sevenler için. Üstelik masalarla iskemleler tahtadan yapılmış. Plastik olanlardan uzak durulmuş. En güzeli ‘bangır’ bir müzik yok. Gerçekten doğanın içindesiniz. Ve cafelerin tümünde kahvaltı servisi yapılıyor. Brunch kültürümüz vardı, şimdi kahvaltı iyice yaygınlaştı. Artık her köşe bucakta, sahilde, bir ağaç gölgesinde taburelerde ya da şık mekanlarda tıkış tıkış da olsa kahvaltı etmek ‘in’.