Sıra bana da mı gelecek?

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
18 Şubat 2009 Çarşamba

Bu sene Sevgililer Günü’nün cumartesiye rastlaması iyi bir tesadüf oldu. Sokaklarda yaşanan tatlı telaş, alınan hediyeler, seçmekte zorlananlar, sevgilisi olanlar veya olmayanlar... Nişantaşı ile Teşvikiye Caddesi arasındaki yolda, her üç dükkanın ikisi kalplerle süslenmişti. Bir hareket, bir şenlik havası vardı yollarda. İki baloncu, biri elinde bir öbek renk renk şekilli balon, bir diğeri ise kalp şeklinde pembe pembe balonları sopasına yerleştirmiş müşteri kolluyorlardı. Gençlerin yüzünde bir gülümseme vardı o gün. Belki de havayı ‘pembe’ yapan bu gülümsemelerdi.

14 Şubat’ın bir cumartesiye denk gelmesi, gençlerin yemekli mekanları tercih etmesi için güzel bir fırsat oldu. Kimi yerler fırsat diyerek, yılbaşı misali fiyatları katladı. Çevreme baktığımda gençlerin yeterince bilinçli olduğunu gözlemledim. Hepsi ön bilgileri alıp sonra rezervasyonlarını yaptılar.

Kimi gençler ebeveynlerinin de böyle bir günü kutlamasını tuhaf buldu. Evli çiftlerin Sevgililer Günü için birbirlerine hediye almasını daha da garipsedi. Oysa almak da vermek de birbirinden güzel duygular.

Nitekim haftalık toplantımızda yayın yönetmenimiz, bayan yazarlara birer kırmızı gül verdi. O kadar hoşumuza gitti ki, anlatamam. Aslında insanların gönlünü fethetmek öylesine  kolay ki...

Aynı gün iç haberler yönetmenimizin kızı Netsi Yannier bize bir sürpriz yaptı. Üstü kalplerle dolu bir Sevgililer Günü pastası yolladı. Sevgi ile yapmış olmalı ki, tadı görüntüsü kadar mükemmeldi. Her gün Sevgililer Günü değil, ama hergün sevmeyi sürdürüyoruz. Zira yaşantımızdaki bir çok sorunu çözümlemede en büyük etken, sevgi.

* * *

Onca sorun, memleket meselesi varken, Sevgililer Günü gibi ‘hafif’ bir konuyu ele almanın ne gereği var? derseniz... Evet gereği var, derim. Bu ve benzeri günler, yaşamın ağır yükü içinde sadece bir nefes payı. Sıkıntılarla baş edebilmenin küçük bir parantezi gibi. Gençlerin yeterince sıkıntısı var.

* * *

Ve onları en çok etkileyen sorunlardan biri, işten çıkarılmalar. Küresel  krizin etkisiyle işsizlik hızla artıyor. Bu tablo her ülkede kendini farklı bir şekilde belli ediyor. Yurt içinde değişik sektörlerde giderek çoğalan sayıdaki işten çıkarılmalar, ay sonundan önce bir mektup ile çalışana bildiriliyor.

Üniversite eğitimi için yurtdışına, özellikle de Amerika’ya giden gençlerin bir kısmı kaldıkları yerlerdeki saygın kuruluşlarda iş buldular. Belki çok ağır koşullarda çalıştılar, ama başarıya giden yolun kapısını araladılar. Ve kriz çıkageldi. Gençlerin kimi toplu çıkarmalardan nasibini aldı, kimi ise ‘bu ay sıra bana da mı gelecek’ endişesi içinde. Bu kaygı ile ne kadar verimli olunabilir ki? Farklı arayışlardan sonra iş bulamayan bu gençler ülkeye geri dönüş yaptılar. İsteyerek veya istemeyerek. Sonuç olarak, zaten iş potansiyeli açısından zorlanan sektörlerde iş arayan yeni bir kalifiye eleman grubu oluştu. Eminim, uzun vadede taşlar yerine oturacak. Ama, kısa vadede genç yöneticilerin işi zor.

Bu dönemde küçük küçük kutlamaların kime ne zararı var ki?